Bayramlarda Neyi Fırsat Bilmeliyiz...?
[ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
(Al-i İmran-102)
Konumuzun başlığı ve sorunun cevabı bir ilim ehlinin yıllar önce böyle bir bayram münasebetiyle Müslümanları uyardığı bir yazısından alınmıştır. Birlikte izliyoruz:
“Müslümanlar olarak başımıza gelenler, bayram ziyaretleşmelerini, fırsat bilerek olup bitenleri değerlendirmemizi, nerelerde hata ettiğimizi ve bundan sonra ne yapmamız gerektiğini gözden geçirmemizi zaruri kılmaktadır.
Fert veya grup olarak insanların hata etmeleri normaldir; ‘beşer şaşar’ kuralına itirazımız olamaz. Bu sebeple muhasebemize ‘Niçin hata ediyoruz?’ sorusundan değil, ‘Nerede hata ettik, bir daha olmaması için ne yapmalıyız, bizim hata ve kusurumuza bağlı olarak veya olmayarak karşı karşıya kaldığımız durumdan en az zararla nasıl çıkabiliriz?’ sorularından başlamamız gerekir.
En önemli hatamız, eksiğimiz İslâmi hizmet ile ilgili grupların parçalanmışlığı, birbirini tamamlayan hizmet birimleri olmak yerine birbirine rakip hiziplere dönüşmüş bulunması, her bir hizbin kendini ‘tek veya en üstün’ olarak görmesi, diğerlerini ya dışlaması, ya yok veya önemsiz sayması, ya karşısına almasıdır. Bu tavrın tabii sonucu olarak ‘ötekilere karşı sert, kendi aralarında yumuşak ve şefkatli’ olmak gerekirken, acımasızca birbirine yüklenmeleri, umursamadan birbirini harcamalarıdır.
İkinci eksiğimiz örgütlenme ile ilgilidir. Yaşadığımız düzende legal olan birçok örgütlenme biçimi vardır; bunların çoğu kullanılabilir olduğu halde, vakıf vb. bir iki örgütlenme şekline sıkışıp kalınmıştır. Gücün birlikten doğduğunu çocuklar bile bilirken parça örgütler arasında bir dayanışmaya, entegrasyona, birliğe veya işbirliğine gidilememiştir.
Üçüncü önemli eksiğimiz bütün İslâmî hizmet birimlerini saygı gösterdiği, gerektiğinde hakemliğine başvurduğu, görüş, fetva ve tavsiyelerini emir telakki ettiği bir âlimler şurâsının (heyetinin) bulunmayışıdır.
Dördüncü eksiğimiz, İslâmî bilgi, eğitim ve şuuru Müslüman tabana yayma, cemaat fertlerini sürü tekleri olmaktan çıkarıp ‘bilgili, eğitilmiş, şuurlu ve katılımcı’ üyeler haline getirmek için gerekli -hasbi, sivil, yaygın- eğitimi ihmal etmiş olmamızdır.
Bu kusurlarımızın tabii bir uzantısı olarak ‘İslâmî hizmetin tanımı, amacı, araçları, öncelikleri ve aşamaları’ gibi konuları ihtiva eden bütüncü bir plan ve programımızın bulunmam ası da önemli bir eksiğimizdir.” (1)
İlim ehlinin günümüz ve konumumuz ile ilgili tespit ve değerlendirmeleri bunlar. Rabbimizden bir an evvel eksiklerin giderilmesi ve yanlışlardan dönülmesi için Ümmeti Muhammed’e ve onların öncüleri konumunda bulunan üstadlara, şeyhlere, hocaefendilere, ağabeylere basiret lütfetmesini niyaz ederiz.
Konumuzu şu ilâhî mesajları hatırlayarak noktalayalım:
“Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız
İmanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler.
Size ALLAH'ın âyetleri okunurken, üstelik ALLAH Resûlü de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Her kim ALLAH'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
Ey iman edenler! ALLAH'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.
Hep birlikte ALLAH'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. ALLAH'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte ALLAH size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.
Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).
Yüzleri ağaranlara gelince, onlar ALLAH'ın rahmeti içindedirler; orada ebedî kalacaklardır.
İşte bunlar, ALLAH'ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. ALLAH hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.” (2)
Dip Notlar:
1 -Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Laik Düzende Dini Yaşamak 2, s.136
2-Âli İmran, 100-108
Selam Sevgi ve Dua ile...