Son günlerde dünyamızdan tanıdık isimler bir bir ayrılıyor.
Her ölünün ardından güzel konuşmak kültürümüzde var.
Fenerbahçe'nin efsane futbolcusu Lefter'i kaybettik.
Babamların kuşağından idi.
Çocukluğumuzda, insanlar radyoları başında maçları dinlerdi.
Sobalı odalarda çıt çıkmazdı.
Heyecanlı bir spikerin telaşlı konuşmalarında nakarat gibiydi Lefter.
Onun attığı goller, radyoları başındaki insanları havalara zıplatırdı.
Efsane, uzun yıllar hafızalardan çıkmadı.
Bizim toprakların çocuğu idi.
Çok seviliyordu.
Toprağı bol olsun.
Suyun iki yanından, iki önemli insanın aynı gün vefatı da bir tevafuk.
Bu kadar hayatlarımız iç içe, yan yana aslında.
Denktaş, kızının ifadesine göre son anına kadar Kıbrıs'ı düşünmüş, konuşmuş.
Kıbrıs zaten tek dünyası idi.
İdeali, hayalleri, emeli, sevdası idi.
Hayatını adamıştı.
Ne ki o cennet belde Kıbrıs'ın inanç rengi, Denktaş'ı hiç ilgilendirmedi.
Erbakan Hoca'nın, Kıbrıs'da bir İmam-Hatip Lisesi açma teklifine hep soğuk baktı.
İstemedi, gönül vermedi, rıza göstermedi.
Kıbrıs, inanç bakımından yetim kaldı.
1984 yılında bir grup arkadaşımızla beraber, Kıbrıs'a bir yüksek okulda tahsil görmeye gittiğimizde; gördüğümüz tablo vahimdi.
Adeta Beyrut'un eğlence kesimi gibi bir ada bulmuştuk.
Kumarhaneler, casinolar, tavernalar, lüks oteller başat rolde idi.
Sanat değeri yüksek tarihi camiler sessizdi, ağlamcıldı, hüzünlüydü, kahır yüklüydü.
Çünkü cemaat yoktu, bomboştu.
Mabetler işlevini yitirmişti.
Adanın yerli halkı, dinden uzaklaşmıştı.
Türkiye'den gelen birkaç göçmen dışında yerlilerde başörtüsü yoktu.
Bu sebeple bizleri örtülü gördüklerinde; uzaydan gelmiş muamelesi yaptılar.
Hani neredeyse Rumlarla bile diyalogları sıcak olan ada halkı; bizden korktu, ürktü, çekindi, içine kapandı.
Birbirimizi tanımaya yanaşmadılar.
Kendilerine verdiğimiz selamı bile almadılar.
Bir suçları da yoktu.
İslâmî kültürden yana son derece cahil bırakılmışlardı.
Küçük bir cemiyet hâlinde Işılay Bey ve eşi Tevhide Hanım ile çocuklarının faaliyetleri vardı, o kadar.
O da uçsuz bucaksız çölde, küçük bir pınar gibiydi.
Ne kadar serinlik verebilirse, o kadardı.
Bu durumu Denktaş'ı ziyaretimizde dile getirdik.
Rahmetli bizi sıcak karşıladı lakin.
Ada'nın bu İslâm'dan uzak hâllerine, camilerin cemaatsiz olduklarına, halkın öz kültürünü yitirdiklerine dair sorularımıza gülerek:
" Ben çok iyi fotoğrafçıyım, gelin sizin resminizi çekeyim", diyerek karşılık verdi.
"Ölülerinizi rahmetle anın!" diyen geleneğimizin neticesinde, adanın inançla harmanlanmasına soğuk dursa da, Kıbrıs gibi bir vatan toprağına sahip çıkması güzel hasletlerindendi.
Ne diyelim, ALLAH rahmet eylesin...
Mine Alpay Gün