Ayşenur Refik
Yüreğini yüreklere açan kılavuza başı değil, yüreğimi kurban vermekten başka hayat gayem ne olabilir? Aşka dair karalanan müsvedde bozuntuları da dahil olmak üzere tüm kalıntıları çöp sepetine atıyorum. Yeni bir dünya, yeni bir ülke, yeni bir yürek ve bembeyaz bir sayfaya tarihi dondurup, başlık atıyorum: Aşk...
Şarkılar, tiyatrolar, kitaplar, şiirler... Aşka dair işlenilen siyah ya da beyaz tüm suçları zaman tüneline hapsedip, O’nun aşkına talip oluyorum... Güneşi avuçlarımda, yakıcılığını yüreğimde hissederek ellerimi semaya, Rabbimin dergahına kaldırıyorum... Elimin, yüzümün karasına bakmadan O’ndan O’nu talep ediyorum... Kovsa da nafile... Dostun kapısına varmışım Kıtmirlik adına...
Şairin bir dörtlüğü aklıma takılıyor:
“Kim o deme boşuna...
Benim ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına;
Baştan başa sen.”
Yürek ülkesine Mevlânaları, Yunusları, Hafız Şirazileri çağırıyorum... Okuduğum her şiiri bir fidan nezaketiyle gönül toprağına aşk adına dikiyorum...
“Davete icabet sünnettir Üstadlar...”
Bu garip sevda dilencisine verecek aşk kırıntılarınız yok mu?
Hani Mevlâna (K.S.) siz değil miydiniz, “aşk nedir?” diye soranlara: “Ben ol da bil!” diyen? Beni de aşk mektebinde talebeliğe kabul buyurmaz mısınız?... Ya da uçsuz-bucaksız sevda yollarında bir kum tanesi olmaya...
Uzaklarda bir yerden ölümsüz aşkların nağmeleri okşuyor ruhumu: “Seni sevmek dinim imanım. / İlahi din-i imandan ayırma...” Yaşamın en kuytu köşelerinin birinde kulak kabarttığım o ses, başka iklimleri fısıldıyor bana. Lutfedip o iklimlerin sırrından söz etseniz bana üstadlar. Ya da beni de oralara götürseniz desem haddimi çok mu aşmış olurum?
Oysa bu taraflarda kalabalıkların arasında terkedilmiş imanın yalnızlığından başka ne kaldı? Sevgiler sahte, namert ve bir o kadar da ikiyüzlü... Bilmem ki neden böyle? Yeşerdiği kalplerden mi?
Aşk diyorlar. Riyakar duygularını dondurucu bir kış gününe hapsedebiliyorlar: “Sevgililer Günü” diyorlar... Senede bir günü değil, bir ömrün bütün anını kuşatmıyorsa sevgili, hangi sevgiden söz ediyoruz dostlar? Siz bir lahza olsun maşukunu can kalesinden, kalbinden çıkaran bir aşık gördünüz mü?
Seviyorum diyorlar. Bilmiyorlar mı ki sahte sevgilerin işgaline uğramış bir gönülde “o aşk” barınmaz. Ne ucuz yaşıyorlar, ne kolay...
“Mecazi aşk da olsa aşık olmak, insanın kalbinde aşktan eser olmaması kadar kötü değildir” diyorlar. O tohumu yeşertip besleyebilecekse bir kalp, aşkın mecazisini neylesin? Güneş bütün ihtişamıyla kuşatıyorken kainatı, mum ışığından bir hüzmenin ne kıymeti olabilir? Belkıslar, Leylalar, Züleyhalar bir görüntü... Aynadaki görüntünün gerçek sahibini her yerde, her şeyde aramak, saf aşka, salt aşka susamışların boynunun borcu değil mi?
“Biz ölümsüz aşklara talibiz” yazılı pankartları göğsümüze asarak taşımaktan yorulup, varlığımızı, aşklarımızı, duygularımızı, güllerimizi yitirerek, süresiz mekanın kandilli caddesinde Rabbani bir feyzle ruhlarımızın yeniden aşkla dirilişiyle O’nun sancağı altında Sonsuz Ruh’a doğru yol almaya hazır mısınız? Kendi kendime soruyorum, bende bu kutsal davayı yüklenecek temiz bir yürek var mı?
Yol uzun, güneş bir mızrak boyu, yollar dikenlerle dolu... Biz yolcular yalınayak... Güzide rehber tek. Yüreklerimiz serin. Muhabbet aşımız yapılmış mekansız bir zamanda... Kılavuz haykırıyor derinden sessizce: “Ölümsüz sevdalara talip olanlar aşk kervanına koşsun!...”
“Ağlamasanız da ağlar gibi davranın...” Maşuk ücret olarak gözyaşı kaporasını istiyor aşkına talip olanlardan. Bedavacılar!... Sahte çek-senetle Maşuk’u kandıramazsınız... Gece yarılarında loş mekanlarda, ıssız köşelerde seccadenizi ıslatacaksınız, kehribarınızı aşındıracaksınız... Belki ölümsüz aşkın bir zerresine nail olabilmek adına!...
O’nu arıyorum gönül dergahlarında, gece yarılarında, kıraç topraklarda, kalabalık ve gürültülü meydanlarda... Ve kentten buram buram pislik ve gaflet kokuları yükselirken işlemediğim suçlar adına tevbelere kapanıyorum... Hayvani nefsin gemlerini ne elimde ne gönlümde tutabiliyorum. O’nu arıyorum... Dostlarının eteğine sığınıyor ve yalvarıyorum. Bir gün beni O’na götüreceklerine can-ı gönülden inanmış olarak kapılarında sabahlamaya, kıtmir misali nöbet beklemeye, bu yüreği kurban vermeye, güller adına, şehadet adına, vuslat adına, şeb-i aruz adına tevbe ediyorum...
Allah’ım affet bu gönlü beş para etmez günahkar ve müflis kulunu!...
Züleyha Özbay Bilgic