ALLAH'a Dayan Kur'ana Sarıl...
Her Zorluğun Yanında Bir Kolaylık Muhakkak var
Herkes bizi terk edebilir. Hatta sevmediklerini de söyleyebilirler. Bizi yapayalnız bırakabilirler. Evlerinden, hayatlarından kovabilirler ama ALLAH’ın kainatından kovamazlar. ALLAH’ın bizimle irtibatını kesemezler. Her şeyi deneyebilirler de ALLAH ile aramıza giremezler.
Rabiya’tül Adeviye nin dediği gibi: Tüm dünya beni sevmiş ama Rabbim sevmemiş, bundan büyük bela mı olur? Beni Rabbim çok sevmiş, tüm dünya istememiş bu bana dert midir? Bu gam mıdır?” İman varsa imkan çoktur. Ayetinde ne güzel buyurur Mavlamız:
“Rabbin sana ne darıldı, ne de seni bıraktı” (Duha-3)
Peşi peşi sıra gelen zorluklar. Nefes aldırmayan sıkıntılarımız da olabilir. Kuran hemen bize bir nefes verir:
“Muhakkak ki, zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Mutlaka her zorluğun yanında bir kolaylık vardır! ” (İnşirah-5/6)
Kolaylık, zorluğun içinde saklıdır. Çözüm sıkıntının içinde gizlidir.
Niyazi Mısri(k.s) bir beytinde söyler:
“Derman aradım derdime, derdim bana derman imiş”
Affedilemeyeceğini zannettiğimiz büyük hatalar da işleyebiliriz. Aynı Vahşi’nin Hz. Hamza’yı öldürmesi gibi… Aynı helak edilmekle yüz yüze gelen Hz. Yunus’un kavmi gibi… Aynı Tebuk seferine keyfi katılmayan Kab bin Malik, Mürare, Hilal gibi… Üç güzide sahabe gibi… “Benim için artık “ af” yoktur” diye düşündüğümüz, aciz kaldığımız zamanlar da olabilir. O zamanlar da Kuran yine bir ümit filizi canlandırır:
“Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! ALLAH’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ALLAH bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Zümer-53)
Kuran ne güzel anlatır: “Hz.Yakup, oğlu Hz.Yusuf’u yitireli 40 yıl olduğu halde, oğlunu bir an bile unutmamış, döktüğü gözyaşlarından gözleri görmez olmuştu. Ümidini asla yitirmeyip, daima evladını beklemişti. Mısır’dan oğulları Yusuf’un gömleği ile dönerlerken, kervan 8 günlük mesafede olduğu halde, Yusuf’un kokusunu almıştı da ev ahalisine: “ben Yusufumun kokusunu alıyorum.” demişti. Yakınları ise:” kırk yıl geçti hala ümidini kaybetmedin, unutamadın Yusuf’u bir türlü, unut artık” dediklerinde: Yakup’un cevabı ümit dolu idi: “ALLAH ın rahmetinden ümit kesmeyiniz".
Maddi sıkıntılarımız vardır, iyiden yoksul da düşebiliriz. Ya da iflas ederiz. “Nasıl ayağa kalkarım Ya Rabbi!” Diye düşünürken hemen bir ümit filizi daha belirir Kuran’dan:
“Eğer yoksulluktan korkarsanız, ALLAH dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz ALLAH hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe-28 )
Ölümcül bir derde yakalanabiliriz. Belki de en sevdiğimiz böyle bir derdin pençesindedir. Nasıl moral vereceğimizi bilemeyiz bazen… Önce biz inanmalıyız ki iyileşeceğine, sonra ona moral verebilelim. O zaman hastalıkların, dertlerin en ağırına müptela olmuş ama sıhhate kavuşmuş Hz. Eyüb’ü düşünür ve yine Kuran’a sarılırız:
“Kulumuz Eyüb’ü de an, o zaman Rabbine şöyle nida etmişti: “Rabbim bana bir zarar dokundu. Sen merhametlilerin en hayırlısısın””. Ve ona, ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, temiz akıllılar için bir ibret olsun. (Sa’d-41/43)
Bazen olayları, gelişmeleri yorumlamakta, tavır belirlemekte zorlanırız.
Bazen her şey lehimize giderken, bazı dönemlerde de yığınla aleyhimize gelişmeler olur.
Aslında ALLAH’ın sisteminde lehte ya da aleyhte düzenlemeler söz konusu değil. Sadece olması gereken, olması gerektiği en uygun vakitte gelişir.
Ama yine de bazı şeyleri yediremeyiz kendimize. O zaman:
“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz bir şeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz. (Bakara-216)
“Vel Akıbetü lil Müttekin” (Kasas-83) : “Akıbet (hayırlı son, güzel sonuç) Müttakiler (takvayı kuşananlar, korunanlar, inanca sarılanlar) içindir!
Ahıretteki akıbet bellidir; o halde kulluktan güzel iş mi olur?
Selam Sevgi ve Dua ile....