[i]Hayatın Hatırını Kırmak Mı?,Kahvenin Hatırı mı?
Hatır, Hatıralarda mı kaldı? Bir kahvenin kırk yıl hatırı olur da bir hatır
sormanın kaç kırk yıl hatırı olur? Bunun cevabını kırk katır taşıyabilir mi?
Çok mu zor sadırdan hal ü hatır sormak; iyi günde, iyi olmayan günde
dinleyerek de olsa yanında olmak?
Yakın uzaklarda bu kadar oluyor halleşmek, iki kelam etmek; insan kokmayan,
hayat akmayan sözüm ona sohbetlerde... Her şeyin hazırı çıktı da ortada hatır
yok, uzak hasretlere gitmiş... Nisyan yalnızlıklar okunuyor isyan yüzlerde...
Yüreği ile yüzleşmeye cesareti yok esaret duygularına kapılmışların... Kapı
komşusundan habersiz ve hatırsız uzak yaşantılar; hayat adına hatırı sayılır
bir kayıp...
Kazanç peşinde koşmak uğruna hayatın hatırını terk etmek, ne acı bir kopuş...
Eşin, çocukların hatırını hafife almak; ne ağır bir sorumluluk... İlgiyi,
sevgiyi yeterince onlara vermemek; başka bir şeylerin dolduramayacağı büyük
bir boşluk... Nerde o hürmet ve merhamet? Tozlu hatıralara mı saklandı?
Bugünkü yaşantımız hatıralarda saklanılacak bir yaşantı mı? Hatırlıyor
musunuz en son hangi büyüğünüzü işiniz olmadan ziyaret ettiniz de sevginizi,
saygınızı dile getirdiniz? Bayramı mı bekliyorsunuz, ömür bekler mi ki?
Bayramları bile bayağılaştıran boş vermişlikle tatil beldelerini
doldurmamız; ne onulmaz ve onarılmaz bir yalnızlık...
Sanal hatır sormalar; gerçek olmayan görüşmeler... Elini tutmaya, gözünü gözle
buluşturmaya, karşılıklı yüzleşmeye, yürek fısıltılarıyla konuşmaya benzer
mi? Sözün sustuğu, kelimelerin konuşmadığı, duyguların karşılıklı kaynaştığı
ve birlikte aktığı bir beraberliği hangi sanal ortam sağlayabilir?
Hatırlar mısınız TV'nin olmadığı sohbetin koyu olduğu uzun geceleri?
Hatıralar denizine dönsek ne tatlı manzaralar dalgalanır gönül ufkunda...
Selamsız sabahlar değildi o günler; herkes birbirini tanır ve herkes
herkesin hatırını sorardı... İletişimin adı yoktu o zamanlar çünkü öyle bir
eksiklik yoktu; yüzlerdeki aydınlık belli ediyordu kişiliği ve kimliği...
Silik yüzlerdeki karmaşıklıktan kimse kimseyi tanıyamaz ve hatır soramaz
oldu... Kalabalıklaştıkça yalnızlaştık, yalnızlıkçıkça kaçar olduk
birbirimizden... "Hatır" hatırlanamaz oldu, selam sözler sustu, kibar kelamlar
unutuldu... Laubali ifadesizlikler doldurdu sanal ortamları; gerçekten
kaçıyorduk çünkü...
Kahve de içmiyoruz artık, hazır üçü bir arada çıkmışlar varken ne diye
uğraşalım? Bir yudumluk buluşmalar, ayaküstü lakırdılar, anlaşmadan ve
kaynaşmadan ayrılmalar... Ne hatırı? Kim tanır onu, nerde görülmüş en son?
Bilen ve gören var mı ki?
Tanıdığım bir beyefendi vefat etti yakınlarda... Çok yakınım değildi, uzak
diyara gittiğinde bende bıraktığı hatırayı hatırladım; hatırımı sorardı,
hatırşinas bir kişiliği vardı... Hafızamı yokladım; hatıralar denizinde
"hatır" ı aradım... Bulduklarımı kelime kayıklarında bindirdim hazır zaman
sahillerine taşıdım, çok şeyi de taşıyamadım...
Düşünüyorum öldüğümde ne ile anılırım? Hatırlanmak için iyi bir hatıra
bırakabilecek miyim? Bırakamıyorsam hayatın hatırını kırmış olurum, kırk
katır kırk yıl kahve de taşısa o hatırı geri getiremez... İyisi mi içtiğimiz
kahveler bizde kalsın, "hatır" sormanın hatırını
unutmayalım,unutturmayalım.
*Altı üstü bir fincan kahve içimlik kadar süren hayat, iyi hatıralarla
köpürmeli değil mi? *
.alıntı
selam sevgi ve dua ile...[/i]