Cennet Çiçeği Özel Üye
Mesaj Sayısı : 5244 Kayıt tarihi : 02/08/10 Yaş : 53
| Konu: SERZENİŞ Paz Mayıs 22 2011, 22:36 | |
| SERZENİŞ
Genç bir kadın. Güzel, güneşli bir gün. Evinden çıkmış, arabasına binmiş. Evinin yakınındaki tek yön bir sokağa giriyor. Yol onun. Karşıdan önüne aniden bir jeep çıkıyor. Adam tek yöne tersten giriyor. İkisi de burun buruna gelip duruyorlar. Kadın camı açıp, karşısındakinden arabasını biraz geri almasını söylüyor. Adam n’apıyor peki? Arabasından bir güzel iniyor. Kadın adamın gelişini izliyor. “Sanırım bir şey diyecek” diye bekliyor. Açık camdan adam kolunu sokup kadının boğazına yapışıyor ve sıkmaya başlıyor aynı zamanda adeta kükrüyor; “ SEN GERİ GİDECEKSİN...!!!”
Çevreden nasıl olduysa bir grup esnaf koşup geliyor. Adamı zar zor kadının boğazından çekiyorlar. Adam arabasına atlayıp geri vitese takıp çekip gidiyor. Kadın şokta, epey bir süre kendine gelemiyor. Akıllı kadın, önce hemen bir hastaneye gidip darp raporu alıyor, ardından da plakasını almayı başardığı adam hakkında şikayetçi olmak için karakola gidiyor. İşlemler başlıyor. Adam şu an hapiste. Dava önümüzdeki günlerde.
Nasıl? Sanki 3.sayfa haberi okudunuz öyle değil mi? Bu olayda madur olan kişi, yakın arkadaşım Deniz. Olay aynen bu şekilde cereyan etti 1 ay kadar önce. İstanbul’da, Anadolu Yakası’nda, Bağdat Caddesi’ne çok yakın bir sokakta. “Adamın biri” demeye içim elvermiyor bunu yapan için, o yüzden kimse kusuruma bakmasın, câni bir tip gün ortasında, gayet işlek bir yolda rahatça bunu yapabiliyor. Yapabileceğini zannediyor. Arkadaşımızın câniyi dava etmesi gündeme gelince bir çok yakını “aman başına belâ olmasın” tepkisini verdi. Hâlimiz bu yani.
Bundan çok değil 10-15 sene öncesine kadar insanlar bu kadar câni değildi sanki. Vardı elbette ama, 3.sayfa meselesinde en fazla kazalar yeralırdı. Daha sonraları sebebi incir çekirdeğini doldurmayacak türden tartışmaların sonucunda, akıl almaz cinayetler karşımıza çıkmaya başladı. Dünyanın bir çok yerinde cinayetler hatta seri olarak yüzyıllar boyunca işlenmiştir. Elbette dünyanın her yerinde gözünü kırpmadan suç işleyenler hep vardı, vardır.
Ancak merak ettiğim; bizim “insana saygı ve sevgi” de sınır tanımayan fıtratımıza ne oldu?
Bu konu kafamı çok kurcalıyor. İyi mi yapıyorum, kötü mü bilmiyorum, kendimi ne kadar yıpratıyorum farkında değilim ama zihin durmuyor. Anlayacağınız sorular birbirini kovalıyor.
Milletçe çokça övündüğümüz huylarımızdan ne ara vazgeçtik? Biz ne ara bu kadar yabanileştik, asosyalleştik, sosyopatlaştık? Biz ne ara bu kadar “bozulduk”? Sezen Aksu’nun dediği gibi “Vefa” şu an bir semt adından mı ibaret?
Komşuluk diye bir kavram vardı. Halâ var. Ama eskisi gibi mi? Komşu teyzeler anne yarısı, amcalar da baba yarısı gibi bir şeydi. Bir ailenin iyi günde, kötü günde kapısını ilk çalacağı yer komşu kapısıydı. Akrabalarımızdan bazen daha da yakınlardı. Yardımlaşma, paylaşma hadsafhadaydı. Komşuda pişen bize, bizde pişen komşuya düşer, verilen tabak asla boş gelmezdi.
Vefat durumlarında herkes birbirine 7 gün 7 gece ve hatta sonrasında da koşardı. Vefat evinde konu komşudan gelen tencere tencere yemekler evlerden taşardı. “Oturmaya gitmek” diye bir eylem vardı. Çaylar, kahveler gırla giderdi. Ya şimdi? Artık asansör komşulukları çoğunlukta. O da belki bir “günaydın” veya “ merhaba” ile sınırlı sayıda.
Eş, dost, akraba, yakın arkadaş arasında kasti bir şey yapılmadıysa kimse kimsenin kusuruna bakmazdı. Yanlış anlaşılmalarda “Gönül almak”, birbirine nedensiz jestleri içeren “İnce düşünce” diye kavramlar vardı. Hoşgörü, genlerimizde zaten varolan yapıtaşlarından biriydi. Peki şimdi? İnce düşünceyi geçtim, düşünceli olmak adına hangimiz yakın zamanda çok manidar bir durumla karşılaştık. Anlaşmazlıklar karşısında insanlar bu kadar inadederler miydi? Taraflardan biri mutlaka “önce o ayağıma gelecek ” demeden ilk adımı atardı. Şimdi ağzıyla kuş tutulsa düzelmeyen ilişkiler içinde olmak ne fenâ.
Beklentilerimizi en düşük seviyede tutsak bile karşımızdakinden hiç ummadığımız bir davranışla karşılaştığımızda “madem öyle, bundan sonra böyle” tavrı içine girmeyenimiz var mı? Biz de insanız çünkü. Ancak özünüz değişemeyeceği için, olaylar ve insanlar nedeniyle törpülenseniz bile, karşınızdaki kişi kadar umursamaz davranmaya çalışsanız da, kendinizle çelişkiye düşebiliyorsunuz. Çünkü siz öyle değilsiniz. Çelişkiye düşmeyenler de zaman içinde diğerleri gibi değişip, o ince düşünceden yoksun grubun içine girdikçe yüzeysel ilişkileri çoğaltıyorlar.
Tamam, herkesin maddi ve manevi sıkıntıları var. Geçmişte yok muydu? Sıkıntılar paylaştıkça azalır, sevinçler paylaştıkça çoğalmaz mıydı? Etrafımızda biri güzel bir şey yaşandığında bu pek çoğumuz için gurur vesilesi olurdu. Şimdi ise herkes ketumlaştı. Kimsenin kimseden haberi bile yok. İçilen kahvelerin hatrına ne oldu? Bir çok ilişki ve mevzû neden hesaba kitâba dayalı olmaya başladı? “Ölümlü dünya” kelâmı tarihe mi karıştı?
Sevgiden ve saygıdan uzak bir nesil yetişiyor, hepimiz farkıdayız. Biz küçücükken biri bize hatrımızı sorduğunda teşekkür edip “siz nasılsınız?” derdik. İzin almadan kimsenin bir şeyini almazdık. Okullarda haşarı çocuklar vardı, ordan oraya zıplayan erkek çocukları özellikle, ama terbiyeden yoksun çocuk nadirdi.
Öğretmenimizden çekinir, ailemize laf gelmemesi için evde tembihlenirdik. Sınıf arkadaşını, okul arkadaşını, komşu çocuğunu korur, kollar, gözetir, haksızlığa maruz kalınınca yanımızdakini savunurduk. Bir nevî kardeşten ayrı tutmazdık onları. Oysa şimdi? Evde ya da sokakta şiddeti gören, şiddete maruz kalan nesilden ne bekliyoruz? Bu durum daha ilkokul sıralarında başlıyor, çok acı. Çocuklar okuldan eve ciddi anlamda ya yara bere içinde geliyor ya da sinirleri bozulmuş bir halde. Stresten tırnaklarını kemirmeyen çocuk kalmadı gibi. Günümüzde zamanın ne kadar hızlı aktığı göz önünde bulundurulursa bu çocuklar yakın zamanda yetişkin olacak. Sosyalleştiği ortamlarda bu bireyden nasıl bir davranış sergilemesini bekleyebiliriz? Bunun kabahati kimde? Kabahat, az önce yukarı da bahsettiğim “huy” değiştiren, yalnızlaştıkça ne yapacağını şaşıran, etrafına faydasından çok zararı dokunan büyüklerde.
Bu listenin uzamasını hiç istemediğim için burada kesiyorum. Başımız sıkıştığında çalacağımız kapı, dertleşeceğimiz dostların sayısı, yardım eline ihtiyacımız olanlar azaldıkça maalesef, kendi kabuğuna bürünmüş, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’cılar arttıkça insan üzülmeden edemiyor.
Ben özümden sapmadan, çok da huyumdan suyumdan uzaklaşmadan yol almaya çalışıyorum ancak, farklı davranışlar karşısında hangimiz kendimizi sabit tutabiliyoruz?
Değişimlerimizin her daîm olumlu yönde olmasını, yetiştirdiğimiz evlatların hayırlı olmasını diliyorum cümleten. Başka da ne diyebilirim ki? | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: SERZENİŞ Ptsi Mayıs 23 2011, 02:04 | |
| | |
|