EVLADIMLA
Hasbihal
Bak evlâdım diyelim- büyük bir Hükümdar’dan,
Sana bir mektup gelmiş- önemli ve de candan.
Önemli olduğunu- Verenden dinliyorsun,
Candan olduğunu da- zarfından anlıyorsun.
Hem tut ki, bilmediğin- bir lisanla yazılmış,
Sanki sınanman için- özenle hazırlanmış.
peki böyle durumda-acaba ne yapardın,
Nasıl telaşa düşer- ne düşünür, ne derdin ?
İster ben söyleyeyim- ne hallere girerdin,
Önce ehil birini- araştırır, bulurdun,
Dikkatle, titizlikle- içeriği sorardın.
Her işini bırakır- bilenleri tarardın.
Doğru anlamak için- hem kılı kırk yarardın
Kim tercüme etmişse- ayrı- ayrı dinlerdin.
Ve hattâ bu lisânı- öğrenmeyi denerdin.
Mektupta ne istenmiş- neler va’dedilmişse,
Bütün ihtimamını – hasrederdin bu işe.
Mektubu kaybetmezdin- sağlam yerde tutardın,
Her aklına geldikçe- okur, sitres atardın.
…………………….
Peki, o Hükümdarı- Hatta Hükümdarları,
Yerde- Gökte bütün şu- eşyayı varlıkları,
Yaratan’dan gelmişse- tebliğ olmuşsa mektup,
Ve seni insan kılıp- can verendense hitap.
Ayrıca. Bu mektubu getiren de Emin’se,
O’nun doğruluğundan- şüphe edilmemişse.
Dahası tüm varlıklar- O’na yaratılmışsa,
Böyle seçkin Mektubu- nice okumalısın?
İyi bilene koşup- mekik dokumalısın.
Ki mektubu gönderen- Yaradan’ın ne diyor,
Seni nasıl eğitip- neleri öğretiyor.
Kimsin, nereden geldin? Yaratılman ne için?
Varlıklar arasında- niçin şanlı olmuşsun.
Ve senden istenen ne- nasıl olman gerekli ?
Tek- tek soruyor Mevlâ- ibret alırsın belki .
Çünkü sen ebedisin- sonsuzluk var hesapta,
Ya Cennet bahçeleri- ya cehennem son nokta.
Asla toz olup gitmek- yerle yeksan olmak yok,
Bu yüzden Mevlâmız’ın- ısrarlı ikazı çok.
Çare;..O mektuptaki- mesajı tam almalı,
Bilenden tâlim edip- anlayıp okumalı.
Evet, O yüce Kitap- O Kur’ân-ı Azimşân,
İki cihanda huzur- bulur O’na koşuşan.
………………………….
Hem şöyle kendimizi- bir imtihan edelim.
Ünlü bir Mağazadan- bir reklam düşünelim….
Diyelim o mağaza- şöyle bir ilân verdi;
Mesela sabah beşte- o bulunduğu yere,
Kim gelir hazır olur- bir altın vardır dese,
Acaba ne yapardın- hele bir düşünsene!.
Onu da ben diyeyim- nasıl halde olurdun,
Belirtilen saatten – mutlak erken gelirdin.
Hatta belki geceden- akşamdan taht kururdun.
Belki de örtünecek- yorgan filan alırdın.
Peki O sözü sağlam- ve va’dinden dönmeyen,
O Rabbinin va’dine- acep endişen neden?
Zenginim, her şey benim- cennetim var diyorsa,
Böyle kesin sonuçtan- şüphelendin mi? yoksa.
Hazinedar birisi- şayet çıksa, dese ki,
Kim camiye gelirse- yarım altın ücreti.
Kendini şöyle yokla!- bu teklife ne derdin?
İlk misafir sen’molur- yoksa terk mi ederdin?
İşte cevâbı benden- herkesten önce gider,
Kalabalık olmadan- kapayım derdin yer.
Oysa Câmi sahibi- o beytin tek Mâliki,
Câmiye her gelene- yirmi yedi, teklifi.
Tam yirmi yedi altın- hem âhiret lirası,
Değeri çok kıymetli- değil uro parası.
Ya işte böyle Evlât!- takkeyi çıkar, düşün,
Gerçekten samimi mi?- tam Müslüman oluşun?
Sâhi, bir kız ya erkek- sevdiği sevgiliden,
Tut ki randevuleşmiş- şu saat filan yerde,
Acaba randevuyü- geciktirir mi? Dersin.
Geciktirmek de ne söz- ve haşa afedersin,
Radevu saatinden- çok evvel orda biter,
Elinde çiçeğiyle- ileri geri gider.
Hem oraya gitmeden- on kez aynadan geçer,
Cafcaflı elbiseyle- en güzel koku seçer.
İmdi; bak ki Rabbinin- tellalı günde beş kez,
Radovuye davetle- çağırıyor, yüksek ses.
Rabbin sözünden caymaz- buna inanç var mı? Var..
İslâm oluşumuza – itiraz yoktur zahar.
Öyleyse neden durmak?- “haydi altın almağa”
Zenginler zenginiyle- candan dostluk kurmağa.
Ahiret lirasına- çok ihtiyaç olacak,
Parası olmayansa- pek perişan kalacak.
Ya Rabbi! Sohbetini- Hidâyetinle sevdir,
Sen hidâyet etmezsen- devamlı olmak zordur.
Bize tefekkür zevki- mülâhaza lütfeyle,
Cemâlini temaşa- etme aşkı zerk eyle..
alıntı