ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...   Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...   Empty
MesajKonu: Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...    Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...   EmptyPtsi Şub. 18 2013, 21:15

Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...

Hastalığın sebebi yaşam tarzıdır. Yaşam tarzını düzeltmeden hastalığı tedavi edemezsiniz. Yaşam tarzı dediğimiz husus da helal ve harama dikkat ederek yaşamaktır. “Haram yeme, helal ye” hepsi bu kadar. O zaman tabii olarak sağlıklı olursunuz. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ama bunu yapmadan kesinlikle yola çıkılmaz ve insan şifa bulamaz. Haram çoğalıyor, bütün katkı maddeleri, aromalar gıdayı o kadar bozuyor ki, gıda gıda sıfatından çıkıyor. Gıda olmayan maddeleri insan kullanmaya devam ederse nasıl sağlıklı olabilir, olamaz. Bütün ilaçlar bağışıklık sistemi ile beyin ve organlar arasında kopukluk oluşturuyor. İnternette psikotropik maddeleri araştırın. Aspirin’den başlayarak, bütün antibiyotikler, hormonlar hepsi psikotropik madde içerir. Psikotropik madde, bağışıklık sistemi ve beyin ve organlar arasında kopukluk oluşturan bir maddedir. Nasıl onlardan şifa olabilir? Şifayı zaten konuşmayalım bile, onlarla nasıl tedavi olunabilir? Kesinlikle olmaz. Biz ilk önce ilaçları terk etmeyi tavsiye ediyoruz ve insanlar hemen daha iyi oluyor. Çünkü o zaman bağışıklık sistemi canlanmaya başlıyor. Bağışıklık sistemi canlandığında kimseye ihtiyaç kalmıyor, süreç kendi kendine işliyor.

Bahadır Cevizci: Vücut neyi nasıl düzeltmesi gerektiğini biliyor esasında. Biz müdahale ederek çözebileceğimizi sanıyoruz. Bağışıklık sisteminin görevi zaten organizmayı zararlardan korumaktır.

Kitabınızda belli hastalıklar için birtakım önerilerde bulunuyorsunuz. Bitkiler ya da kürlerin nasıl uygulanması gerektiğini belirtiyorsunuz. Peki bu önerileri koruyu hekimlik anlamında mı yoksa hastalık ortaya çıktıktan sonra tedavi edici anlamda mı tavsiye ediyorsunuz?

Hastalık önleyici olarak değil, rahatsızlıklara şifa bulmada kullanıyoruz. Aslında İslam’da iyileşme prensibi budur hasta sadece beslenmesini düzeltmesiyle iyileşecekse, beslenmesini düzeltmesi yeterlidir. İkinci prensip, beslenmeyle düzelmemesi halinde baharat ve bazı bitkilerden oluşan basit ilaçlar verilir. Basit ilaçlarla da iyileşmezse o zaman karışık ilaçlar verilir. Biz de bunun için doğal ilaçlar öneriyoruz.

Ben daha önce insanlarla karşılaştığım zaman hiçbir bitki önermeden iyileştiklerini görüyordum. Ama artık hastalık sebepleri çok fazlalaştı ve derinleşti. Ben bile artık karışık bitkiler tavsiye ediyorum. Çünkü daha derin hastalıklar var insanlarda.

Bahadır Cevizci: Bağışıklık sistemi hasarları daha derin. Hastalıkların direnç kazanması, çoğalması, çeşitlenmesi ve derinleşmesiyle ilgili bir şey bu. Bizim temel mantığımız ilaç üzerine kurulu değil, Gerçek Tıp kitabından onu anlamamak lazım. Temel mantık hataları düzeltmek üzerine, ama artık hataları düzelterek de netice alınmadığı için bitkisel karışımlara mecbur kaldık.

Parfüm Kullanan İnsan İyileşemez...

Sizin yaklaşımınızda bitkiler tedaviye destek amacıyla mı kullanılıyor?

Parfüm kullanan insan iyileşemez. Çünkü parfümde ve bütün kokularda, deterjan, gıda kokularında, oda spreyleri, araç kokularının içinde aroma var. Bebek mamalarında bile aroma var. Bebek aromadan ne anlar? Bisküvilerde, çikolatalarda her yerde aroma var. Neden aroma katıyorlar? Neden bütün gençler parfüm kullanıyor? Biz, kokular yüzünden büyük mağazalara, alışveriş merkezlerine giremiyoruz.Camilerde bile çeşit çeşit kokular var bugün. Kokularla en önemli hastalıklar üretiliyor. Ruh problemleri, psikolojik problemler, tiroid hastalıkları ve kısırlık bunlardan sadece bazıları. Bunlar biyolojik birer silah oldular.

Peki bunlar bilinçli mi kullanılıyorlar?

Kullanan için bilinçli değil ama üreten açısından bilinçli.

Kokuların yaygınlaştırılması bilinçli mi peki?

Bu derin bir soru.

Bahadır Cevizci: Bugün dünyada üretilen aşıların en büyük destekçileri Bill Gates Vakfı. Microsoft biliyoruz ki teknoloji kuruluşu. Bill Gates’in aşı ile ne ilgisi olabilir. Ted konferansında bunu anlatıyor, mesela: “Dünyadaki enerji kaynakları yakın zamanda yetersiz kalacak. Bizim de dünya nüfusunu azaltmamız lazım. Biz bu konuda aşılardan yardım alabileceğimizi düşünüyoruz.” diyor. Bunu bir tedavi ya da bağışıklama yöntemi olarak görmüyor büyük kuruluşlar. Bunu dünyayı bir nevi planlama, toplum mühendisliğinin bir unsuru olarak değerlendiriyorlar ve bu teknolojileri ona göre tasarlıyorlar. Bu buradaki parfüm satan kişiyle alakalı değil. Burada parfümü satan kişi, üreten kişi ile de alakalı değil.

Çocuklar Kızamık-Su Çiçeği Kabakulak Gibi Hastalıkları Geçirmeli...

Çocuklara aşı yaptırılması konusunda da ezber bozan açıklamalarınız var. Siz çocuklarınıza aşı yaptırmayın diyorsunuz. Bunları biraz açabilir misiniz? Hiç aşı yaptırılmayan bir çocukta aşı yerine bir şey yapmalı mı, yoksa zaten doğal süreçte o gelişimi normal midir?

Ben yaptırmayın demiyorum kesinlikle. Ben insanlara aşıyı anlatıyorum. Bebeklerde 6 ay boyunca anneden gelen pasif bağışıklık sistemi işlev gösteriyor. 6 aydan sonra gerçek bağışıklık sistemi oluşmaya başlıyor. Aktif bağışıklık olmasa çocuk hastalanır. Düşünürseniz kızamık, suçiçeği, kabakulak gibi çocuk hastalıklarının ne hayırlı hastalıklar olduğunu görürsünüz. Çünkü onlar ALLAH tarafından verilmiş, bağışıklık sistemini kuvvetlendiren hastalıklardır. Çocuklar bu hastalıkları geçirmeli ki bağışıklık sistemleri oluşsun ve kuvvetlensin. Başlangıçta bebeklerde bağışıklık sistemi yoktur dedik, fakat biliyorsunuz bebeklere de en ağır aşılar bu dönemde yapılıyor. Örneğin doğum sonrası hemen K vitamini ‘göbek kanamasın diye veriliyor’ deniyor. Ben meslek hayatımda hiç göbek kanaması diye bir şey görmedim, duymadım. Veya K vitamini eksikliği olması sebebiyle aşı yapılıyor deniyor. Bu da imkânsız.

K vitamini vücutta bütün süreçlerde yer alıyor. Protein üretiminde, DNA kıvrımlarının açmasında yer alıyor. Doğar doğmaz hemen vitamin K verilmesi karaciğeri olumsuz etkiliyor. Karaciğer enzimleri alt üst oluyor ve bebekler ağır sarılık geçiriyor. Bilirubin çok yükselince ışın tedavisi uygulanıyor.

Aşılar Çocukları Domuzlaştırıyor ve Maymunlaştırıyor...

K vitaminin yanı sıra bebeğe doğumdan yarım saat sonra Hepatit B aşısı yapılıyor. Neden bir bebeğe Hepatit B aşısı yapılır ki? Çocuğun annesinin Hepatit hastası olması durumunda bu hastalık çocuğa geçmesin diye bu aşı yapılıyor deniyor. Burada da mantık yok görüyorsunuz. Ya anne Hepatit B hastası değilse? O zaman neden Hepatit B aşısı her bebeğe yapılıyor? Ben neden olduğunu biliyorum ama halk bilmiyor. Aşılar DNA rekombinant ve nano teknoloji yöntemleri ile üretiliyor. Her aşıda domuz maymun DNA parçaları, civciv ve inek proteinleri, farklı protein parçaları ve kimyasallar kullanılıyor. Biz artık kimyasalları bile konuşmuyoruz. Çünkü kimyasallar sadece fiziksel zarar veriyor. Düşünün aktif bağışıklık almayan bir bebeğe domuz ve maymun DNA parçaları enjekte ediliyor. O zaman bu DNA parçaları çok rahat ve kolay bir şekilde bebeğin DNA’sının içine nüfuz ediyor. Çok basitçe söyleyeceğim size bunun sonucunda insan domuzlaşıyor ve maymunlaşıyor. Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi 60. Ayet’te ALLAH Cenab-ı Hakk, total domuzlaşma ve maymunlaşmadan bahsediyor. Bu ayeti mutlaka okumak ve ibret almak gerekir.

Faruk Günindi: Şöyle diyebilir miyiz? Siz aslında bağışıklığa karşı değilsiniz. İlk 6 ay iyi geçerse, sonraki 1,5-2 yıl içerisinde doğal çocuk hastalıklarının bağışıklığı geliştirdiğini söylüyorsunuz. Ama bağışıklama için kullanılan aşıların faydasız olduğunu söylüyorsunuz.

Aidin Salih: Faydasız değil, korkunç zararlı.

Faruk Günindi: Aslında bağışıklama diye bir şey var yeryüzünde ve bu hastalıklar da bunlar için yaratılmış. İlk 6 ay çok önemli. İlk 6 ayı doğru geçiren bir çocuk, 1,5 yıl boyunca sağlıklı bir bağışıklık sistemi geliştirebilir. Bunu engellemediğiniz sürece bu böyledir. Bunu engellediğiniz zaman, engelleyen ne yaptığını bilmiyorsa bunu karıştırmış olur.

Hiperaktif Otistik ya da Üstün Zekalı Çocukların Nedeni Aşılar...

Peki bu söylediğiniz olayı biz pratikte nasıl gözlemleyeceğiz?

Aslında siz dikkatli olsaydınız, görürdünüz. Bugünkü çocuklar eski çocuklardan çok daha farklı. Mesela hiperaktif, otistik ya da üstün zekâlı. Akıllı olmadıktan sonra üstün zekâlı olmanın ne faydası var. Zekâ, yüzeysel bilgidir ve bu bilgiden hiçbir fayda yoktur. Biz ilmin faydalı olduğunu biliyoruz. Bugün biz belki bilgi sahibi oluyoruz ama yarın bilginin bizim için zararlı olduğunu öğrenebiliyoruz. Ama ilim hiçbir zaman değişmiyor. Çünkü ilim Yaratıcı’dan gelir. Akıl düşünce ve eşya arasında ilişki kurmak için gereklidir.

Faruk Günindi: Yani yeni bir hastalık tanımından bahsediyoruz. Hastalık bir sonuç değil, aslında onu hazırlayan yaşam tarzıdır. Başı ağrıyan bir kişinin hastalığı baş ağrısı değil, baş ağrısına götüren yol tercihidir. Hastalık dediğimiz şey yani yanlış yaşam tarzı ilk önce öğrenmesi ve iyileştirilmesi gereken şeydir, bağışıklığın yanlış yaşam tarzına verdiği tepki değil. Eğer siz yardım etmezseniz, bağışıklık yanlış yaşam alışkanlıklarına kendince çözümler üretiyor. Bu çözümle mücadele etmek boş ve anlamsız.

Ateş Hastalık Değil Hastalıktan Kurtulmadır...

Aidin Salih: Biz vücudun hastalık mekanizmalarını bugün hastalık olarak kabul ediyoruz. Mesela ateş. Çocuk ateşlenince, eyvah çocuk hastalandı diyoruz. Ateş hastalık değil, hastalıktan kurtulmadır. Neden? Çünkü çocuklar suni süt içiyor, suni gıdalar tüketiyor ve vücutlarında katkı birikintileri oluşmuş durumda. Bu birikintileri bağışıklık sistemini çıkartmaya çalışıyor. Ateş yükseliyor, o sıcak kan ile o birikintiler erimeye başlıyor ve ter yoluyla vücuttan atılıyor. Yani vücut atıkları ter, balgam, idrar yoluyla arındırmaya çalışıyor. Bu hastalık mıdır? Değildir elbette. Ama tıpta bu hastalık olarak görülüyor.

Kitabınızda bir insanın nasıl davranması gerektiği, kendisini hayata nasıl hazırlaması gerektiği anlaşılıyor. Ama pratik hayatta çok acil zamanlar yapılabileceklerle ilgili şeylerin olmadığını görüyoruz. Örnek, çocuklardaki ateş. Anne babalarda psikolojik olarak bir doktora emanet etme durumu var. Hastaneye gidince ve çocuğu bir doktora gösterince anne ve baba psikolojik olarak rahatlıyor, çocuğunun şifa bulacağını düşünüyor. Siz çocuğun ateşli zamanlarında çocuklara ılık banyo yaptırın gibi önerilerde bulunuyorsunuz. Bunu evde uygulayan bir aile, ateş hemen de düşmezse telaşa kapılıyor. Onun üzerine tekrar hastaneye götürüyor. Bu noktada kitap pratik olarak ağır geliyor. Yeni baskılarınızda söylediklerinizin daha pratize edilmiş, insanların hap gibi kullanabilecekleri bilgiler şeklinde çözümleriniz var mı?

İşte bunun için akıl sahibi olmak gerekir. Akıl kazanmadan insan hiçbir şey anlamaz. İnsan ancak açlık ile akıl kazanabiliyor. Açlık ile vücuttan bütün zararlı maddeler, bütün katkı maddeleri, kötü yağlar ve birikintiler çıkartılıyor. Yani haramlar yakılıyor. Kan dolaşımı düzeliyor, kan dolaşımı düzelince beyin yeteri kadar gıda ve oksijen alıyor. Beyin çalışmaya başlıyor ve beyin çalışmaya başlayınca akıl geri geliyor. Akıl geri geldiyse bir problem yok. İlk önce kadınların ve annelerin akıllanması gerekiyor. Çünkü ilk önce onlar akıllarını kaybetti. O zaman onlar ateşin çocuk için ALLAH’ın bir rahmeti olduğunu anlayacaklar. Ben kitapta ılık banyo yaptırın, sirke kullanın diye yazdım ama mesela benim torunlarımda bunları da kullanmıyoruz, banyo da yaptırmıyoruz ya da sirke de kullanmıyoruz. Ne kadar yüksek ateş, o kadar iyidir ve o kadar ALLAH’a şükretmek gerek.

Peki ateşte risk noktası var mı?

41,5. Ateş 41,5’tan daha fazla olmaz. 41,5’tan daha fazla olursa o zaman ecel, ecele karşı hiçbir şey yapamazsınız. 41 dereceyi görene kadar yanlış müdahale edilmezse o zaman ateş çocuğa bir şey yapmayacak ve kendi kendini yok edecek demektir.

Ateşlenme bağışıklık sistemi tepkilerine yalnızca bir örnektir. Bu konu ne kadar detaylı anlatılsa da biraz inanç ve tevekkül ile ilgili bir konu olduğundan herkes tarafından tam anlamıyla anlaşılamayabileceğini düşünüyoruz. Arzu ederseniz bu şekliyle bırakalım, merak edenler, ilgilenenler detaylar için gerekli araştırmayı bireysel yürütsünler.

Bütün birikintiler, bütün zararlı mikroplar 41 derecede yok oluyorlar. Beyin, 41 derecede kendini temizler. Havaleden korkmamak gerekiyor. Düşük ateşte de havale olur. Düşük ateşte havale geçirmek bağışıklık sisteminin çökmeye başladığını gösteriyor, bağışıklık sistemi yetersizliği oluştuğunu gösterir. O zaman iki ağır sebep birleşiyor. Ben kitapta da bir örnek verdim. Diyelim ki nefes borunuza bir cisim kaçtı. O zaman ne yaparsınız? Öksürürsünüz değil mi? Öksürüğü durdurursanız ne olacak? Aslında önemli olan bu. Havalede de aynı prensip var. Demek ki beyinde katı tıkanıklıklar var. Yüksek ateş olduğu zaman beyin ısınıyor. Beyin ısındıkça, nasıl ki demir sıcakta genleşir, damarlar da açılır o zaman tıkanıklıklar hareket eder. Hareket ederken de kasılmalar olur çünkü beyin tüm organlar ve kaslar ile bağlıdır. Dolayısıyla kasılmayı durdurmak anlamsızdır.

Bu durum suni olarak insan vücuduna giren gereksiz ve zararlı şeylerin atılmasına yönelik. İnsan kendi kendi ateşlendiremeyeceği için bunu kendi kendine nasıl yapacak? Ya da toksinleri atmak için bununla ilgili öneriniz nedir? Yanlış hatırlamıyorsam, diş macunu kullanıyorsanız beyniniz zarar görüyor diyorsunuz. Şimdi onun temizlenmesi gerekiyor ya da karaciğerin.

Diş macununu bırakması gerekiyor.

Ama diş macununu bırakınca beyin otomatik olarak temizlenmiyor. O zaman ne yapmamız lazım?

Açlık yapmak, hacamat ve sülük kullanmak. Çünkü sülükler bazı maddeleri eritiyor. Eritilen maddeler de kan ile dışarı atılıyor. Hacamat da birikinti ve tıkanıklıkları mekanik olarak çekiyor.

Aidin Salih kimdir?

Lugansk, Ukrayna’da Tıp Fakültesini bitirdi. Sovyetler Birliği’nde yıllarca tıp doktorluğu görevini yürüttü. Daha sonra Taşkent Devlet Üniversitesi’nde Biyoloji bölümünden mezun oldu. Ayrıca Uluslararası Alternatif Tıp Okulu’nu bitirdi.

Biyoloji diploma tezi ‘Yabani Hayvanların Fizyolojisi’ üzerineydi. 30 yılı aşkın bir zamandır aldığı çok yönlü eğitimlerle insan ve hayvan hastalıklarının sebeplerini inceliyor.

İslam Tıbbı, Tıbb-ı Nebevi konusundaki alimlerin ve eski hekimlerin tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanıyor. Tedavileriyle binlerce insanın şifa bulmasına vesile oldu. Bu çerçevede geliştirdiği tıp yaklaşımını anlattığı, birçok dile çevrilen Gerçek Tıp – Yitik Şifanın İzinde isminde bir kitabı bulunuyor.

Selam Sevgi ve Dua ile...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...   Empty
MesajKonu: Geri: Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...    Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...   EmptyC.tesi Şub. 23 2013, 01:48

çiçek16 Allah razı olsun çiçek16
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hastalığın Sebebi Yaşam Tarzıdır...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Her hastalığın manevi ilacı...
» Susuyorsam Sebebi Var
» Sebebi Sensin
» sebebi sensin.
» Sebebi Kendimizde Arayalım...!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Genel :: Sağlık-
Buraya geçin: