O Gece Sendin Gelen
İnsanlık tarihinin en önemli hadisesi hiç şüphesiz Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimizin dünyaya teşrif etmeleridir. Hz. Musa a.s. kendisine indirilen Tevratta, vasıfları müjdeci, uyarıcı, katı yürekli olmayan, sokaklarda bağırıp çağırmayan, kendisine yapılan kötülükleri iyilikle karşılayan, affeden şeklinde zikredilen Peygamber Efendimizin gelişini beklemiştir.
Hz. Adem a.s. cennetten indirilince, Ey Rabbim! Muhammedin hürmetine beni affet diye dua etti. ALLAH Tealâ, Ey Adem, ben onu henüz yaratmamışken adını nereden bildin? diye sordu. Ey Rabbim! Arşın üzerinde senin isminin yanında onun isminin, Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasulullah diye yazılı olduğunu gördüm ve anladım ki, senin şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin ismini layık görürsün. dedi. Buna karşılık ALLAH Tealâ, Ey Adem, doğru söylüyorsun. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine duanı kabul edip senin affettim. Eğer Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım. buyurdu.
Kuran-ı Kerimde, Efendimiz s.a.v.e hitaben, (Ey Muhammed!) Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiyâ, 107) buyrulmakta, Efendimizin buyurduğu bir kudsî hadiste de Cenab-ı Hak, (Ey Muhammed) Sen olmasaydın, alemleri yaratmazdım. demektedir. (Aclûnî, Keşful-Hafâ, 2/232)
İnsanlık tarihinin en önemli hadisesi hiç şüphesiz Hz. Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimizin dünyayı teşrif etmeleridir. Hz. Musa a.s. kendisine indirilen Tevratta, Vasıfları müjdeci, uyarıcı, katı yürekli olmayan, sokaklarda bağırıp çağırmayan, kendisine yapılan kötülükleri iyilikle karşılayan, affeden
şeklinde zikredilen Peygamber Efendimizin gelişini beklemiştir, Hz. İsa a.s. da, Ey İsrailoğulları! Ben size ALLAHın elçisiyim, benden önce gelen Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberin de müjdeleyicisiyim. (Saff, 6) demişti.
Doğmadan yetim
Peygamber Efendimiz s.a.v.in babası Abdullah, Kureyşlilerin ticaret kervanlarından biriyle Şam ve Gazzeye gitmiş, işleri bittikten sonra da yüklerini alarak dönüş yoluna koyulmuşlardı. Efendimizin babası Abdullah yolculuk esnasında hastalandığı için kafile Yesribe (Medine) uğramak zorunda kaldı. Hz. Abdullah Medinede, bir müddet istirahat etmek için dayıları olan Neccaroğullarının yanında kalacağını söyledi. Burada bir ay boyunca hasta yattı. Arkadaşları yola devam edip Mekkeye döndüler. Efendimiz s.a.v.in dedesi Abdülmuttalib oğlu Abdullahın nerede olduğunu sordu. Onlar da, Hastalandığı için Medinede, dayıları Neccaroğullarının yanında bıraktık. dediler. Bunun üzerine Abdülmuttalib, büyük oğlu Hârisi Medineye gönderdi. Vardığında Hârisi kötü bir haber bekliyordu. Abdullah vefat etmiş ve Medineye defnedilmişti. Yirmi beş yaşındaydı ve eşi Hz. Âmine de Efendimiz s.a.v.e hamileydi.
Hiçbir kuluna kaldıramayacağı yük yüklemeyen ALLAH Tealâ, onlara doğacak bebeğin hatırına, sabır ve dayanma gücü verdi. Doğuma az bir zaman kala Hz. Âmine bir rüya gördü. Bedeninden çıkan bir nur, doğu ile batı arasında ne varsa aydınlatıyordu. Rüya devam ederken gönül okşayan bir ses duydu. Bu ses ona doğumdan sonra yapacaklarını bildiriyordu: Ey Âmine! Sen insanların en hayırlısına, ümmetlerin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman, Bir ve tek olan ALLAHa sığınırım! de ve adını Muhammed koy, hâlini kimseye bildirme
Hz. Âminenin gördükleri
Rebiülevvel ayının 12. günü, Miladî takvime göre 571 yılının Nisan ayının yirminci günü ve pazartesi gecesiydi. Hz. Âmine o gün çeşitli olağanüstü haller yaşamaya başladı. Gerçi daha önce de zaman zaman böyle şeyler görüyordu. Fakat bu sefer çok başkaydı. Vakit geceye yaklaştıkça doğum yapacağı hissine kapıldı ve yakın komşusu Şifa Hatuna kendisine yardımcı olması için haber gönderdi. Şifa Hatun beraberinde birkaç kadınla birlikte Hz. Âminenin evine geldi.
Hz. Âmine birden evinin nurla kaplandığını, etrafın gündüz gibi aydınlık olduğunu fark etti. Uzandığı yatağın yanında bir kâse vardı. Bu kâse nereden gelmişti, kim koymuştu bilmiyordu. Kâseden birkaç yudum alınca içine bir ferahlığın dolduğunu hissetti. Derken, güzellikleriyle göz kamaştıran bazı kadınlar geldi evine. Onları şimdiye kadar hiç görmemişti. Kendisi ve karnındaki bebeği hakkında konuşuyorlar, birbirlerini ve Âmineyi tebrik ediyorlardı.
Dünya yaratıldı yaratılalı gelip geçen bu en hayırlı gecede, yeryüzünün her tarafında ALLAHın emriyle gerçekleşen çeşit çeşit hadiseler oluyordu. Bütün gökyüzü, zuhur edecek olan o nura, yani ALLAHın Habibine hürmet etmek ister gibi kapanmıştı yeryüzüne.
Yalnız Hazret-i Âminenin evindekiler değil, Mekke içinde, yakın kabilelerde ve dünyanın her tarafında bir faklılık hissediliyordu. Kiliselerdeki papazlar, havradaki hahamlar gözlerini gökyüzünden ayırmıyorlardı. Kitaplarından öğrendiklerine göre ahir zaman peygamberinin doğuşunu gökte parlayan yeni bir yıldız müjdeleyecekti bütün insanlara. O yıldız görünür görünmez kitapların müjdelediği peygamber yeryüzünü şereflendirecekti.
Nihayet Hz. Âmine, Şifa Hatunun Müjdeler olsun bir erkek evladın oldu! sesiyle kendine geldi. Doğum gerçekleşmişti, fakat Hz. Âmine hiç farkına varmamıştı. Bebeği kucağına aldı, göbeği kesilmişti ve sünnetliydi. Sırtında, iki kürek kemiği arasında mühre benzer bir iz vardı. Doğrusu biz bunun gibi bir çocuk görmedik!.. diyerek hayrette kaldı görenler.
Bu olaya şahit olanlardan Osman b. Ebil-Âsın annesi şöyle demektedir: Rasulullah s.a.v.in doğduğu evde her neye bakarsam nur oluyordu. Yıldızlara baktığımızda bize o kadar yaklaşıyorlardı ki, neredeyse üzerimize düşecek sanıyordum.
Adını Muhammed koydum
Efendimiz s.a.v. doğduktan kısa bir müddet sonra dedesi Abdülmuttalibe haberci gönderildi ve bir erkek torunu olduğu müjdelendi. Abdülmuttalib kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Gözlerinden sevinç gözyaşları süzülüverdi. Hızlı adımlarla eve geldi, torununu öpüp koklarken oğlu Abdullahın kokusunu hissetti. Ağlamaklı oldu. Gözyaşlarını kimse görsün istemedi, yüreğine akıttı. Âmineye dönerek: Çocuğun adını ne koyalım? diye sordu.
Hz. Amine, hamile iken rüyasında gördüğü şeyleri, kendisine neler söylendiğini kayınpederi Abdülmuttalibe anlattı. Çocuğuna Muhammed adının konulması söylenmişti. Abdülmuttalib de torununun adını Muhammed koydu. Torununun doğumunun yedinci gününde bir ziyafet düzenledi ve bütün Kureyşlileri çağırdı. Hemen hemen bütün Kureyşliler bu davete icabet ettiler. Bazıları:
Ey Abdülmuttalib! Neden torununun adını bizim atalarımızın adlarına benzer koymadın da daha önce hiç rastlamadığımız bir isim olan Muhammed koydun, diye sordular. Abdülmuttalib onlara dedi ki:
Adını Muhammed (övülen) koydum, çünkü gökte ALLAH tarafından, yerde de insanlar tarafından övülen bir kişi olmasını arzu ediyorum.
Onun doğduğu gece
Efendimiz s.a.v.in doğduğu gece Mekke pek hareketliydi. Yahudiler arasında birçok alim vardı. Bunlar kitaplarında ALLAH Rasulünün geleceğini görmüşlerdi. İşte onlardan biri Mekkeye yerleşip orada ticaret yapmaya başlamıştı. Hz. Peygamber s.a.v.in doğduğu gece Kureyş meclisinde, Ey Kureyşliler! Bu gece doğan bir çocuğunuz oldu mu? diye sormuş, onlar da, Vallahi bilmiyoruz! deyince, Yahudi bilgin, Eğer böyle bir şey olmadıysa mesele yok. Bana bakın, söyleyeceklerimi kafanıza iyice yerleştirin. Bu gece doğan çocuk, bu son ümmetin peygamberi olacaktır. İki omuzu arasında nübüvvet mührü olan bir işaret vardır.
Yahudi bilginin bu sözleri karşısında hayrete düşen Kureyşliler dağılıp evlerine gittiklerinde söylenenleri ailelerine anlatınca, Abdülmuttalib oğlu Abdullahın bir oğlu dünyaya geldi, adını da Muhammed koydular. dediler. Sonra birbirleriyle karşılaşan Kureyşliler, Yahudinin sözünü ettiği çocuğun doğumunu haber aldınız mı? diye birbirlerine sorudular. Sonra koşup Yahudi bilginin yanına vardılar. Hz. Peygamber s.a.vin doğum haberini verdiler. O da, Öyleyse gelin beraberce bebeğin yanına gidelim de onu görelim. dedi. Birlikte Abdülmuttalibin yanına gidip bebeği görmek için izin istediler. İzin alınca Hz. Âmineye gidip; Oğlunu bize göster bakalım.. dediler ve sırtını açmasını istediler. Hz. Amine, Efendimiz s.a.v.in sırtını açınca omuzları arasındaki işareti gördüler. Yahudi bilgin bayılıp düştü. Ayılınca Neyin var, bu ne hal? diye sorduklarında dedi ki: Peygamberlik İsrailoğullarının elinden çıktı artık. Buna sevindiniz değil mi! ALLAHa andolsun ki onun haberi doğudan batıdan; her yerden duyulacak! dedi.
Efendimiz s.a.v.in doğduğu gün pek çok olay meydana gelmiştir: Mecusîlerin bin seneden beri yanmakta olan, ilah saydıkları ateş yığınları bir anda sönüvermiş, yine kutsal saydıkları Save (Taberiyye) gölü bir anda kuruyuvermiştir. Kâbede mevcut 360 put devrilmiş, yıllardır kuru olan Semave vadisi sularla dolup taşmıştır. İran hükümdarının sarayındaki on dört kule yerle bir olmuştur.
O günün hatırına
Bütün bunlar çok mühim bir şeye işaret ve müjdeydi. Çünkü Hak gelmiş, batıl zail olmuştu. Hakkı telkin ve tebliğ edecek olan, Fahr-i Kâinat, Muhammed Mustafa s.a.v. doğmuştu. Efendimiz s.a.v. Rebiülevvel ayının 12. gecesi dünyaya gelmişti. Onun dünyaya teşrifleri bu sene miladî takvime göre şubat ayının 4üne tekabül etmekte ve mevlid kandili olarak kutlanmaktadır. Mevlid doğum demektir. Bir fazilet güneşi ve hidayet meşalesi olan Peygamberimizin doğumu, ALLAHın, insanlığa bir lütfudur. Nitekim Kuran-ı Kerimde Andolsun ki içlerinden, kendilerine ALLAHın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle ALLAH, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Al-i İmran, 164) buyrulmuştur.
İşte bunun içindir ki her yıl bu mübarek günü kutluyor ve Onu anıyor ve bize nasıl bir örnek olduğunu anlamaya gayret ediyoruz.
Hüseyin Okur