Namazı yaşayanlar
Hâris b. Sâbitin ilk namazı
Medinede doğup büyüyen Hâris b. Sâbit radıyallahu anhu, cehaletten ve kötülüklerden bıkmıştı. Bazı Medinelilerin Mekkeye giderek yeni bir dine girdiğini duyunca, kalbi büyük bir ümitle doldu
ALLAH Rasulü sallallahu aleyhi vesellem, Medineye hicret ettiğinde, şehir bir anda bayram havasına büründü. Kalpler huzurla doldu. Bu güzel atmosferden nasibini alanlardan biri de Hâris b. Sâbit idi. ALLAH Rasulü sallallahu aleyhi vesellemin huzuruna varıp ona biat edince, bütün yaşamı değişti. Artık yegâne gayesi, Rabbinin rızasını kazanıp onun istediği şekilde iyi bir kul olmaktı
Namaz vakti yaklaşınca, kalbi kıpırdamaya, gönlü bir hoş olmaya başladı
Biraz sonra, kâinatın yegâne Sahibi onu çağıracak, huzuruna kabul edecekti. Bu ne büyük saadet, ne büyük bir lütuftu! ...
Üstelik her gün, beş kez kabul ediliyordu huzura...
Her gün, sabırsızlıkla bekliyordu, şahadetleri dinin temeli olan ezanı... Nihayet okumaya başlamıştı müezzin, Rabbe ibadetin çağrı parolasını...
Mescid-i Nebevîye doğru yöneldiğinde, şehrin dört bir tarafından, ALLAH dostlarının mescide doğru akın akın gittiğini gördü. Hepsi, bir an önce canana vasıl olmak için sabırsızlanıyordu
Dilleri ALLAH-u Zülcelâlin zikrini terennüm ederken, kalpleri ALLAH celle celaluhu ile bağlantıdaydı. Kimi tarladan geliyordu, kimi işine ara vermişti, kimi ticaretine... Kimi de evinden geliyordu.
Mescide girdiğinde, cennete girmiş gibiydi. Görmese de hissediyordu melekleri. Kanatlarına basmamak için itina ile yürüyordu.
İşte, sevgililer Sultanı Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, mihraptaydı... ALLAH dostlarına namaz kıldırmak, onlarla birlikte yegâne sevgiliye kulluk etmek, Ona yakın olmak için
ALLAH Rasulünün müezzini Bilâl radıyallahu anhu, namaz için kamet getirmeye başladığında, kalbinin duracağını sandı. ALLAHın Habibi ile birlikte Rabbinin huzurunda olacaktı birazdan... ALLAH aşkı ile dopdolu, yüzlerce sahabe ile birlikte.
Rabbinin huzura girdi
Ve ALLAHın Habibi ellerini kaldırdı: Allahu Ekber! (ALLAH en büyüktür!) diyerek, Rabbinin huzura girdi
Milyarlarca insanı, sayısız varlığı yaratan, onları her an gören, duyan, en ince teferruata kadar bütün ihtiyaçlarını yerine getiren, Rabbi elbette en büyüktü.
O da Allahu Ekber diyerek huzura girdi. Bütün vücudu titriyordu
Sultanlar Sultanının, sevgililer sevgilisinin, Rabbinin huzurundaydı. Onunla konuşuyor, Ona kulluğunu arz ediyordu. Onun emirlerine kayıtsız şartsız uyacağına söz veriyor; yalnızca Ona ibadet edip yalnızca Ondan yardım isteyeceğini söylüyordu. Hem hamd ediyor hem doğru yola iletmesini istiyordu kendisini, Rabbinden
Şimdi, Rabbinin huzurunda, kendisine baktığını, onu dinlediğini hatırladıkça ruhu çıkacak gibi oluyordu bedeninden!...
Allahu Ekber diyerek rükûa vardığında, o Azamet ve Kudret sahibi Zat-ı Zülcelalin huzurunda saygı ve tazimle eğildiğinde, kul olduğunu bütün benliği ile hissetti... Rabbinin ALLAH olduğunun, bilincine vardı adeta huzurunda eğilince. Her şey durmuştu...
Ve şimdi, ALLAH-u Zülcelalin Azamet ve Kibriyasını tespih ediyordu, bütün kalbiyle...
Onun kendisini duyduğundan, kendisine cevap verdiğinden emindi. Bunun için ağzından Semi Allahu limen hamideh (Hamd edeni ALLAH duymaktadır) kelimeleri dökülüyordu aniden.
Rabbi, onun dilinden hamdini duyduğunu bildirerek, hamd etmesini istiyordu kendisinden. Ve hemen hamd ediyordu Rabbenâ lekel hamd (Ey Rabbimiz bütün hamdler sanadır) diyerek
Rabbi ile buluşmaktan, onun huzuruna kabul edilmekten büyük nimet mi olurdu!...
Elbette bu büyük nimet için hamd etmeliydi. Daha fazla dayanamadı. Hemen secdeye kapandı. Adeta secdede eriyordu
Başını secdeden kaldırmak istemiyordu. Sanki bir anda Rabbine varmıştı!...
Ebediyen bu şekilde kalmak için neler vermezdi. Ancak canana vuslat zamanı henüz gelmemişti. Aradan aylar geçti
İşte, canan şimdi ondan uğruna canını feda etmesini istiyordu. İslam ordusu Uhuda gidiyordu. Rablerine kul olduklarını göstermek için, bütün âleme, yalnızca ALLAHın kulu olduklarını. Yalnızca ona ibadet edip yalnızca ona canlarını feda edeceklerini göstermek için
Rabbine bir an önce vasıl olmak istiyordu...
Çünkü onun kendisini yanına çağırdığını hissediyordu, bütün şehitler gibi...
Savaş bütün şiddetiyle devam ederken, artık tahammülü kalmadığını fark etti. Rabbine olan özlemi doruk noktaya ulaşmıştı. Vaktin geldiğini düşündüğü bir sırada, cansız bedeni yere düşerken, ruhu semaya doğru yükseliyordu
Salebe b. Sadın gece namazı
ALLAH Resulü sallallahu aleyhi vesellem, bütün sahabelerine gece namaz kılmalarını tavsiye ediyordu. Hemen bütün sahabeler, gecenin bir vakti, derin uykudan uyanıp kalkıyor, Rablerinin huzuruna çıkıyorlardı. Bütün sahabeler gibi Salebe b. Sad radıyallahu anhu da gece namazını çok seviyor, onu hiç ihmal etmiyordu.
Bütün canlıların derin bir uykuya daldığı sırada, ALLAHın elçisinin sahabelerinin birçoğu da derin uykudaydı. Saatler ilerleyince, sahabeler tek tek uyanmaya başladı...
Uykudan uyandıklarında, etraf ıpıssızdı. Kuş ve rüzgâr sesinden başka hiç bir ses yoktu. Gecenin sessizliği, bütün heybet ve gizemiyle insanı hem ürpertiyor hem de büyülüyordu.
Yatağından sessizce kalkan Salebe, hemen güzel bir abdest aldı. Kalbi huzur doluydu. Gündüz yaşadığı, duyduğu, gördüğü her şeyi bir kenara itmişti elinin tersiyle. ALLAHtan başka hiçbir şey yoktu kalbinde. Dünya meşgalesi, keder ve tasası, kalbini tamamen terk etmiş, masivadan tamamen boş ve berraktı
Kıbleye doğru yöneldi... ALLAH-u Zülcelâlin huzurundaydı
Kalbinde hiçbir kimse, hiçbir varlık, hiçbir düşünce yoktu. Yalnızca ALLAH celle ve âlâ vardı...
Sanki yeryüzünde sadece Salebe b. Sad kalmıştı tek başına. O da şimdi Rabbinin huzuruna çıkıyordu
Allahu Ekber deyince onun huzuruna girecekti. Ama bir türlü cesaret edemiyordu. Ürperiyor, kalbi titriyordu. Kâinatın yegâne sahibi Rabbinin huzuruna girmek, gerçekten anlatılmayacak kadar büyük bir olay ve büyük bir saadetti
Allahu Ekber deyip Rabbinin huzuruna girmişti girmesine de bütün organları hâlâ titriyordu. Kalbi çatlayacak gibiydi. Rahmanın huzurundaydı...
Okuduğu Kuran, Salebeye hitap ediyordu. Rabbi kendisinden bir şeyler istiyor, emirlerinin yerine getirilip getirilmediğini soruyordu.
Aman ALLAHım! Yalnızca ben varım, Rabbimin huzurunda! diyordu içinden Salebe, Yaratan ve yaratılan, Rab ve kul, inanan ve inanılan. Sevgisi, saygısı, korkusu, ümidi zirveye çıkıyordu bir anda...
Adeta kendini kaybederek, devreden çıkarmıştı bütün varlığını ve düşüncelerini. ALLAHtan başka her ne varsa faniydi, yok olacaktı, tıpkı kendisi gibi
Okumaya başlayınca Rabbinin sözlerini, bütün kâinat susmuş, onu dinliyordu adeta. Hamd ediyordu, sonsuz nimetlerinden dolayı Rabbine
Onun sıfatlarını bir bir sayarak, yüceliğini dile getiriyordu. Ayırmaması için kendini Haktan, hakikatten, Rabbinin yolundan...
Dünya durmuş, hayat durmuş, Rabbi ile kulu arasında geçenleri gıpta ile seyrediyordu
Bu buluşmaya, ancak müminin kalbi dayanabilirdi. Rabbi kalbine tecelli edince, bütün perdeler açılıyor, kendini cennetteymiş gibi hissediyordu
Onun karşısında Ona ve buyurduklarına, görüyormuşçasına inanıyordu. Cennetin kokusunu bütün benliği ile duyabiliyordu
ALLAH hepsinden razı olsun. (Âmin)
DR. ELİF HİLAL KARA - ABDULLAH KARA