ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Menekşe
Özel Üye
Özel Üye



Mesaj Sayısı : 2555
Kayıt tarihi : 30/08/10

Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi Empty
MesajKonu: Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi   Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi EmptyPtsi Ekim 29 2012, 19:01

Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi

Ölümlülerin ileri geri konuşmaları üzmesin seni. Kırmasın kalbini, bilselerdi konuşmazlardı.”

Kozalarında kıvranıyordu ruhlar biz birbirimizi severken. Senin görünmeyen gözlerinin sahillerinde koşuyor, içinin tuzlarını yediriyordum ayaklarıma. Dağlarımın patlayan grizularında kadife kanatlarına ateşten desenler çiziyordum kirpiklerimle.

Henüz güneş yoktu ben senin gözlerinde yanarken. Deliydim ebruli, bu yüzden ruhunun girift labirent’leri arasına hiç korkmadan yürüdüm. Hiç korkmadan sesini kapıp evrenin merkezinden, kuşlarla boşluklara bıraktım ah.

Gözsüz görür, kulaksız duyardık birbirimizi.

Ellerimiz olmadan sıcaklığımızı hisseder, ayağımız olmadan koşabilirdik birbirimize. İçimizin saraylarında seyredip birbirimizi aynaların buğulanmış ufkuna çizdik gözlerimizin desenlerini. Birbirimizi sessiz sözcüklerle kutsayıp arşın altında yıkadık tenlerimizi. Saçlarımızı rahmet rüzgârlarına tutarak taradık fırtınalar koparken içimizin denizlerinde.

Biz ışığa muhtaç değildik, ışık bize muhtaçtı.

Merkezde biz vardık. Bizim çekim alanımızın esiriydi yıldızlar. Gözlerimizin ışıltılarından kristaller alınıp güneşler yaratıldı semada. Aşkımız bulutlara çarpınca bir gece, yırtılan gökyüzünün yağmurları ile senelerce çağladık. Ay’ı Güneş’e, Süreyya’yı Samanyolu’na, Samanyolu’nu evrenin saçlarına bağladık. Gözlerimizden güneşe parıltılar yedirip okyanuslar oluşsun diye yerkürede birbirimize sarılıp yüzyıllarca ağladık.

Nerden bilecekler nasıl sevdiğimizi.

Yusuf’un düştüğü kuyularda bin yıl bekleyip İbrahim’in ateşlerinde senelerce yandıktan sonra, kıvılcımlarımızdan yeniden doğduğumuzu nereden bilecekler söyle?

Biz de yardımımıza gelen Cebrail’i reddettik. Bizde ellerimizi birbirine kördüğüm yapıp ateşin ortasında yitip gittik. Bizde ebabil kuşlarını gördük semaları kaplarken o gece, Ay’ın yarılışına şahit olduk, yerin sarsılışına… Mekke’nin ayrılık iniltilerini duyduk hurma yapraklarının altında hatmederken gözlerimizin sayfalarını. El ele tutuşup “Ay doğdu üzerimize” şarkılarıyla aşkın efendisine doğru koşanlardan biride bizdik ebruli.

Anlamıyorlar diye alınıp üzülüyorsun.

İncinme ne olur! Yakamozların parıldayıp durduğu deniz kalbinin mercan kayalıklarını hüzünler kuşatmasın artık. Aşkı, arzularına kurban edip fahişe yanlarında küçülten yeni dünyanın şehvetperest canlıları anlamaz bizi. Bilemez onu öpücüklerden ibaret gören yosunlaşmış bedenler. Onlara göre aşk tenlerin birbirine bağlanması, bize göre birbirine sarılıp yüzyıllarca ağlaması idi ebruli.

İki kırlangıcın baş başa verip uçurumlara söylediği şarkılar gibi yaşadık bu aşkı. Kelebeklerin kanat çırpması kadar masum, yetim çocuklar gibi mahzundu yüreğimiz. Boşluklara baktık gözlerimiz olmadan, çünkü aşk boşluğa bakmaktı ebruli. Hiçbir şey olmayan yerde her şeyi görmekti bu sevda.

Yetim türküler söyledik seninle,

Dağlara verdik sırrımızı, kır çiçeklerinin titreyen ipek yapraklarına sakladık öpüşlerimizin sıcaklığını. Manastırlarda büyüyen azizeler değil rahimlerde kıvranan bebekler okudu rüyalarımızın hüzzam şarkılarını. Bulutlar güneşin serinliğine sakladı büyüyen sevdamızın cehennem yanlarını. Anlamaz diye insanlar akan sulara döktük, doğan güneşe sürdük, esen rüzgârlara verdik sırrımızın yelkenli gemisini. Kâğıtlar almaz, kalemler yazmaz, ölecek olanlar anlamaz diye sevdamızın hançerlenmiş yanını, hüzünbaz zamanların acılarına saklayıp öyle geldik bu aşkı. Hayat olsun diye varlığa Kabe’nin örtüsüne işledik işledik büyüyen sevdamızın akkorlaşan şiirini.

Ne şikâyet ettik nede ah bu aşktan içimizin dikenleşmiş çöllerinde gezerken her gece. Her gece bir ceylanın kaybolan yavrusuna yaktığı siyah ve zemheri ağıtlar biriktirdik yıldızların altında. Ayrılığın kör keskinliğine sakladık ihtilallardan kalma paslı paletlerin kurşuni yüklerini. Her gün yeni bir çocuk doğuyordu içimizde, her gün yeni bir düşünce bekâretini geri kazanıyordu kenetlenmiş ellerimiz avuç içlerini öperken.

Evet, günahkârdık ölümlülere göre, çünkü Âdemle Havva gibi sevmiştik. Sen yasak olanın sana verilmesini istemiş, ben o ağacı kökleriyle yemiştim.

Bu nasıl bir şeydir nereden bilecekler.

Bu yüzden şehirlilerin çelik kalplerine değil İğde kokulu rüzgârların koynuna sarmaladık nefeslerimizin acıyan yanlarını. Toprak gözlerinin kahve tonlarında demledik umutlarımızın doğum sancılarını. Ağlarken gözyaşlarımız toprağa düşmesin diye gözlerimizin yamaçlarına azizeler çağırdık Meryem’in mabedinden. Süleyman’ın Belkıs için hazırladığı saltanata sürülen güzellik bizimdi. Bizimdi Yusuf’un kuyusuna bakan göz, tur dağına giden ayak konuşan söz bizimdi. Bizim bakışımızdı kızıldenize bırakılan o asa.

Yorgun durma ebruli,

Yıldızlar şahit nasıl sevdiğimize, akan su, yağan kar doğan güneş şahittir. Sonra Kerbela şahittir nasıl yandığımıza. Cebrail’in ilk görüşü, Hüseyin’in son bakışı şahittir. Sonra mağaraların kapısına bizi ören örümcekler şahittir. Gökyüzü diye Sema’ya geren, yeryüzü diye boşluğa seren, hiç görülmeyeni gören gözler şahittir.

Biz aşkı aşk gibi yaşadık.

Varsın bilmesin ölümlüler tarihe not düşen beyaz gölgelerimizin ne anlama geldiğini ah. Okuyamasın kırık düşlerin arasına sakladığımız kavruk kitabelerin şekilsiz lehçesini. Varsın bir rastlantı olarak görsünler güzelliğinin şimale yağan şavkımasını, üzülme. Kaybeden sen olmayacaksın. Kaybetmek için sevmemen gerekirdi. Sen ki sevdin ve dirildin bu aşkla, kaybetmeyeceksin, vadedileni alacaksın ebruli.

Nail Varal
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi Empty
MesajKonu: Geri: Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi   Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi EmptySalı Ekim 30 2012, 01:26

çiçek6 Allah razı olsun çiçek6
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Arşın Altında Yıkadık Tenlerimizi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yüreğim Kar Altında...!
» Yüreğim Kar Altında...
» Aşk Bu Gök Kubbenin Altında Büyük Bir Sırdır
» Hüzün Yağmurları Altında Islanıyorum...
» Yastığımın Altında Azrail'in Kalbi Atıyor

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Sanat ve Edebiyat :: Denemeler-
Buraya geçin: