Bahardan Değil!
"Bahardandır" dedim,içimdeki dengesizliklere."Sınavdandır" dedim,ama kendi kendimi kandırmalardan da usandım.Zira dünyadan gidene kadar bitmeyen,hararetli bir sınavın ta merkezinde ve gelip geçmekte olan ömrün baharının ta kıyısındaydım. İnsan,nisyânla malûl bir canlı. Bunu anlamak,kabul etmek ne kadar zor.
Anlayamadığımdan işte tüm bu med-cezirler.Kendimden şikâyetim bu yüzden.Kendime kızmam,kınamam.Kendimden kaçıp kurtulmak istemem.Kaçamamam da bu yüzden.Kaçış yok,bu deveyi güdeceksin diyor atalar...
Ne sınavdandı,ne bahardan;şirazesi bozuktu içimdeki seslerin. Başından beri öyleydi. Tâ en başından.
Şimdi kızıyorsam kendime,kendime geldiğimden de değildir!Kendime yakalandığımdandır belki.
Görür,bilir,değiştirmek ister lâkin hiç bir şey yapamazsınız. "Yapamazsınız" mı,yapmak mı istemezsiniz? İşte can alıcı nokta;herkesin içinden cevaplaması gereken,hayâtî soru!
İsteyen'in yapamadığı şey nedir;kölelikten kurtulmak!Kurtulmak şu dünyadan!Oysa dünya ne çok ister bizi.Ellerimizi ister.Gözlerimizi...Kelimelerimizi ister.Kalbimizi ister.Etimizi ister,vaktimizi ister,inançlarımızı,irademizi...Dünya bizi,bizden ister her saniye,her ân! Dünya sanki,Homeros'un meşhur İlyada ve Odessa destanında olduğu gibi denizcileri büyüleyici sesleriyle kendilerine çeken Sirenler'e benzer!Heyhât!Bu sese karşı koymak ne mümkün!
Mümkün değil mi sahi...
Arada kalmışlık yorar adamı en çok.A'rafta olmak yorar.Ne yöne,nasıl gideceğim diye düşünmek.Ne yapmalıyım diye çırpınmak.Akıl arıyorsanız,yol gösteren de çoktur hani;birini seçeceksiniz. Ama hakikati arıyorsanız fazla seçeneğiniz yok;ya nefsinizi dinleyeceksiniz,ya Rabbinizi.
İşte bu,bu kadar keskin bir virajdır;hızlı girerseniz,alamazsınız!Burada yavaşlamak lazım...
Kendime bakıyorum,bana öğretilenlere,bölük pörçük kendi başıma öğrendiklerime...Hakikatin bilgisine hiç dokunmadan kıymık kıymık,daha çocuk yaşlardan itibaren içime depolanmış bu dünyanın bilgisine bakıyorum;ne var ellerimde..?Elimizde ne var? Elimizdekini nereye,ne kadar götüreceğiz...Elimizdeki bizi,bize getirebiliyor mu?Çoğumuz savrulmuşuz...Belki iyi işlerimiz var,belki standartı iyi hayatlarımız,belki o da yok!Maddi şeyler değil bahsettiklerim,mesela mutlu muyuz gerçekten? Peki,ne kadar sürüyor bu mutluluğumuz?
Ben hayatımda çok az mutlu insan gördüm. Gerçekten mutlu olan.Gerçekten dengeli,gerçekten şükran duygularıyla dolu,hayata karşı verici,kendi içinde kendinden ve yaratılışından tatminkâr,olgun... Çok az bu insanların sayısı.Ve hepsinin şaşmaz bir özelliği var ne hikmetse,ALLAH'ın zikrinden kendilerini mahrum etmemiş olmaları;işte şimdi burada daha da yavaşlamalı!
İslamla fazla haşır neşir olmayan bir çevrede büyüdüm;tüm ârızalarımı buna bağlıyorum.Sonuçta,suçu başkalarına atmak kolay!Görünürde kolaya kaçıp,kendimle ilgili kötü fikirlerimi şimdilik kendime saklayacağım.Ama düşünüyorum,neden bu tatminsizlik,bu arayış...Bu durup durup huzursuzlanmalar...Durup durup insan kalbinin bu,sevgiye doyumsuzluğu neden?Sonra insanlardan medet ummalar,çevreden,eşten,dosttan ilgi âlâka dilenmeler!Bu dikkat çekme,feveran etme,kendini anlatma çabaları neden??
Memeden henüz kesilmiş bir çocuğun olayları idrak edemeyen çaresiz çırpınışları ve annesinin memesini istemesi gibi,deli gibi!Sonra o çocuğun,memeyi bulamayıp bir yalancı memeye (dünyaya!) yapışıvermesi!!Tüm hâdise bu mu...
Aradığımız şey,aradığımız yerde mi?
Dahası,aradığımız ne; işte burada duralım şimdi...
D.Zehra