BAŞIMIZIN TACI, MERHUM; İSTİKLAL MARŞI ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY'DAN ÖZÜR DİLİYEREK!
TÜRBAN HARBİ!
Şu türban harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En gaddar yasakçıların yükleniyor dördü beşi,
-Türbandan yol bularak geçmek için kamusala
Kaç yasakçıyla saldırılıyor ufacık kızlara,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle 'bu: bir çağdaş kafalı'
Yasaklıyor özgürlükleri köşke kurulmuş oturuyor,
Bir inat uğruna YA RABB! Vatan evlatları harcanıyor!!
Ey bu yasaklar için köşke kurulmuş, nefer!!..
Jakobenler gelerek alnından öpse değer.
Ne büyüksün ki vetoların kurtarıyor düzeni..
Darbe aslanları ancak senin kadar şanlı idi...
'Bu taşındır' diyerek faşizmi diksem başına;
Ruhunun hezeyanlarını geçirsem taşına;
Pozitivizmi örtsem de, rida namıyle;
Yasak fışkıran lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Baskılarla açık türbene çatsam da tavan
Altı oklu kandili uzatsam oradan;
Sen ki bu avizenin altında, bürünmüşsün 30'lara,
Uzanırken Fransız ihtilalini getirsem yanına,
Darbe aydınlığında avizeni lebriz etsem
Küllenen resmi tarihi, sarsam sana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana..
Sen ki, ehli Türbanın çalmaya çalışarak geleceğini;
Yasakçılığın en sevgili sultanı süleymanı
Çevik Bir gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki kuşatmış kızları boğuyorken Türban!!
O KUMAŞ ÇEMBERİ göğsünle kırıp parçaladın
Sen ki gezer ecramı adın;
Sana gelmez bu ufuklar seni almaz bu başkent
Ey yasak savaşçısı isteme benden ödül
Sana en derin yerini açmış bekliyor VEYLÜL..
ÇANAKKALE ŞEHİDLERİNE
Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyâda eşi ?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"
Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
"Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken hüsran;
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehîd oğlu, şehîd isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.