"Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"
Yine ateş düştü bağrıma
Deldi firak kabuk tutmuş yaralarımı,
Söndürdü haykırışlarımı
Yine yandı içim hele bir bak!
Sitem değil ya Rab,
Maksudum desti tiryak
Ömrün o en deli çağları ve o en dizgin vakitlerinde; yana yakıla, coşkun hislerle yaşamaya çalıştığım gençlik merhalesini geride bırakıyor oluşum bugüne değin hiç tatmadığım bir hüznü oturttu içime! Bilmiyorum
Belki, beynimde en ücra bir köşede yer edinen o ezginin mısraları; beni hüzne müptela kılan
Belki, bu duyguyu hep taptaze olarak hissediyor ve hissetmek istiyor olmam
Onu yakinen tadan Ayşemin, her anışımda; nabzımı yoklayan ve içime alevler salan ıssızlığı belki
Ya da, Hattabın o masum bakışlarının aklımdan çıkmak bilmeyen edası
Belki de aylardan Şubat olması! Hani, Şehadet ayı
Kalbimizde tevhid ile
Göğsümüzde bir mermiyle
Dilimizde tekbirlerle, şehadet isteriz ya Rab! Şehadet bir çağrıdır; nesillere, çağlara
Bir aşk ateşi düştü aklıma
Aşk ile alev alan canlar, aşk ile fena bulan canlar, aşk ile kurban olan canlar ateş düşürdü canıma! Aşka ne bedeller ödenmedi ki sahi
Nelerden geçilmedi, onun uğruna
Aşk için neler yapılmadı ki
Ve nelere kadir olmadı ki, aşk!
Belki; ölüp gitmek mümkün olsaydı ve ölüp gidince yok olunsaydı, bu yokluk asli bir varlığa kapı olmasaydı; ölüm ve aşk aynı kareye alınmayabilirdi! Ve aynı kefeye konulduklarında hayat ile dengelenmeyebilirlerdi
Oysa ölüm; ne bir sondur ne de aşksız bir anlam yüklüdür
Ve ölüm; ancak aşk ile olunca, ölüm olmaktan çıkar, hayatı kuşanır
Hayatı bahşeden Zat-ı Ekber, ölümü de bahşetmiş! Ne güzel
Belli bir süre sonunda kocayan bedenin, zafiyet bayrağını çekip teslim olmayı istemesi ve o son basamakları; tüm takatsizliğine rağmen hızlı hızlı çıkmaya çalışması, onun ölümü bir çare, bir sükûn olarak görmesinden değil midir?
Yaşı 90ı aşkın babaannemi hatırladım gayrı ihtiyari! Kızım, ALLAH emanetini alsın da ele güne muhtaç olmayayım
derdi sık sık
Siteminin isyana kapı aralamasından korktuğum için Öyle deme nine, hayırlısını iste! diye uyarırdım
Ama o ısrar eder dururdu; Yok, yok kızım bilmiyorsun sen! Kula muhtaç olmak çok zor bir şey
Kula muhtaç olmak zor, gerçekten de! İşin kötüsü bu durumun farkına çok geç varılıyor olması
On yıllar boyunca eli ayağı tutan, dilediğince yiyip içen, günlerce gezip tozan, saatlerce konuşan, halife olması hasebiyle ve aklı sayesinde doğadan, hayvanlardan, havadan, sudan, teknolojik bulgulardan, uzay boşluğundan ve hatta fizik ötesinden (şükrünü eda etmeksizin) yararlanan insan; 60 yaşını geçtiğinde tüm bunlardan mahrum kalıyor, bir çırpıda
Kendi asli ihtiyaçlarını bile kendi başına gideremeyip adeta çocuklaştığında ve bu duruma bir de yaşlılık huysuzluğu eklendiğinde; o geniş çevresinin daraldığını ve hatta başucunda hiç kimselerin kalmadığını müşahede ediyor, esefle
Ve ölümü arzuluyor! Hava gibi, su gibi
Şiddetle
Çocukluğunda sözünü bile etmediği
Gençliğinde; duymak istemediği
Her hatırladığında; bana nelerle başından savdığı
Orta yaşında bir kere daha anımsadığında; kendine hiç mi hiç yakıştırmadığı ölümü, yaşlılığında bu denli iştiyakla istemesi ve beklemesi ne korkunç bir tezat, öyle değil mi? Bu, ancak kendini bilmeyen, Rabbini tanımayan, insanlıktan nasibini almayan, ölümü bir son sanan ve ahde vefa göstermeyen kimselerin halidir! Müminler bu atıftan beridir
Şehadet sevdası buna delildir
Mümin; Rabbini sever! Kulluğun zevkine erer
Yokluktan çıkarılıp var edilişinin sırrını irdeler
Gece ile gündüzü ve zamanı heceler, kendinde ayrı ayrı pay eder, kıymet bilir
Mümin; hayatı sever! Yaşamından lezzet alır
Çevresini tanımaya, anlamaya çalışır
Kendini, Müslümanlığını; Rabbine duyduğu kayıtsız şartsız teslimiyeti ve sonsuz sevgisini haykırarak tanıtır!
Müslüman; ölümü de sever! Üstelik hayattan daha çok sever
Esasen, asıl hayatın ölümde olduğunu bilir
Ölünce yeni ve ebedi bir hayata doğacağının idrakiyle, ona hazırlanır
Evet, Müslüman ölümü sever
Ancak ölümü değil şehadeti ister! Bitmek, tükenmek bilmeyen bir arzuyla
En genç, zevke en meyillli ve en sağlıklı olduğu demlerde hem de
Şehadet! Eğer ALLAH yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, ALLAH'ın size lütfedeceği mağfiret ve rahmet onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. (Ali İmran / 157) muştusuyla vecde gelen gönle rağbet
Tutkun-u şehadet! ALLAH yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. ALLAH'ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler. (Ali İmran /169-170) tafsilâtıyla dirilmek ve diriltmek için can vermeye namzet
Ve mihrak ı şehadet! İskilipli Atıf Hocanın
Erbilli Muhammed Esad Efendinin
Nakşî Tarikatının Kozanlı müridi, İbrahim Efendinin
Üstat Hasan el-Bennanın
Metin Yükselin
Şeyh Muhammed Tayip Ez-Zeytuninin
Abbas Musavinin
Hamada; Baasçı Hafız Esadın gaddarca katlettiği 30 binden fazla Müslümanın
Ve Yahudi Baruh Goldsteinin yaylım ateşine tuttuğu; Siyonist işgali altındaki Halil İbrahim Camiinde sabah namazı için saf tutan, 53 Müslümanın şehadetine şahidlik eden Şubat
Bir Şubat daha eksilirken yaşam hanemde, o en büyük arzu ve özlem içimde! Mevla şehadetten ve şehid kanının bereketinden mahrum bırakmasın
(Âmin)
[color=blue] Elif YÜKSEK[/color]