ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara" Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Cennet Çiçeği
Özel Üye
Özel Üye
Cennet Çiçeği


Mesaj Sayısı : 5244
Kayıt tarihi : 02/08/10
Yaş : 53

"Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara" Empty
MesajKonu: "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"   "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara" EmptyPaz Mart 11 2012, 20:33

"Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"






Yine ateş düştü bağrıma
Deldi firak kabuk tutmuş yaralarımı,
Söndürdü haykırışlarımı…
Yine yandı içim hele bir bak!
Sitem değil ya Rab,
Maksudum desti tiryak…

Ömrün o en deli çağları ve o en dizgin vakitlerinde; yana yakıla, coşkun hislerle yaşamaya çalıştığım gençlik merhalesini geride bırakıyor oluşum bugüne değin hiç tatmadığım bir hüznü oturttu içime! Bilmiyorum… Belki, beynimde en ücra bir köşede yer edinen o ezginin mısraları; beni hüzne müptela kılan… Belki, bu duyguyu hep taptaze olarak hissediyor ve hissetmek istiyor olmam… Onu yakinen tadan Ayşe’min, her anışımda; nabzımı yoklayan ve içime alevler salan ıssızlığı belki… Ya da, Hattab’ın o masum bakışlarının aklımdan çıkmak bilmeyen edası… Belki de aylardan Şubat olması! Hani, Şehadet ayı…

“Kalbimizde tevhid ile… Göğsümüzde bir mermiyle… Dilimizde tekbirlerle, şehadet isteriz ya Rab! Şehadet bir çağrıdır; nesillere, çağlara…”

Bir aşk ateşi düştü aklıma… Aşk ile alev alan canlar, aşk ile fena bulan canlar, aşk ile kurban olan canlar ateş düşürdü canıma! Aşk’a ne bedeller ödenmedi ki sahi… Nelerden geçilmedi, onun uğruna… Aşk için neler yapılmadı ki… Ve nelere kadir olmadı ki, aşk!

Belki; ölüp gitmek mümkün olsaydı ve ölüp gidince yok olunsaydı, bu yokluk asli bir varlığa kapı olmasaydı; ‘ölüm’ ve ‘aşk’ aynı kareye alınmayabilirdi! Ve aynı kefeye konulduklarında ‘hayat’ ile dengelenmeyebilirlerdi… Oysa ölüm; ne bir sondur ne de aşksız bir anlam yüklüdür… Ve ölüm; ancak aşk ile olunca, ölüm olmaktan çıkar, hayatı kuşanır…

Hayatı bahşeden Zat-ı Ekber, ölümü de bahşetmiş! Ne güzel… Belli bir süre sonunda kocayan bedenin, zafiyet bayrağını çekip teslim olmayı istemesi ve o son basamakları; tüm takatsizliğine rağmen hızlı hızlı çıkmaya çalışması, onun ‘ölüm’ü bir çare, bir sükûn olarak görmesinden değil midir?

Yaşı 90’ı aşkın babaannemi hatırladım gayrı ihtiyari! “Kızım, ALLAH emanetini alsın da ele güne muhtaç olmayayım…” derdi sık sık… Siteminin isyana kapı aralamasından korktuğum için “Öyle deme nine, hayırlısını iste!” diye uyarırdım… Ama o ısrar eder dururdu; “Yok, yok kızım bilmiyorsun sen! Kula muhtaç olmak çok zor bir şey…”

Kula muhtaç olmak zor, gerçekten de! İşin kötüsü bu durumun farkına çok geç varılıyor olması… On yıllar boyunca eli ayağı tutan, dilediğince yiyip içen, günlerce gezip tozan, saatlerce konuşan, halife olması hasebiyle ve aklı sayesinde doğadan, hayvanlardan, havadan, sudan, teknolojik bulgulardan, uzay boşluğundan ve hatta fizik ötesinden (şükrünü eda etmeksizin) yararlanan insan; 60 yaşını geçtiğinde tüm bunlardan mahrum kalıyor, bir çırpıda… Kendi asli ihtiyaçlarını bile kendi başına gideremeyip adeta çocuklaştığında ve bu duruma bir de ‘yaşlılık huysuzluğu’ eklendiğinde; o geniş çevresinin daraldığını ve hatta başucunda hiç kimselerin kalmadığını müşahede ediyor, esefle… Ve ölümü arzuluyor! Hava gibi, su gibi… Şiddetle…

Çocukluğunda sözünü bile etmediği… Gençliğinde; duymak istemediği… Her hatırladığında; ‘bana ne’lerle başından savdığı… Orta yaşında bir kere daha anımsadığında; kendine hiç mi hiç yakıştırmadığı ölümü, yaşlılığında bu denli iştiyakla istemesi ve beklemesi ne korkunç bir tezat, öyle değil mi? Bu, ancak kendini bilmeyen, Rabbini tanımayan, insanlıktan nasibini almayan, ölümü bir son sanan ve ahde vefa göstermeyen kimselerin halidir! Mü’minler bu atıftan beridir… Şehadet sevdası buna delildir…

Mü’min; Rabbini sever! Kulluğun zevkine erer… Yokluktan çıkarılıp var edilişinin sırrını irdeler… Gece ile gündüzü ve zamanı heceler, kendinde ayrı ayrı pay eder, kıymet bilir… Mü’min; hayatı sever! Yaşamından lezzet alır… Çevresini tanımaya, anlamaya çalışır… Kendini, Müslümanlığını; Rabbine duyduğu kayıtsız şartsız teslimiyeti ve sonsuz sevgisini haykırarak tanıtır!

Müslüman; ölümü de sever! Üstelik hayattan daha çok sever… Esasen, asıl hayatın ölümde olduğunu bilir… Ölünce yeni ve ebedi bir hayata doğacağının idrakiyle, ona hazırlanır… Evet, Müslüman ölümü sever… Ancak ölümü değil şehadeti ister! Bitmek, tükenmek bilmeyen bir arzuyla… En genç, zevke en meyillli ve en sağlıklı olduğu demlerde hem de…

Şehadet! “Eğer ALLAH yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, ALLAH'ın size lütfedeceği mağfiret ve rahmet onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (Ali İmran / 157) muştusuyla vecde gelen gönle rağbet…

Tutkun-u şehadet! “ALLAH yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. ALLAH'ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Ali İmran /169-170) tafsilâtıyla dirilmek ve diriltmek için can vermeye namzet…

Ve mihrak ı şehadet! İskilipli Atıf Hocanın… Erbilli Muhammed Esad Efendi’nin… Nakşî Tarikatının Kozanlı müridi, İbrahim Efendi’nin… Üstat Hasan el-Benna’nın… … Metin Yüksel’in… Şeyh Muhammed Tayip Ez-Zeytuni’nin… Abbas Musavi’nin… Hama’da; Baasçı Hafız Esad’ın gaddarca katlettiği 30 binden fazla Müslüman’ın… Ve Yahudi Baruh Goldstein’in yaylım ateşine tuttuğu; Siyonist işgali altındaki Halil İbrahim Camiinde sabah namazı için saf tutan, 53 Müslüman’ın şehadetine şahidlik eden Şubat…

Bir Şubat daha eksilirken yaşam hanemde, o en büyük arzu ve özlem içimde! Mevla şehadetten ve şehid kanının bereketinden mahrum bırakmasın… (Âmin)


[color=blue] Elif YÜKSEK[
/color]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

"Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara" Empty
MesajKonu: Geri: "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"   "Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara" EmptyPtsi Mart 12 2012, 00:44

çiçek4 Allah razı olsun çiçek4
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
"Şehadet Bir Çağrıdır; Tüm Nesillere ve Çağlara"
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ey Şehadet
» Ey şehadet Gel de bana
» ANSIZIN ŞEHADET KONDU YÜREĞİNE

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Sanat ve Edebiyat :: Makaleler-
Buraya geçin: