Seven insan sevdiği için ağlayabilen insandır..
Sana değer veren oldu mu hiç. Hak ettiğin gerçek değeri veren, senin için ağlayabilen ve içinin titrediğini hissettiren bir dostun oldu mu? Seni düşünüp, yaşamış olduğun acılarını, üzüntülerini ve hüzünlerini yüreğinden hisseden, ağlayabilen bir gönül dostu.. Her türlü sıkıntında senin için çare arayan bir gönül dostu.. Duygu selinin içinde akan inci taneleri değerinde, gözyaşı dökebilen bir dost.. Gözyaşı ne büyük bir hazinedir oysa.. Herkesin akıttığı gözyaşları elbet olmuştur; Ama bizim için acaba kim ağlamıştır?. Çıkarsız, hesapsız, içten ve yürekten sadece bizim için ağlayan olmuş mudur?
Bir yol hikâyesi düşünüyorum. Her türlü ıstırabın, her türlü üzüntünün, her türlü hüznün yaşanmış olduğu bir yol hikâyesi. Belki de mukadderatın cilvesi.. Mutlukların öteki yüzü, güven duygusunun en dibe vurduğu ve bir daha ALLAH’tan başka hiç kimseye güvenmeyeceğim dedirten bir yol hikayesi.. Bin bir umutla başlayan bir hayat hikayesi resminden sonra hayal kırıklıkları, acı tecrübeler ve henüz sonu yazılmamış bir yol hikayesi..
Bu yolun başından beri umut ve sevgi hülyasıyla tek başına yürüyen, aynı zamanda yolun sonuna tek başına varamayacağını anlayan yine ben..
Bir garip yolcu...
Yol boyunca cam kırıklarının arasında kanayan yüreğimle umudumu yitiren, değer bilinmeyen, yüreği burkulan ve yüreği paramparça olan yine ben.. En sonunda bütün benliğimle toparlanmanın vakti gelmesi gerektiğinin bilincini kendinde oluşturmaya çalışan yine ben.. Son bir hamleyle düşe kalka ayağa kalkmaya çalışsam da, bir umutla içinde bulunduğum bu durumdan kurtulmak isteyen yine ben.. Yalnızlığımın içinde kaybolan yine ben…
Yalnızdım.. Yapayalnızdım.. Etrafımda bir sürü insan olmasına rağmen yalnızdım.. En yakın bildiklerim bile beni anlamakta zorlanıyordu. Sürekli kendimi ifade etmeye çalışmaktan ve anlaşılamamaktan yorulmuştum. Belki karşılıklı anlaşırım dediklerim bile, teker teker beni hüsrana uğratıyordu. Oysa beni bütün benliğiyle anlayabilen tek bir dostum olsa bile, bana yetebilirdi. Lutfumla da, kahrımla da olduğum gibi beni kabul edebilecek bir gönül dostum olmalıydı. Gün gelip beni benden daha iyi anlayabilen gerçek bir gönül dostu.
Bir gün kalbimin en derinliklerinde hissettiğim ve ALLAH’ın bahşettiği bir gönül dostum oldu. Onun gibi düşünür, onun gibi hisseder oldum. O bana her zaman, en güzel duygu, düşünce ve davranışlarıyla olumlu değerler yüklerken, ben de ona zaman zaman ne kadar olumsuzluklarım ve umutsuzluklarım varsa onlarla karşılık verdim. Bu yaptığım doğru değildi belki ama o bunu benim mutsuz ve umutsuzluklarıma neden olan acı tecrübelerime yorarak yanımda olduğunu hissettirdi. Bir gönül dostu gibi tebessüm ederek hiçbir zaman yılgınlık göstermedi.
Her şeye rağmen bana bütün çıkan ve çıkacak sorunlara karşı pes etmediğini gösterdi. Sorunları çözmemizde inanç ve kararlığın ne demek olduğunu bana hatırlattı. Beni bir dost olarak kazanmak için elinden geleni yaptı. Beni paha biçilmeyen ve pırıldayan bir pırlanta değeri olarak tanımladı. Bunun yanında bütün içtenliği ve doğallığıyla, kendisinin bana yüklediği bir değer karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamasını bildi. İşte o gün anladım ki, dost sevdiği için tüm içtenliğiyle ağlayabilirmiş. Artık ALLAH'ın bir lütfu olarak kabul ettiğim, benim için ağlayabilen bir gönül dostum var. Hazinelerin en yücesini bulduğum gün bugündür..
alıntı