ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Kim İçin? Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Kim İçin?

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
Nur_Sultan
Moderator
Nur_Sultan


Mesaj Sayısı : 3652
Kayıt tarihi : 21/09/08
Yaş : 55

Kim İçin? Empty
MesajKonu: Kim İçin?   Kim İçin? EmptyPerş. Kas. 04 2010, 13:16

Yal­nız Al­lah için yap­mak ve ya­pı­la­nı müm­kün mer­te­be giz­le­mek ne ka­dar övül­müş­se, gös­te­riş için yap­mak ve ri­ya­kâr­lık da o den­li ke­rih gö­rül­müş­tür. Sa­ha­bi­ler­den bi­ri Efen­di­miz s.a.v.’e sor­du: “Kur­tu­luş ne­re­de­dir, ne­de­dir?” Efen­di­miz s.a.v. ce­vap ver­di: “Yap­tı­ğı amel ile in­san­la­ra gös­te­riş et­me­mek­te­dir.”

Yal­nız O bil­se, gön­lüm­den ge­çen­ler gi­bi. Unut­tu­rul­sa, unut­sam, yal­nız O duy­sa. Ci­han kör ol­sa da yal­nız O gör­se… Ara va­kit­ler­de, bel­ki dar bir za­man­da yal­nız O’nun­la ge­çen bir da­ki­kam ol­sa. O’nu dü­şün­dü­ğüm, O’nu an­dı­ğım… Haş­ye­tin­den göz­le­rim ya­şar­sa. Yal­nız­lı­ğı­mı o den­li duy­sam da yal­nız O’na da­yan­sam. O’ndan is­te­sem, O’ndan bek­le­sem. Kı­yı­lar­da kö­şe­ler­de ver­di­ğim ama unut­tu­ğum bir lok­ma ek­me­ğim, bir yu­dum su­yum ol­sa. Kuş unut­sa, ke­di unut­sa, ben unut­sam. O bil­se, O ha­tır­la­sa. Yal­nız O’nun bil­di­ği, O’nun­la dol­du­ğum bir anım ol­sa. Rab­bim, de­sem. Ge­ce­le­re ya­zıl­sa, su­la­ra ya­zıl­sa. Gön­lüm­den ge­çen­le­ri yal­nız sen du­yar­sın ya, öy­le gö­nül­den ol­sa… O Kalptir ki…

Efen­di­miz s.a.v. uzun­ca bir ha­di­sin­de an­lat­tı­lar: “Al­lah Tea­lâ yer­yü­zü­nü ya­rat­tı­ğı za­man­lar yer­yü­zü çal­ka­lan­dı dur­du. Yer­yü­zü­nü tes­kin et­mek için ka­zık va­zi­fe­si­ni gö­ren dağ­la­rı ya­rat­tı. Bu­nu gö­ren me­lek­ler: Şüp­he­siz ki Al­lah’ın ya­rat­tık­la­rı için­de dağ­lar­dan güç­lü­sü yok­tur, de­di­ler.

Al­lah Tea­lâ son­ra de­mi­ri ya­rat­tı. De­mir dağ­la­rı yar­dı. Me­lek­ler bu se­fer: Mu­hak­kak ki de­mir dağ­lar­dan güç­lü­dür, de­di­ler.

Son­ra ate­şi ya­rat­tı. Ateş de­mi­ri erit­ti. Me­lek­ler ate­şi de­mir­den güç­lü gör­dü­ler. Su­yu ya­rat­tı son­ra. Su ate­şi sön­dür­dü. Öy­ley­se su hep­sin­den da­ha güç­lü kuv­vet­liy­di.
Rüz­gâ­rı ya­rat­tı, rüz­gâr­da su çal­ka­lan­dı.

Al­lah Tea­lâ bu şe­kil­de bir­bi­rin­den kuv­vet­li var­lık­la­rı ya­ra­tın­ca me­lek­ler han­gi­si­nin da­ha kuv­vet­li ol­du­ğu­na ka­rar ve­re­me­di­ler. Al­lah Tea­lâ’ya sor­du­lar. O bu­yur­du:

En kuv­vet­li ya­rat­tı­ğım, sağ eli­nin ver­di­ği­ni sol elin­den giz­le­yen âde­moğ­lu­nun kal­bi­dir.” Ve Efen­di­miz s.a.v. kı­ya­met gü­nü­nü an­la­tır ki, o gün Arş’ın göl­ge­sin­den baş­ka hiç­bir göl­ge­nin bu­lun­ma­dı­ğı gün­dür. O gün Al­lah Tea­lâ’nın göl­ge­len­di­re­ce­ği ye­di kı­sım in­sa­nı biz­le­re ha­ber ve­rir. Der ki:

– O in­san­la­rın ye­din­ci­si, sağ eli ile ver­di­ği­ni sol elin­den sak­la­ya­cak ka­dar giz­li­li­ğe ria­yet eden­ler­dir.

Ve buy­rul­du ki:
“Eğer sa­da­ka­la­rı­nı­zı açık­tan ve­rir­se­niz ne gü­zel­dir. Ve eğer on­la­rı giz­ler de giz­li­ce fa­kir­le­re ve­rir­se­niz bu giz­le­yiş si­zin için da­ha ha­yır­lı­dır. Ve gü­nah­la­rı­mız­dan bir kıs­mı­nın af­fı­na ve­si­le olur. Hem Al­lah ne ya­par­sa­nız ha­ber­dar­dır.” (Ba­ka­ra, 271)

. . .
Unut­sam, unut­tu­rul­sa.
Şüp­he­siz ki sen ha­ber­dar­sın
Rab­bim.
Sen Rab­bim, sen ha­ber­dar
ol­duk­tan son­ra ci­han kü­çül­se, öne­mi­ni yi­tir­se…
Yal­nız se­nin bil­di­ğin ka­ba­hat­le­rim o giz­li­lik ha­tı­rı­na kim­se­ler duy­ma­dan, bil­me­den bi­rer bi­rer si­lin­se.
Sen bil­sen her şe­yi bil­di­ğin gi­bi…
Sen Bilirsin Halimi

Öy­le­le­ri var­dı ki Efen­di­miz s.a.v.’in ar­ka­daş­la­rı için­de, dai­ma Efen­di­miz’in soh­be­tin­de bu­lu­nur, O’nun il­min­den feyz alır­lar­dı. O’nun ağ­zın­dan çı­kan tek bir ke­li­me­yi ka­çır­mak is­te­mez­ler­di. Ge­ce­le­ri­ni iba­det ve Kur’an-ı Ke­rim oku­mak­la ge­çi­rir­ler­di. Ge­çim­le­ri­ni te­min için ya­ka­cak top­lar, bun­la­rı sa­tar ve yi­ye­cek­le­ri­ni alır­lar­dı.

Baş­ka ka­bi­le­le­re öğ­re­ti­ci gön­der­mek ge­rek­ti­ğin­de on­lar gi­der­di.
İs­lâm mür­şit­le­riy­di on­lar, mu­al­lim­di­ler, kur­ray­dı­lar.
Suf­fe­li­ler­di on­lar.
Sü­rek­li bir ge­lir­le­ri yok­tu.

Zar zor ge­çi­nir, ba­zen bir iki gün yi­ye­cek bu­la­maz­lar, na­maz­da ayak­ta du­ra­ma­ya­cak ha­le ge­lir, ye­re dü­şer­ler­di.

Efen­di­miz s.a.v.’e bir he­di­ye gel­di­ğin­de he­men Suf­fe­li­le­ri ça­ğı­rır, ge­len­le­ri on­lar­la pay­la­şır­dı. Ken­di­le­ri­ne ve­ri­len, ge­len dı­şın­da kim­se­den bir şey is­te­mez­ler­di. Bel­ki ço­ğun­luk­la bi­lin­mez­di hal­le­ri.

İş­te bu sı­ra­da, söz­süz ve ta­kat­siz ka­lın­dık­ta Hak dev­re­ye gi­rer, söz olur­du. İh­ti­ya­cı­nı hal­ka du­yur­mak­tan çe­ki­nen­ler için Hak Tea­lâ bu­yu­rur­du:
“Sa­da­ka­la­rı­nı­zı, ken­di­le­ri­ni Al­lah yo­lu­na ada­mış, yer­yü­zün­de do­la­şa­ma­yan­la­ra, ha­yâ­la­rın­dan do­la­yı ken­di­le­ri­ni ta­nı­ma­yan­la­rın zen­gin san­dık­la­rı yok­sul­la­ra ve­rin. On­la­rı yüz­le­rin­den ta­nır­sın. İn­san­lar­dan yüz­süz­lük edip de bir şey is­te­mez­ler. Sarf et­ti­ği­niz her hay­rı Al­lah el­bet­te bi­lir.” (Ba­ka­ra, 273)

Ve Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­muş­lar­dır:
“Ha­ni o sa­da­ka için ka­pı ka­pı do­la­şıp, hal­kın ken­di­si­ne bir iki lok­ma, bir iki hur­ma ver­di­ği di­len­ci sı­nı­fı yok mu? Bun­lar düş­kün de­ğil­dir.
Bel­ki ger­çek düş­kün, ken­di­ni ge­çin­di­re­cek ma­lı ol­ma­yan ve ken­di­si­ne sa­da­ka ver­mek için halk ta­ra­fın­dan muh­taç­lı­ğı bi­lin­me­yen, ken­di­si de kal­kıp halk­tan sa­da­ka is­te­me­yen if­fet­li, ne­zih kim­se­dir.”
Bir tek Hak bi­lir hal­le­ri­ni.
O’ndan is­ter, O’na da­ya­nır­lar.
O’na arz eder­ler de hal­le­ri­ni,
Hak bil­di­rir on­la­rın hal­ka hal­le­ri­ni.

Kim İçin?

Yal­nız Al­lah için yap­mak ve ya­pı­la­nı müm­kün mer­te­be giz­le­mek ne ka­dar övül­müş­se, gös­te­riş için yap­mak ve ri­ya­kâr­lık da o den­li ke­rih gö­rül­müş­tür.

Sa­ha­bi­ler­den bi­ri Efen­di­miz s.a.v.’e sor­du:
– Kur­tu­luş ne­re­de­dir, ne­de­dir?

Efen­di­miz s.a.v. ce­vap ver­di:
– Yap­tı­ğı amel ile in­san­la­ra gös­te­riş et­me­mek­te­dir.
Ve yi­ne ar­ka­daş­la­rıy­la yap­tı­ğı bir soh­bet es­na­sın­da bu­yur­du:
– Si­zin için en çok kork­tu­ğum şey kü­çük şirk­tir.

Ar­ka­daş­la­rı me­rak­la sor­du­lar:
– Kü­çük şirk ne­dir ey Al­lah’ın Ra­su­lü?

Bu­yur­du ki:
– Kü­çük şirk ri­ya­dır. Al­lah Tea­lâ her­ke­si ame­li­ne gö­re mü­kâ­fat­lan­dı­ra­ca­ğı kı­ya­met gü­nü ri­ya­kâr­la­ra: “Dün­ya­da ki­me gös­te­riş yap­mış ise­niz gi­din ba­kın, on­la­rın si­ze vereceği bir mü­kâ­fat var mı?” bu­yu­ra­cak­tır..

Ve yap­tık­la­rı amel kar­şı­lı­ğın­da in­san­lar­dan bir kar­şı­lık, yar­dım ya da övün­me bek­le­yen­le­re ağır bir ih­tar ge­li­yor. Ne­bi s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Kı­ya­met gü­nü Al­lah Tea­lâ ri­ya­kâr­la­ra bu­yu­ra­cak ki: Si­ze alış­ve­riş­te ko­lay­lık gös­te­ril­me­di mi? Si­ze, siz se­lam ver­me­den se­lam ve­ril­me­di mi? İh­ti­ya­cı­nız gi­de­ril­me­di mi? Siz mü­kâ­fa­tı­nı­zı al­dı­nız, si­ze ecir yok!”

Ve yi­ne bu­yur­du­lar:
“Kı­ya­met gü­nü iş güç­leş­ti­ği za­man erkek kadın her mü­min Rab­bi­nin aza­me­ti­ne sec­de eder. Yal­nız dün­ya­da hal­ka gös­te­riş yap­mak için sec­de eden­ler sec­de­siz ka­lır­lar. Ger­çi o ri­ya­kâr­lar da sec­de et­me­ye ça­lı­şır­lar, fa­kat eği­lip sec­de ede­mez­ler.”

. . .
Gön­lü­ne bak, gön­lü­nü yok­la, gön­lü­ne sor… Ni­çin, kim için? Bek­len­tim ne­dir?
Rı­za, rı­za, rı­za di­ye­bil­mek dua­sıy­la.. Bir fe­rah­lık var­dır, ge­lir:
Sa­ha­be­den bi­ri Ne­bi s.a.v.’e sor­du:
– Ey Al­lah’ın Ra­su­lü, ben ame­li­mi giz­li ya­pa­rım, du­yul­ma­sı­nı is­te­mem. Fa­kat du­yu­lur. Du­yu­lun­ca da se­vi­ni­rim. Ne bu­yu­rur­su­nuz?
Ne­bi s.a.v. ce­vap­la­dı:
– Se­nin için iki kar­şı­lık var­dır. Bi­ri ame­li­nin, di­ğe­ri de du­yul­ma­sı­nın mü­kâ­fa­tı­dır.
Ay­na­da bir an gü­zel gö­rü­ne­bil­mek adı­na ebe­di gü­zel­li­ği­mi­zi kay­bet­mek ne acı. Ay­na­lar­da kay­bo­lur, akar gi­der her gü­zel­lik.

Al­lah yap­tık­la­rı­mız­dan ha­ber­dar­dır. Ne­yi, ne için, kim için yap­tı­ğı­mız­dan da.

Gön­lüm, sen ne der­sin bu işe?

Karıncanın Ayak Seslerinden
Şed­dad b. Evs r.a. bir gün Ne­bi s.a.v.’i ağ­lar va­zi­yet­te gör­dü. Sor­du:
– Ne ol­du ya Ra­su­lal­lah, ni­çin ağ­lı­yor­su­nuz? Ne­bi s.a.v. bu­yur­du:
– Üm­me­tim için ağ­lı­yo­rum. On­la­rın şir­ke düş­me­sin­den kor­ku­yo­rum. Ger­çi üm­me­tim pu­ta, aya, ta­şa tap­maz­lar. An­cak on­lar amel­le­ri ile ri­ya eder­ler. Ya­ni in­san­la­ra gös­te­riş ya­par­lar. Amel­le­ri yal­nız Al­lah için de­ğil­dir. İn­san­la­ra her­han­gi bir dün­ya­lı­ğı he­def­le­ye­rek iba­det eder­ler. Ve Efen­di­miz s.a.v. ka­rın­ca­nın ayak ses­le­rin­den da­ha giz­li ola­rak ta­rif edi­yor­lar.

Ve bir kud­sî ha­dis­le­rin­de bu­yu­ru­yor­lar:
“Al­lah Tea­lâ bu­yu­rur: Be­nim için bir amel iş­le­yip baş­ka­sı­nı bu­na or­tak eden kim­se­nin bu ame­li ta­ma­men ken­di­si için­dir. Ben bu amel­den uza­ğım. Bu or­tak­lık­tan en uzak, en müs­tağ­ni ola­nım.”

. . .
Ri­ya, gös­te­riş ne ka­dar kor­ku­tu­yor­sa, yal­nız Al­lah’ı mu­rat et­mek de o den­li müj­de­li…
Mak­su­du­muz sen­sin ya İlâ­hi! Mat­lu­bu­muz sen. Di­li­miz bu zik­ri söy­ler. Gön­lü­müz doğ­ru­lar bir gün. Dua­mız bu­dur.

Huşu Kalptedir

Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Her kim iş­le­di­ği bir hay­rı dün­ya­lık ge­le­ce­ği için hal­ka du­yu­rur­sa, Al­lah onun giz­li iş­le­ri­ni du­yu­rur. Her kim de iş­le­di­ği hay­rı gös­te­rir, ri­ya­kâr­lık eder­se Al­lah da onun ri­ya­kâr­lı­ğı­nı teş­hir eder, gös­te­rir.”

Ada­mın bi­ri İbn Mes’ud r.a.’a şöy­le de­di:
– Ben ge­ce Ba­ka­ra Su­re­si’ni oku­dum.
İbn Mes’ud r.a.
– İş­te, oku­du­ğun­dan na­si­bin bu­dur, de­di.
Hz. Ömer r.a. boy­nu­nu bük­müş bir ada­mı gö­rün­ce onu şöy­le uyar­dı:
– Ey eğik baş­lı, ba­şı­nı kal­dır!
Hu­şu bo­yun bük­mek­te de­ğil, kalp­te­dir.

O’nun Yanında Saklı

Ge­ce sim­si­yah ör­tü­süy­le ört­tü­ğün­de üze­ri­mi­zi, ki­mi­le­ri uy­ku­da, ki­mi­le­ri fi­kir­de, ki­mi­le­ri zi­kir­de­dir.

Ki­mi­le­ri­nin ise gü­na­hı­na ör­tü olur ge­ce­ler. Ya­ra­dan ta­nık­tır bir tek, ge­ce­ler kim­ler ne­ler iş­ler?

On­dan­dır ki Efen­di­miz s.a.v. bu­yur­du­lar:
“Üm­me­ti­min hep­si af­fo­lun­muş­tur. Yal­nız açık gü­nah­kâr­lar de­ğil. Bu gü­nah­kâr de­li­ler­den öy­le­le­ri var­dır ki, ki­şi ge­ce­le­yin bir gü­nah iş­ler son­ra, şöy­le şöy­le bir iş iş­le­dim, di­ye­rek du­yu­rur. Hal­bu­ki Rab­bi onun bu gü­na­hı­nı gör­mez­den gel­miş­ti. Fa­kat bu de­li Al­lah’ın ört­tü­ğü per­de­yi aça­rak sa­bah­lı­yor, fıs­kı­nı gös­te­ri­yor.”

Rab­bim son­suz rah­me­tiy­le ka­ran­lık ge­ce­ler­de yal­nız ken­di­si­nin bil­di­ği ha­ta­la­rı­mı­zı, gü­nah­la­rı­mı­zı sak­lı­yor, aç­mı­yor biz aç­ma­dık­ça.

Ya yal­nız O’nun bil­di­ği zi­kir­le­ri­miz, şü­kür­le­ri­miz…

Efen­di­miz s.a.v. giz­li zi­kir için: “Baş­ka­la­rı­nın duy­ma­dı­ğı ses­siz zi­kir ses­li zi­kir­den yet­miş kat üs­tün­dür.” bu­yur­muş, bu zik­rin Al­lah ile ku­lu ara­sın­da bir sır ol­du­ğu­nu, onu me­lek­le­rin da­hi bil­me­di­ği­ni, mü­kâ­fa­tı­nın da yi­ne Al­lah Tea­lâ’nın ya­nın­da sak­lı ol­du­ğu­nu bi­ze ha­ber ver­miş­ler­dir..

Arş’ın göl­ge­sin­den baş­ka bir göl­ge­nin kal­ma­dı­ğı deh­şet gü­nün­de Al­lah’ın göl­ge­sin­de göl­ge­le­ne­cek­le­ri an­la­tır­ken de, bir ri­va­ye­te gö­re ye­din­ci sı­ra­da şu ki­şi­yi vas­fe­di­yor:
– O, ten­ha­lar­da dil­le ya da kal­ben Al­lah Tea­lâ’yı zik­re­dip de gö­zü do­lup ta­şan ki­şi­dir.

Seher Vakitlerinde
“On­lar Rab­le­ri için sec­de ve kı­yam­la ge­ce­ler­ler.” (Fur­kan, 64)

Ge­ce­ler­de sak­lı sec­de­ler, kı­yam­lar… Tüm göz­ler­den uzak… Bi­len­le­rin bil­me­sin­den ırak…

Ge­ce­nin ıs­sız­lı­ğın­da O’nun­la do­lup taş­mak… El ayak çe­kil­dik­te O’nun elin­de ol­du­ğu­nu duy­mak, his­set­mek bel­ki hiç duy­ma­dı­ğı­mız ka­dar…

Ne­bi s.a.v. ge­ce na­ma­zı için de­miş­tir ki:
– Onun gü­zel­li­ği­ni ve uzun­lu­ğu­nu sor­ma­yın.
Ge­ce vak­ti olun­ca hüc­re-i saa­det­le­rin­de na­maz kı­lar­lar­dı. Hüc­re­nin du­va­rı al­çak ol­du­ğu için in­san­lar na­maz kıl­dı­ğı­nı gör­dü­ler. Ba­zı­la­rı na­ma­za du­rup ken­di­si­ne uy­du­lar, ta­bi ol­du­lar. Sa­bah olun­ca da bu yap­tık­la­rı­nı Ne­bi s.a.v.’e arz et­ti­ler.

Er­te­si ge­ce tek­rar na­ma­za kalk­tı. Yi­ne ba­zı ki­şi­ler ken­di­si­ne uya­rak ge­ce na­ma­zı kıl­dı­lar. Bu iş iki ya da üç ge­ce sür­dü. Son­ra­ki ge­ce Ne­bi s.a.v. evin­de otur­du ve na­ma­za çık­ma­dı.
Sa­bah olun­ca se­be­bi­ni sor­du­lar. Ne­bi s.a.v. bu­yur­du:
– Ge­ce na­ma­zı si­ze farz ola­cak di­ye kork­tum.

Son­ra şöy­le de­di:
– Yap­tı­ğı­nı­zı gör­dü­ğüm bu işi be­ğen­dim. Ama yi­ne de bu na­fi­le na­ma­zı evi­niz­de kı­lın. Zi­ra na­ma­zın ef­da­li in­sa­nın ken­di evin­de kıl­dı­ğı na­maz­dır. Fa­kat farz na­maz baş­ka… Onu mes­cit­te ce­ma­at­le kıl­mak ef­dal­dir.

Ve bu­yur­du­lar:

“Ge­ce­nin son çey­re­ği kal­dı­ğın­da, Rab­bi­miz key­fi­ye­ti biz­ce meç­hul bir hal­de dün­ya se­ma­sı­na te­cel­li ede­rek bu­yu­rur­lar ki:
‘Ha­ni ba­na kim du­a eder, du­ası­na ica­bet ede­yim!’
‘Ben­den kim bir şey is­ter, ona is­te­di­ği­ni ve­re­yim.’
‘Ben­den kim af di­ler, onu af­fe­de­yim.’ ”

. . .
Ceb­ra­il a.s. “Arş tit­rer.” di­yor se­her va­kit­le­rin­de. Sen­den is­te­sek, sa­na ya­kar­sak, se­ni bil­sek o va­kit­ler­de.
Ge­ce bi­le uy­ku­da ol­sa, sen duy­san, ‘bu­yur ey ku­lum’ de­sen.
“On­lar ge­ce­le­yin ya­tak­la­rın­dan kal­kar­lar, kor­ku ve ümit için­de Rab­le­ri­ne du­a eder­ler ve ken­di­le­ri­ne ver­di­ği­miz rızk­lar­dan hay­ra har­car­lar.” (Sec­de, 16)

Sadaka Taşları
İki met­re boy­la­rın­da mer­mer bir sü­tun. Üs­tün­de bir çu­kur var.
Bu çu­ku­ra ha­li vak­ti ye­rin­de bir adam al­dı­ğı ne­fe­sin şük­rü­nü eda eder­ce­si­ne sa­da­ka­sı­nı bı­ra­kı­yor. Bir baş­ka­sı ge­lip; “Al­la­hım sen­den bi­li­rim. Ve­si­le olan­dan ra­zı ol..” dua­sıy­la ih­ti­ya­cı ka­da­rı­nı alı­yor. Ve­ren ver­me­nin gu­ru­run­dan uzak. Alan al­ma­nın ezik­li­ğin­den uzak.
O mer­mer taş­lar mer­ha­me­ti fı­sıl­dı­yor. Te­va­zu­yu, ne­za­ke­ti…

“On­la­rın yap­mış ol­duk­la­rı amel­le­re mü­kâ­fat ola­rak göz ay­dın­lı­ğın­dan ne­le­rin giz­len­mek­te ol­du­ğu­nu şim­di hiç­bir kim­se bi­le­mez.” (Sec­de, 17)

alıntı..





biraz uzun bir yazı bölmek istemedim ama inşALLAH okursunuz.
Selam ve dua ile..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Kim İçin? Empty
MesajKonu: Geri: Kim İçin?   Kim İçin? EmptyCuma Kas. 05 2010, 01:09

çiçek Allah razı olsun çiçek
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Kim İçin? Empty
MesajKonu: Geri: Kim İçin?   Kim İçin? EmptyPtsi Kas. 08 2010, 13:47

Yal­nız Al­lah için yap­mak ve ya­pı­la­nı müm­kün mer­te­be giz­le­mek ne ka­dar övül­müş­se, gös­te­riş için yap­mak ve ri­ya­kâr­lık da o den­li ke­rih gö­rül­müş­tür. Sa­ha­bi­ler­den bi­ri Efen­di­miz s.a.v.’e sor­du: “Kur­tu­luş ne­re­de­dir, ne­de­dir?” Efen­di­miz s.a.v. ce­vap ver­di: “Yap­tı­ğı amel ile in­san­la­ra gös­te­riş et­me­mek­te­dir.”
MaVi_GüL demiş ki:
çiçek Allah razı olsun çiçek
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cennet Çiçeği
Özel Üye
Özel Üye
Cennet Çiçeği


Mesaj Sayısı : 5244
Kayıt tarihi : 02/08/10
Yaş : 53

Kim İçin? Empty
MesajKonu: Geri: Kim İçin?   Kim İçin? EmptySalı Kas. 09 2010, 03:10

İYİLİK YAP DENİZE AT…

Yaşamınız boyunca farkında olarak ya da olmayarak yapmış olduğunuz minicik bir iyilik bile bir gün size veya sevdiğiniz birilerine hiç beklemediğiniz bir anda ve şekilde geri döner. Eğer yaptığınız iyiliğin geri dönmediğini, karşılık bulmadığını görürseniz ya da düşünüyorsanız, o zaman da düşün ki siz bu dünyada karşılıksız iyilik yapan ender kişilerden birisiniz demektir.

Kapı kapı dolaşarak,eğitimi için para kazanmak gayesiyle, elbise satan fakir bir çocuk, o gün cebinde sadece 10 sent kadar bir para kaldığını görür. Karnı acıkmıştı ve kapısını çalmak üzere olduğu evden birazcık yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Ancak, ne var ki, kapıyı açanın genç ve güzel bir hanım olduğunu görünce açlığını unutuverdi ve yiyecek yerine bir bardak su istedi. Genç bayan onun aç olduğunu hissederek ona su yerine büyük bir bardak süt verdi. Çocuk sütü yavaşça içti ve bitirdiğinde sordu…
“size ne kadar borçluyum?”
“Bana hiç bir borcun yok” diyerek cevapladı kız “Annem bana, yapılmış olan bir ikramın karşılığında hiçbir şey beklememiz gerektiğini öğretti.”
Çocuk bu cevabın karşısında “o zaman lütfen, size bütün kalbimle teşekkür etmeme izin verin” diyerek kapıya yöneldi. Bu yapılan incelik, çocuğun inancını tazelemesini ve hayat yeniden tutunmasını sağlamıştı.

Yıllar sonra, bu genç hanım çok ağır bir hastalığa yakalanarak yatağa düştü. Oradaki doktorlar bir teşhis koyamadılar ve onu yakındaki büyük şehire gönderdiler. Biliyorlardı ki bu ender rastlanan hastalığı teşhis edip, tedavisini yapabilecek doktor ve hastaneler ancak orada bulunabilirdi.
Doktor Howard Kelly, bir hasta için görüşü alınmak üzere hastaneye çağrıldı. Hastanın geldiği kasabanın adını duyunca artık uzaklarda kalmış bir hatıranın içini yakarak canlandığını hissetti ve gözleri doldu.

Doktor Kelly hastaneye giderek, hastanın odasına girdi. Odaya adımını atar atmaz, artık oldukça yaşlanmış olan bayan hastayı tanıdı. Muayenesini bitirdikten sonra konsültasyon odasına döndü ve içinden, kadının hayatını kurtarmak için elinden ne geliyorsa yapmaya karar verdi…

Doktor Kelly o günden sonra bu vakaya özel bir ilgi gösterdi. Uzun ve zorlu uğraşmaların sonunda hastalığa karşı verdiği savaş kazanılmıştı…

Doktor Kelly, taburcu olmadan hastanın faturasının incelenmesi ve onaylanması için önce kendisine gönderilmesi talimatını verdi. Faturaya göz gezdirdi ve sonra faturanın kenarına bir şeyler yazarak faturayı kadının odasına gönderdi.
Kadın fatura zarfını aldı ve onu açarken hayatının geri kalan kısmını onu ödemekle geçireceği bir meblağla karşılaşacağını ister istemez aklından geçirdi. Ancak zarfı açıp faturaya bakarken bir şey dikkatini çekti. Faturanın kenarında farklı bir el yazısıyla yazılı bir şeyler vardı…

Kadın yazılı olanları okudu : ‘’Faturanın tutarı bir bardak süt karşılığında ödenmiştir.’’ Doktor Howard Kelly .

Kadının gözleri yaşlarla ve kalbi de tarif edilemez duygularla doldu. “Tanrım, sana sonsuz şükürler olsun, çünkü senin sevginin bir adamın gönlünü doldurduğuna şahit oluyorum.”

Daha fazla söze ne gerek, bu duruma uyan çok güzel bir özdeyişimiz vardır: “İyilik yap denize at balık bilmezse halik bilir.”


[i]çok güzel ve doğru iyiliğin en gizeli el altından saklı yapılan iyiliktir
sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi gerekir
gösteriş için yapılan iyilikler
bizden uzak olsun hiç yapılmasın daha iyi
ellerine sağlık nursan ablacım
selam sevgi ve dua ile....
..



çiçek4 Allah razı olsun 2 çiçek4
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kim İçin?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sen Kendin için Kal Yar,Ben Senin İçin Giderim
» ALLAH; kulları için sayısız nimetler halketti, kullarını da kendisi için halketti."
» Aşk İçin...
» Bir Aşk İçin...
» Ben Aşk İcin Öleyim

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Genel :: Serbest Kürsü-
Buraya geçin: