mustafa43 Admin
Mesaj Sayısı : 12855 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Bizim Semaver Paz Kas. 26 2017, 15:55 | |
| Bizim Semaver
Onca can yakıcı haberin, günlük telaşların içinde; kafa karışıklığında, yürekler yaralı bereli iken ya da bir gönül yoldaşıyla sohbet ederken hep o vardır duygulara şahitlik eden. Cenaze mevlidinde ya da bir bebeğin kırk yemeğinde, sabah güne başlarken, geceye merhaba derken, haber izlerken ya da bir kitabı okurken, hep o vardır bize eşlik eden, berrak rengiyle...
Bizim ise bir semaverde hem sözlerimiz hem gönüllerimiz demleniyor. Burada dertleşip burada soluklanıyoruz kalem dostlarıyla. İsterseniz buyurun, bir semaverin etrafında toplanalım yine. Bu kez güncel değil, günler üzeri olsun mevzumuz. Haydi, buyurun dumanı üzerine bir semaverin başına
Semaver olur da çay olmaz mı, semaverin varoluş amacıdır çay. Çayın baş tacı olduğu mekândır semaver, ikisi birbirinden ayrı düşer mi hiç. Semaver yüzük olsa, çaydır onun tektaşı. Çay da güzel milletimin sanki can yoldaşı. Sevinçte, hüzünde, her duyguda, yalnızken, ya da dostlarla, her durumda. Gençken, yaşlıyken, her zamanda, isteyene demli, isteyene su gibi ama illa ki çay, güzel milletimin sanki yorgunluk ilacı...
O kadar içeriz içmesine de, tarihini, yöresini bilir miyiz. Bilenler vardır elbet, o tiryakisi olduğu şeyin nereli olduğunu kaç yaşında olduğunu merak edip araştıran, şaşırmış mıdır çay ile tanışınca. Çinlidir bizim semaverimizin baş tacı, çok da yaşlıdır aslında, biz son yüz yılda tanımış olsak da 5000 senelik ömrü vardır...
Bir Çin İmparatorunun bahçesinde sakin sakin yaşarken, bir gün bir yaprağı kopar ve iş bu ya, bahçede kaynayan suyun içine düşer, bir serüven böylece başlar. Yayılan koku ve içildiğinde verdiği tat imparatoru etkiler, böylece keşfedilmiş olur bizim sakin çalı. Önce İngiltere ve Avrupa, derken bütün dünyaya yolculuğa çıkar küçük çalı. Büyüyüp boy verdiği zaman lime lime koparırlar yapraklarını. Bu da yetmezmiş gibi bir de soldurup kuruturlar canım yaprakları. O da yetmez, kaynar suyun içine atarlar bizim küçük çalıyı. Eh onca eziyete değsin değil mi yaşadığı. Şimdi kralların kraliçelerin sofralarında, bir yerlerde beş çayındadır artık...
Bizim topraklarımıza gelmesi ise hayli geç olmuştur aslında. Şimdi elimizden düşmeyen, vazgeçilmez ve yegâne içeceğimiz çay, hiç yokmuş 1900'lerden önce sofralarda. Yokluğunu düşünmek önce bardak tutan elimizi sonra damağımızı soğutur ama öyledir. 1787 yılında Japonyadan getirilen çay tohumları yerini mi yadırgadı nedir, pek başarılı olamamıştır bizim çalıyı getirenler. Lakin 1917 yılında zamanının Ziraat Mektebi Âlisi Ali Rıza Erten perçeminden tutup tekrar getirmiştir bizimkini. Bu kez naz da işe yaramamış, güzel güzel toprağa uyum sağlamıştır sakin çalı. İnsanımız o kadar sevmiştir ki bizimkini, bakın Çinli çalıya bizimki diyoruz, o da bizi sevmiş olacak ki büyük bir aşk doğmuştur artık çayla toprağımın insanı arasında. Biz çayın karasını severiz, malum, sevdanın da kara olanı makbuldür bizde. Artık çayı her an her yerde görmek mümkündür...
Devletin başındakiler de aynı çayı içer, dağda kuzu güden çobanlar da. En güzeli bir vapurda, ama ne iyi gider yerin altında maden ocağında. Pek fincana yaraşmaz çayımız, yeri bellidir, bardağı ince bellidir. Tavşankanının yeri ayrı, onu yetişkinler bilir, çocuklara imam amcaları çay verir
Çay bizde böyle elden ele, uzatılan köprü gibidir, biraz sohbet edelimin Türkçesidir, ne tatlı dillidir. Çaylarımız demini aldıysa, bir yudum dinlenme vaktidir. Çaylarınız lezzetli, muhabbetli olsun, büyüklerimizin duasıyla çay verenleriniz bol olsun...
Selam Sevgi ve Dua ile... | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: Bizim Semaver Ptsi Kas. 27 2017, 02:35 | |
| | |
|