ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Suikast Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Suikast

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Suikast Empty
MesajKonu: Suikast   Suikast EmptyCuma Mart 12 2010, 23:41

SUİKAST..! *


Gözlerini açtığında yatağındaydı. “Subhanallah” dedi. “İnşallah hayırdır.” Aklı, gördüğü rüyadaydı. Sırrına vakıf olduğu bu rüyayı hayra yordu. Mütebessim bir çehreyle tekrar gözlerini yumarken uykuya dalıverdi birazdan.
Heybetli biri, karşısında durmuştu. Gözlerini kendisine dikmiş bakıyordu. “Bu o, evet bu o!” dedi içinden. “Ömer İbn-i Hattab!” Yanına gelen Hz. Ömer, en yüksek ses tonuyla bağırdı:

“Yakında öleceksin ey Hasan!”

Sıçradı yatağından. “Subhanallah. İkidir aynı rüyayı görüyorum…” dedi, düşüncelere daldı. “Bunlar” dedi içinden. “Gökten gelen uyarılardır. ALLAH'a kavuşmam için hazırlık yapmam isteniyor.”
Yatağından doğruldu. Pencereye yaklaşıp perdeyi aralarken zifiri bir karanlıkla yüz yüzeydi. Bir gölgenin karşıki evin köşesinden savuştuğunu fark etti. Son zamanlarda hep takip edildiğinin farkındaydı. Önemsemedi. Güzel bir abdest aldıktan sonra namaza durdu. Gece namazının lezzeti yıllar var ki damağından eksilmeyen bir lezzetti. Sabaha kadar bu lezzet ikliminde manevi bir atmosferin kollarına bıraktı kendini.

Birkaç gün sonraydı. Çevresindekiler ne kadar telaşlıysa o da, o kadar sakin ve vakurluydu. Yanında beliriveren adama baktı. Avukatı Abdulkerim Mansurdu.
-Ne oldu, dedi. Telaşlısın, hayırdır.
-Ruhsatlı silahına el koydular.
Gülümsedi. Önemli değil dercesine bir bakış fırlattı.
-Sana koruma oldular diye iki kardeşini de tutuklattılar.

Karşısında tevekkülden bir elbise giymiş gibi duran adama baktı avukat Abdulkerim. Hiçbir şey onu yıldırmıyordu.
-Felaket tellalı olmak istemem; ama bugün de eniştenin sana tahsisi ettiği özel aracına el koydular.
-Abdulkerim! Sen ne diyorsun. Kardeşlerimiz tutuklanıp Faruk’un zindanlarında işkencelere maruzken ben araba, silah, kardeş derdine mi düşeceğim.
-Suikaste uğrayabilirsin!

Dudaklarından dökülen sözcükler tevekkülünü perçinleştiriyordu:
-Ne gün gelir, ölüm dayanır kapıma/Gücü yetmez kimsenin bellidir o gün.
Kaçmak mı böyle bir günde, asla!/Kurtarmaz takdirden tedbir dediğin.
Kalabalık içinde açılan koridorda yol alırken, ardı sıra yürüyen avukat, yeni korumaya seslendi:
-Gözünü iyi aç. Ona dikkat et.
Koruması Muhammed Yusuf Leysi, zaten yerinden sıçramış, peşine düşmüştü bile.
****

Kırmızı halıların serilmiş olduğu basamaklardan çıkarken elindeki dosyaya sıkı sıkıya sarılmıştı. Toplantı salonuna vardığında kralın oturmuş olduğunu gördü. Kral Faruk, aniden ayağa kalktı. Koltuğunun etrafında dönüyor, kendi kendine mırıldanıyordu.

-Mahmud Abdulmecid!
-Emredin Efendim!
-Gizli istihbaratımızın başkanı. Anlat bakalım! Neler yaptın?
-Beş kişilik bir tim hazırladım efendim. Bu geceki konferansından sonra Kahire’nin en büyük meydanında Ramses caddesinde bu iş halledilecektir.

-Garanti istiyorum, Abdulmecid. Hazırlık değil. Biliyorsun Batılı dostlarımız bizi sıkıştırıyor.
-Bu gece iş bitecek efendim. Etrafındaki çemberi daralttık. Ruhsatlı silahını, özel aracını aldık. Koruması olan öz iki kardeşini de tutuklattık. Her ne kadar İhvan-ı Müslim’ini kapattıktan sonra Müslüman Gençler Teşkilatını kurduysa da etrafına yaptığımız birçok tutuklamayla korku saldık. Son adım için bu gece, işi bitireceğiz.

Kendi kendine sayıklar gibi konuşuyordu Kral Faruk:
-Vazgeçmiyor. Neyine güveniyor, bilmiyorum. Fakat ülkenin hemen her ilinde bir teşkilat şubesi, okullar, mescitler, hastaneler, fabrikalar, gençlik lokalleri, spor alanları açtı. Halk ona gönül verip bağlandı. Dostlarımız, gittikçe yükselen grafiğinden rahatsız oluyorlar. O da ileri gidiyor. Yetmezmiş gibi kalkıp Filistin’e mücahit yolladı. İngilizlerin Süveyş şirketi başta olmak üzere batılı dostlarımıza adeta cihat bayrağı açtı. Neymiş… Halkımız köleleşiyormuş, her türlü fesat almış başını yürüyormuş, batılılar İslamı ortadan kaldırıyormuş… Neredeyse kendini ülkenin hâkimi görecek… Abdulmecid!

-Buyrun efendim!
-Kesin sonuç istiyorum. Ne olursa olsun!
-Emredersiniz?
****

Hıncahınç dolu olan salon, tıka basaydı. Salondaki sıcaklık gönüllerden yükselen sıcaklığın fevkinde değildi. Tüm bakışlar konuşan adama kilitlenmiş, ona odaklanmıştı. Hatibin ağzından çıkan her sözcük salondaki kalabalık içinde adeta yutulurcasına kayboluyor, yüreklere nakşoluyordu.

-Kardeşlerim diyordu, hatip. İnsanlara ALLAH'ı tanıtmak, Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselamın önderliğini tüm insanlara kabul ettirmek, bütün dünyayı da Kur’an-ı Kerim’in nuruyla aydınlatmak ancak ve ancak cihad yoluyla gerçekleşir. Başka çıkar yol yoktur. Hayat, iman ve cihaddır. Hal böyleyken biz ölümden nasıl korkarız. Ölümü hayata tercih eden kimse için ölümle hayat eşittir. Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam bize hak uğrunda ölmeyi, korkmamayı öğretmiştir.

Ey kardeşler! Öyleyse ALLAH gayemiz, peygamber aleyhisselam önderimiz, Kur’an yasamız, cihad yolumuz, ALLAH yolunda ölmek en büyük hedefimizdir.

Salon tekbirlerden inliyor, insanlar coştukça coşuyordu. Dinleyenler kendilerinden geçmişçesine coşku dolu, heyecan doluydular. Gözlerin bebeklerini iman iman bir sevinç dalgası sarmıştı. Bitmesi istenilmeyen konuşma nihayet bitmişti. Kürsüden inen hatibin etrafını saran yakın dostları, avukat ve korumalar rahatlamıştı. Her an bir suikast beklentisi böylesi toplantıları kaçınılmaz bir fırsat olarak telakki ediyordu.

Kalabalığı yarıp bindikleri taksiyle Müslüman Gençler Teşkilatına vardıklarında herkesteki rahatlık zirvedeydi. Koruması, avukatı ve arkadaşları hararetle konuşurlarken o, camdan Kahire meydanına bakıyordu.
Ramses caddesinin ışıkları sönüktü. Caddedeki trafik akışının olmaması dikkatini çekti. Bahçe ve parkların boş olması, ürkütücü bir sessizlik havası estiriyordu. Her yer karanlığa gömülmüştü. Ortalıkta bir şeylerin döndüğünü hissetse de düşünceleri sıralanıyordu yüreğinde: “Alah bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çareler aramak için ne kadar düşündük. Bu hallerin tesirinden bazen ağlama durumuna gelirdik…”

-Taksi geldi. Araç hazır!
Avukatıydı. Hiç sesini çıkarmadan kapıya yöneldi. Her üçü merdivenlerden aşağıya doğru inerken çıkışa yakın telefon uğursuz uğursuz ötüyordu. Koruma Muhammed Yusuf:
-Ben bakarım, dedi. Merdivenleri tırmandı. O ve avukatı dışarı çıkıp kapıdaki taksiye bindiler. Her şey sakin ve dinginken ansızın her taraftan kurşun yağmuruna tutuldular. Birçok yönden kurşun yağıyordu. Gözleri bir araca takıldı. Birkaç kişi kaçarak uzaklaşıyordu. Yaralarının sıcaklığını henüz hissetmemişti. Çevik bir güçle taksiden indi. Suikastçilerin bindiği araca doğru koştu. 9979 nolu polis aracıydı.

Peşinden gelen koruması Leysi, onu tutup teşkilata getirirken o, o haliyle ilk yardım çağırıyordu. Birazdan gelen ambulans onu Kasru’l-ayn Hastanesine taşıdı. İlk müdahale için istekli olan doktorların yanına başhekim girince, fısıldaştılar. Kimse yaralıya müdahale etmedi. Yavaş yavaş sıvışıp kaybolan doktorlar kan kaybeden hastayı yalnız bıraktılar.

Başhekimin odasında ise telefon durmadan çalıyordu.
-Ölmedi mi hala!
-Hayır efendim. Henüz ölmedi.
-Müdahale edilmeyecek, anlaşıldı mı?
-Anlaşıldı efendim.

Hasta, yatağında durmadan kan kaybederken öteler ötesinden bir iklimin hoş kokusu burnunda tütüyordu. Şehadet kokusu… Gözleri yumulurken, çehresi mütebessimdi. Rabbine kavuşmanın sevinci simasına yansımış bir memnuniyet vardı gülüşünde. Bir yol açıldı önünde. Cennete giden, semaya açılan bir yol…
****

O gün, Amerika’ya geleli birçok tecrübe edindiğini düşündü. İslam’dan habersiz bir toplumun ne kadar zavallı ve acınacak olduğunu fark etmişti. İslam bir nimetti, bir lütuftu...
Bir farklılık hissetti bulunduğu yerde. İnsanlar neşeli, adeta bir kutlama içindeydiler. Ellerindeki gazetelere bakıyor, tebrikleşiyorlardı. Yakındaki bir büfeye yaklaştı:

-Bir gazete, dedi. Ardından ekledi.
-İnsanlar sanki bir şey kutluyorlarmış gibi sevinçliler. Neden acaba?
-Bilmiyor musun, dedi büfeci? Dün, 12 Şubat’ta Mısır’da büyük bir düşmanımız öldürüldü.
-Büyük bir düşman mı?..
Kendisi de Mısırlıydı. Seyyid Kutup Amerikaya ihtisas için gelmişti.
-Kimmiş?... dedi helecanlı bir yürekle.
Büfeci onun halet-i ruhiyesine bakmadan gevrek gevrek konuşmaya devam etti:
-Kim mi? Duymadın mı? Adı: Hasan el-Benna!

Kıtalar ötesindeki acı boğazına düğümlenirken, karanlık kalplere salınan korkunun destanını okudu batının korkak yüzünde. Gururla yürürken; izzetle, vakarla adımlıyordu caddeleri…



Anısına...
*Üstad Şehid Hasan el-Benna’nın şehadetinin 61. yıldönümü anısına…


M.Ali Gönül (inzar Dergisi 65. Sayı)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Suikast Empty
MesajKonu: Geri: Suikast   Suikast EmptyC.tesi Mart 13 2010, 01:19

çiçek9 Allah razı olsun 2 çiçek9
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nur_Sultan
Moderator
Nur_Sultan


Mesaj Sayısı : 3652
Kayıt tarihi : 21/09/08
Yaş : 56

Suikast Empty
MesajKonu: Geri: Suikast   Suikast EmptyC.tesi Mart 13 2010, 19:49

ALLAH razı olsun kardeş çok duygu yüklü bir yazı Rabbim rahmet eylesin şefaatlerine nayil eylesin inşAllah.bizleride Sad Sad
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Suikast
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Genel :: Güncel Konular-
Buraya geçin: