Niçin Sever Niçin Kızarız?
Sevgi ve öfke hepimizin hamurunda var. Ben kimseyi sevmiyorum ya da kimseye kızmıyorum diyen bir kimse fıtratıyla çelişir. Çünkü sevmemek, kızmamak mümkün değildir. Fakat sevgi ve öfkelerimizin kaynağı nedir, oturup bir düşünmemiz lazım.
Rasulullah s.a.v. şöyle buyuruyor:
Kim sevdiğini ALLAH için sever, buğzettiğine ALLAH için buğzederse; verdiğini ALLAH için verir, vermediğini de ALLAH için vermezse imanını kemale erdirmiş olur. (Ebu Davud, nr.4681)
Rasulullah s.a.v. kendisi de ancak ALLAH için sevmiş ve ALLAH için kızmıştır. Nefsi ve hevasıyla hiçbir zaman hareket etmeyerek biz müminlere bu hususta da en güzel örnek olmuştur. Ashab-ı Kiramı da bu ahlâk üzere yetiştirmiştir.
Sana ALLAH için kızıyordum
Kendi öfkelerini yenip ALLAH için kızma bahtiyarlığına ulaşanlardan birisi olan Hz. Ali r.a., bir cenk esnasında azılı düşmanını büyük bir mücadeleden sonra, yakasından tutarak altına almıştır. Tam kılıç darbesini vuracağı anda, rakibi Hz. Ali r.a.ın mübarek yüzüne tükürmüştür. O da bu davranış üzerine adamı bırakmıştır. Düşmanı duruma bir anlam veremeyerek:
Ey Ali! Asıl şimdi beni öldürmen lazım. Niçin serbest bıraktın, dediğinde Hz. Ali Efendimiz şu müthiş cevabı vermiştir:
Ben seninle ALLAH için savaşıyor, ALLAH için kızıyordum. Şimdi ise şahsıma çirkin bir iş yaptın. Burada ALLAH rızası için değil kendim için kızabilirim. Ben bu halden ALLAHa sığınırım!
Hz. Ali Efendimizin davasındaki bu samimiyeti adama öyle tesir etmiştir ki merakla şu soruyu sorar:
Size bunu dininiz mi öğretiyor?.
Evet, bunu bize dinimiz öğretiyor, cevabını alınca da oracıkta müslüman olur.
Gerçek pehlivan
Efendimiz s.a.v. bir gün ashabına:
Siz aranızda kimi pehlivan sayarsınız, diye sorar. Sahabiler:
Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi, derler. Efendimiz s.a.v.:
Hayır, gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir, buyurur.
Rasulullah s.a.v. Efendimizin bahsettiği gerçek pehlivanlardan birisi de Hz. Ömer r.a.dır. Hz. Alinin hatırasına benzer bir olay da onun zamanında yaşanmıştır. Bu hak ile bâtılı birbirinden ayıran şecaat kahramanı, kendi hilafeti zamanında içki içen bir adama rastlar. Had cezası verir. Had cezası uygulanırken adam halifeye küfreder. Bunun üzerine Hz. Ömer r.a. adamı salıverir. Adam hayret ederek sorar:
Ey Ömer! Sana küfredince niçin bıraktın?
Büyük sahabi şöyle cevap verir:
Ben seni din gayretiyle cezalandırdım, sana ALLAH için kızdım. Fakat sen bana hakaret ettin. Artık sana vururken kendi adıma vurma ihtimalim de var. Böyle bir davranıştan ALLAH sığınırım.
ALLAH için mi kızıyorum?
Cüneyd-i Bağdadî k.s. şöyle buyurur: Bir kimse ALLAH için sever ya da kızarsa şeytan orada duramaz, kaçar. Zira böyle bir davranış ALLAHın rahmetini celbeder. Öte yandan sevgiler ALLAH için olmazsa, o sevgiye şeytan musallat olur. Bu sevgi ALLAH için sevmenin aksine rahmeti de celbetmez. Üstelik şeytan ve nefsin hileleri ile böyle bir sevginin sonu harama çıkabilir. Kızmak da ALLAH için değil de nefs ve heva için olursa, bu kızmaya da şeytan arkadaşlık eder. Bu durum da rahmeti celbetmez. Böyle bir kızmanın neticesi kalp kırmaya, şiddete, hatta cinayete kadar varabilir.
Aralarında böyle mühim bir fark olduğundan, biz müminlerin sevdiğimiz ve kızdığımız şeyleri en baştan gözden geçirmemiz gerekiyor. Böyle bir düzeltme bize, ailemize hatta bütün topluma büyük hayırlar getirecektir. Mesela aile hayatımıza ciddi zararlar veren ve artık kanıksanmış bir yanlış olan gelin-kaynana çekişmelerinin temelinde Rasulullah s.a.v.in bu örnek ahlâkının eksikliği vardır. Oysa bir gelin, kaynanasına kırıldığında, kendisini hesaba çekmeli ve Ben ALLAH için mi kızıyorum, nefsim için mi? diye düşünmelidir. Bir kaynana gelinine ya da damadına kızdığında kendini aynı muhasebeden geçirmelidir. Neticede eğer ALLAH için kızıyorsa devam etmelidir. Kendisi için kızıyorsa affetmelidir. Çoğu problemin ardında Bana şöyle dedi, imalı bir şekilde baktı, ne demek istedi
gibi incir kabuğunu doldurmayan nefsî öfkeler görülecektir.
Aynı şekilde sokakların sulh ve selameti de Rasul-i Ekrem s.a.v.in bu ahlâkını yaşamamızdan geçer. Günümüzde yan baktı diye çıkan cinayetler, trafikte korna yüzünden çıkan kavgalar ve daha nice durum, birazcık düşününce yapılmayacak hatalardır. Oysa biz müminler bu tür öfkelerin ALLAH için olmadığını görebilmeli ve bu tür davranışlardan kendimizi ve çocuklarımızı muhafaza etmeliyiz.
Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.in şu ikazıyla bitirelim:
ALLAH için sev, ALLAH için buğzet! ALLAH yolunda düşmanlık et, ALLAH yolunda dostluk yap! Çünkü sen ALLAHın dostluğuna ancak bununla ulaşabilirsin. Bir adamın namazı ve orucu çok olsa bile, bu şekilde olmadıkça imanın lezzetini alamaz.
(İbnül-Mübarek, Kitâbüz-Zühd, nr. 353)