ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri

Aşağa gitmek 
4 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPaz Haz. 21 2009, 14:46

FATİHA SURESİ TEFSİRİ

Genel açıklama:

Gayet açık ve net anlamlı yedi ayetten, yani yedi cümlecikten oluşan fatiha suresi hakkında; ünlü tefsircilerimizden İmam-ı Razi 250 sayfa, İbn-i Kesir 114 sayfa, Elmalılı Hamdi Yazır ise 104 sayfa açıklama yapmışlardır. Bu açıklamalarda,

Surenin bir kere mi yoksa iki kere mi ve nerede indiğini,

Surenin başındaki “Besmele”nin ayet olup olmadığı ve “Besmele”nin önemini,

Surenin kıraat (okunuş) farklılıklarını,

Surenin okunuşunda “istiaze”nin gerekip gerekmediğini,

Surenin namaz ile ilişkisini, olursa olmazları ve olmazsa olmazları,

Sureyi okumanın fazilet ve sevaplarını,

Surenin diğer isimlerini,

İsm-i A’zam’ın (Allah’ın en büyük ismi) neler olabileceğini, neler olamayacağını bin bir rivayetle açıklamaya çalışmışlar ve sonuçta Kur’an’ı anlamak ve anlatmak üzere yazılmış olması gereken bu eserlerde, Fatiha suresinin Kur’an ve İslâm’daki gerçek yeri ve esas mesajı yukarıdaki konular arasında kaybolup gitmiştir. Dolayısıyla bu eserler, insanların Kur’an’ı anlamaları açısından âdeta birer engel konumuna gelmişlerdir. Aslında Kur’an’ı anlatmak için yazılmış her kitap Kur’an ile okuyucu arasına konulan birer engeldir. Kur’an’ı anlamak isteyen herkes ilk müslümanlar gibi direkt olarak Kur’an’ı okurlar ve anlarlar. Kur’an için en güzel tefsir Kur’an’dır.


Fatiha suresine verilmiş olan isimler:

Taşıdığı özellikler dikkate alınarak sureye aşağıdaki isimler verilmiştir:

Mushaflar ve namazdaki okuma bu sure ile başladığından, “فاتحة الكتاب Fatihat-ül Kitap” suresi ya da kısaca “الفاتحة Fatiha” suresi (Fatiha, açış, başlayış demektir).

Yedi ayetli olduğundan ve hem Mekke’de hem de Medine’de indiği rivayetlerine dayanarak, “السّبع المثانى es Seb’ul Mesani” suresi.

Başında “الحمد hamd” sözcüğü bulunduğu için, “Hamd” suresi.

Namazda okunurken diğer sureler gibi bölünmediğinden, “الوافية el Vafiye” (Tam olan) sure.

Başka surelerin yerini tuttuğu, ama diğer surelerin bunun yerini tutamadığı gerekçesiyle, “الكافية el Kâfiye” (Yeten) sure.

İslâm inancının temelini oluşturan ilkelerden bahsettiğinden, “الأساس el Esas” (Temel) sure.

Şükür manası içerdiğinden, “الشّكر Şükür” suresi.

İçinde istekler mevcut olduğundan ve “Allah şöyle buyurdu: Beni zikretmesi, benden bir şey istemesine engel olan kimseye, isteyenlere verdiğimin en iyisini veririm” sözde rivayetine (Müslim, Salât 38; Tirmizi, Tefsir 2) uygun düştüğünden, “السّئال es Süâl” (İstek) suresi.

Bir kısmı dua anlamında olduğundan, “الدّعاء Dua” suresi.

En sağlam hadis derlemecisi olduğu kabul edilen Buhari’de bile yer alan ve tam bir mizah örneği olan; okunduğunda yılan-akrep sokması sonucu meydana gelen zehirlenmelere şifa olduğu ve bayılmışlara okunduğunda ayılttığı yolundaki rivayetlere dayanarak, “الشّفاء Şifa” veya “الرّقية Rukye (Nuska)” suresi.

Namaz Fatiha’sız olmadığından ve aşağıda açıklayacağımız Ebu Hüreyre rivayetine dayanarak, “الصّلاة es Salât” (Namaz) suresi.

Kur’an’ın bütünü içinde yer alan iman, amel (kişisel işler), muamelât (toplumsal işler), ahlâk, kıssa (peygamber hikâyeleri), inzar (uyarma) ve tebşir (müjdeleme) gibi konuları öz olarak içerdiğinden, “امّ القرأن Ümm-ül Kur’an” (Kur’an’ın anası) suresi.



Yukarıdaki isimlere ek olarak Fatiha’nın bugünkü işlevi dikkate alındığında bu sureye “Ölü” suresi, “Mezarlık” suresi, “Türbe” suresi gibi isimler vermekte hiçbir sakınca yoktur.(!)

Bize göre yukarıdaki isimler arasında itibar edilecek olanları; “Fatiha”, “Hamd” ve “Ümm-ül Kur’an” isimleridir.


En son mustafa43 tarafından Paz Haz. 21 2009, 15:05 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: 2.Bölüm   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPaz Haz. 21 2009, 14:47

Fatiha suresini anlamak için önerdiğimiz yol:

Biz bu sureyi peygamberimiz gibi, onun arkadaşları gibi, hatta Mekke müşrikleri gibi anlamak için, Kur’an ile anlama yöntemini önermekteyiz. Şöyle ki:

Bilindiği gibi Fatiha suresi Mekke’de ve 5. sırada inmiştir. Yani bu sure indiği sırada, Kur’an ve İslâm adına iman edeceğimiz sadece dört sure (Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir) mevcuttu.

Rabbimiz;

Alak suresinde, peygamberimiz ile muhatap oldu, onu peygamber yaptı ve ona Rabbi adına okumasını emretti,

Kalem ve Müzzemmil surelerinde, onu eğitti ve hizmete hazırladı,

Müddessir suresinde ise, ona üniformasını giydirdi, teçhizatını kuşandırdı ve “KALK. HEMEN UYAR! VE RABBİNİN EN BÜYÜK OLDUĞUNU İLÂN ET!” diyerek göreve çağırdı.

Dikkat edilirse bu dört surede Rabbimiz hep peygamberimizi muhatap almıştır. Peygamberimiz ise bu olanları henüz kimseye söylememiştir.

Fatiha suresi ise, Rabbimizin insanlara ilk beyanıdır, ilk açıklamasıdır. Peygamberimiz de bu mesajı Rabbi adına okuyarak, Rabbinin en büyük olduğunu ilân etmiş ve insanları uyarmıştır.

Biz bu çalışmayı yaparken sadece Kur’an ayetleri ile yetinmeye ve hangisinin doğru hangisinin düzmece olduğunu bilmediğimiz bir çok rivayetten uzak durmaya özen gösterdik. Ancak burada konunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından faydalı olabileceğini düşündüğümüz bir rivayeti, (tevhit açısından da sakıncası olmadığından) tarih belgesi niteliği taşıması nedeniyle sunuyoruz.

Rivayete göre; “Kalk. Hemen uyar! Ve Rabbinin en büyük olduğunu ilân et!” emrini alan peygamberimiz Safa tepesine çıkmış ve “Ya sabahâh! Ya sabahâh!” diye seslenmiştir. (Bu ifade o günkü toplumda, bir nevi “Dikkat! Dikkat! Beni dinleyin!” anlamına gelen bir çeşit anons olup savaş gibi önemli duyurular yapılacağı zaman kullanılırdı.) Bu davete gelenlere; “Ey Abdülmuttalib oğulları! Ey Fihr oğulları! Ey Lüeyy oğulları! Şu dağın arkasında size saldırmak isteyen bir süvari birliği var desem, bana inanır mısınız?” dedikten sonra, onların “Evet!” cevabı ile kendisine duyulan güveni teyit ettirten peygamberimiz, topluma mesajı iletmiştir:

Ey insanlar! “Rahman ve Rahîm ALLAH adına” okuyorum.

“Hamd/övgü, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi Allah’adır.

Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.

Bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola ilet!”

Peygamberimiz Rabbi adına okumuş, Rabbinin en büyük olduğunu ilân etmiş ve insanları uyararak ilk görevini tamamlamıştır.

İşte Fatiha suresinin Kur’an’ımızdaki, dinimizdeki konumu budur. Bu husus bilinmeden, bu noktadan hareket edilmeden Fatiha suresinin anlaşılması mümkün değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: 3.Bölüm   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPaz Haz. 21 2009, 14:53

Ayetlerin meali:

1- Rahman Rahîm ALLAH adına…

2 – 4- Hamd/övgü, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi

Allah’adır.

5- Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.

6, 7- Bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun

dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola ilet!

Ayetlerin tefsiri:


1. Ayet:

Rahman rahîm ALLAH adına…

Hatırlanacak olursa Alak suresinin 1. ayetinde, peygamberimizden okumasının ALLAH adına olması istenmişti. Kişisel hayat bitmişti, artık çalışmalar ALLAH adına olacaktı. Bu işten maddî ve manevî çıkar da söz konusu değildi. Burada şu hususu hatırlamakta yarar vardır: Bütün peygamberler tebliğlerini ve davetlerini ALLAH adına yapmışlardır. Örnek olarak, güneşe tapan Sebe halkını bu sapıklıktan kurtarmak için Süleyman peygamber, kraliçeye yazdığı mektupta “Rahman Rahîm ALLAH adına” hareket ederek isteklerde bulunmuştur (Neml; 30).

2 – 4. Ayetler:

Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi

Allah’adır.

Hamd:

“الحمد Hamd”, bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır. Bir başka ifadeyle “hamd”, isteğe bağlı bir iyiliğe veya onun başlangıç noktası olan bir yardıma karşı, gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Hamd yapılırken nimet sahibi hem övülür, hem yüceltilir, hem de ona şükredilir.

Hamd, şükürden farklıdır. Şükür bir nimet karşılığı yapılır ama hamd bir nimet karşılığı olmadan, bir nimet ve güzellik ulaşmasa da yapılır. Ayrıca şükürün sözle, davranışla ve kalpten yapılabilir olmasına karşılık hamd sadece söz ile yapılır.

Hamd, bir iyiliğin karşılığı olmaktan çok, Yaratıcı’nın sonsuz güç ve kuvvetine, verdiği nimetlerin çokluğuna, O’nun Rabbliğine duyulan hayranlığın övme yoluyla dile getirilmesidir.

Hamd, methetmeye benzese de her methetme hamd sayılmaz. Çünkü methetmede riyakârlık, dalkavukluk şaibesi olabilir. Hamd ise samimiyetle yapılan övgüdür.

Hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz. Teşekkür ise insanlara da yapılabilir. Hamd ve önemi konusunda şu ayetlere bakılabilir: En’âm; 1 , A’raf; 43 , Yunus; 10 , Ta Ha; 130 , Kasas; 70 , Zümer; 74.[/size]


En son mustafa43 tarafından Paz Haz. 21 2009, 15:01 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: 4.Bölüm   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPaz Haz. 21 2009, 14:55

Âlemlerin Rabbi:

er-Rabb:


Kur’an’daki “مولى Mevlâ” kelimesi ile eş anlamlı olan الرّب Rabb, şu özellikleri taşır:



Rabb; emri, kudreti altında bulunan bir şeyin yegâne sahibi ve yöneticisi olup, her şey üzerinde kendi isteği ve ilmine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

Rabb; kendisine itaat edilerek boyun eğilecek, emirlerine uyulup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendidir.

Rabb; her şeyi düzelten, sivrilikleri çıkıntılıkları tesviye eden, yaratılışı tam bir şekilde hâlden hâle geçirerek düzenleyen, arıtıp saflaştırıp olgunlaştıran, ıslah eden, terbiye edendir.

Yukarıda söz edilen üç özellikten de kolayca anlaşılabileceği gibi Rabb kelimesi sadece ve sadece Yüce ALLAH için kullanılabilir. Fakat Arap dilinde izafet terkibi (isim tamlaması) olarak (meselâ, evin sahibi, devenin sahibi gibi), insanlar için de kullanılmıştır.

Özetle Rabb; “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü programlayıp yöneten” demektir.


er-Rahman er-Rahîm:

الرّحمن Rahman ve الرّحيم Rahîm isimleri Allah’ın Esma-i Hüsna’sındandır (en güzel isimlerindendir). Yani Allah’ın en güzel isimlerindendir.

Rahman, Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden ve sıfatlarından biridir. İbranî kökenli olduğu da ileri sürülen Rahman kelimesi; rikkat (sevecenlik), karşılıksız yardım iyilik, bağışlama, acıyıp esirgeme anlamlarına gelen “رحمة rahmet” kelimesinden türetilmiştir. Mübalâğa sigalarından (artı anlam ifade eden yapılar) olduğundan, rahmetin en yüce derecesine sahip olan demektir. Yani rızıkları, ihtiyaçları ve her türlü iyilikleri bağışlama hususunda, rahmetini yarattığı varlıklardan hiç esirgemeyen demektir.

Kur’an’da insanlar için hiç kullanılmayan er-Rahman ismi, elli yedi yerinde ALLAH için geçmektedir. Kur’an’da bu isimle bir sure de vardır: er-Rahman suresi. Bu surede Yüce ALLAH, insanlar, cinler ve hayvanlar için rahmet olarak yarattığı nimetleri saymakta, ins ve cinnin, bunların kıymetlerini bilip nankörlük etmemeleri gerektiğini tekrar tekrar vurgulamaktadır.

Rahîm; çok merhametli, merhamet olunan; “رحمة rahmet, مرحمة merhamet ve رحم ruhm” mastarından ism-i fail ve ism-i mef’ul anlamlı bir sıfattır. Kök anlamı acımak, merhamet etmek ve bağışlamak demektir. Rahîm’in çoğulu “رحماء ruhama”dır. Merhamet, iyilik ve nimet anlamına da gelir. Kur’an’da,114’ü ALLAH bir tanesi de Rasülüllah için (Tevbe 128) olmak üzere 115 kez yer alır. Rahîm sıfatı, Kur’an’da genellikle “çok bağışlayıcı” anlamına gelen “غفور gafur” sıfatı ile birlikte kullanılmıştır. Bu durum, Allah’ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğuna bir delil teşkil eder. Kur’an’ın dört ayetinde de “ارحم الرّاحمين erhamü’r-rahîmin (merhametlilerin en merhametlisi) tamlaması şeklinde kullanılmıştır.

Allah’ın Rahman ve Rahîm sıfatlarının her ikisi de “رحمة rahmet” mastarından türemiş olmakla birlikte, aralarında anlam farklılıkları vardır.

Rahman sıfatı ezel ile, rahîm sıfatı ise daha çok ebet ile ilgilidir. Bu yüzden ALLAH için “dünyanın Rahman’ı, fakat ahiretin Rahîmi’dir” denilmiştir. Çünkü Allah’ın; tüm varlıkları yaratması ve yaşatması, insanlar arasında mümin-kâfir, adil-zalim, çalışkan-tembel ayrımı yapmadan hepsine rızıklarını vermesi, inkârcıların çalışma ve gayretlerin karşılığını dünyada tam olarak görmesi, zulme ve kötülüklere müdahale etmeksizin insanların kendi tercihlerini kullanmalarına fırsat vermesi, hep Rahman sıfatının sonucudur.

Rahîm sıfatının ortaya çıkışı ise daha çok ahirette görülecektir. Kur’an’da pek çok ayette, Allah’ın müminleri Rahîm sıfatı ile bağışlayacağı belirtilmiştir.

Ayette geçen bu ifadeler ile İslâm dışı ALLAH anlayışı ters yüz edilmiş, yıkılmıştır. Şöyle ki: İslâmiyet geldiğinde, yani bu ayetler indiğinde insanlık, çeşitli fikir akımları, vehimler, efsaneler ve felsefî görüşler üzerine oturmuş bir sürü saçma inançları yaşıyordu. İnsanların bir kısmı Aristo’nun “Şüphesiz ALLAH kâinatı yarattı. Bundan sonra bıraktı, ona önem vermedi. Zira ALLAH, daha aşağı olan bu âlemle uğraşmaktan münezzehtir. O ancak kendi zatını düşünür” şeklindeki görüşünü benimsemişlerdi. Başka bir kısmı da Yunan mitolojisindeki Olimpos tanrıları gibi, sürekli kullarına karşı öfkeli, sürekli onların takipçisi ve onlara hileler hazırlayan ve onlardan intikam alan tanrıya inanıyorlar ve bundan kurtulabilmek için aracı, şefaatçi ilâhlar ediniyorlardı. Alt tabaka ise, Dar-ün Nedve (Halk Meclisi) üyelerinin dışında Rabb tanımamıştı.

Sonuç olarak İslâm ile, insanlık, gerçek ilâh ve gerçek Rabbı; Rahman Rahîm Allah’ı tanımış oldu.


Din Günü’nün sahibi:


Bu ifade, Alak, Kalem, Müzzemmil ve Müddessir surelerinde de konu edilen Din Günü’nü yalanlayanlara bir uyarıdır. يوم الدّين Din Günü, “Karşılık Günü” demektir ki “herkesin iyi yada kötü yaptıklarının karşılığını göreceği, bulacağı ahiret günü” kasdedilmektedir. Esas açılımını bizzat Rabbimiz, İnfitar suresinin 15 – 19. Ayetlerinde yapmıştır.

İnzar:

“إنذار İnzar” Adakta bulunma, üzerine borç olmayan bir şeyi herhangi bir münasebetle kendi üzerine borç kılma manasına gelen “نذر nezere” kökünden türemiş bir kavramdır. Kelime anlamı; bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakındırmak, dikkati çekmek, korku verip uyanık kılmak demektir. Sevinç haberi verip müjdelemek anlamına gelen “tebşir”in zıddıdır.

Dinî açıdan inzar; Allah’ın peygamberleri aracılığı ile kullarını uyarması, onları kötü akıbetten sakındırmasıdır.

Âlemlerin Rabbi olması sebebiyle kullarını en iyi tanıyan ve onlara nasıl hitap edilmesi gerektiğini en iyi bilen ALLAH, insanlık tarihi boyunca, hak yoldan saparak şirk ve inkâr bataklığına saplanan kavimleri uyarmaları için peygamberler göndermiş ve bunların uyarılarına kulak asmayanları, Kur’an’da pek çok ayette gördüğümüz gibi kendilerinden sonrakilere ibret olacak şekilde cezalandırmıştır.


5. Ayet:

Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.

Arapça bir sözcük olan “عبادة ibadet”, mastardır. Sözlük anlamı; kulluk yapmak, kölelik etmek, kayıtsız şartsız teslim olmak, itaat etmek ve boyun eğmek demektir.

İnsanların belirli kişilere, güçlere, ideolojilere, otoritelere gösterdikleri mutlak itaat ve tamamen teslimiyet bu kapsamdadır. Bunun örneğini Kur’an, Müminun suresinin 45 – 47. ayetlerde anlatılan Firavun ile İsrail oğulları ilişkisinde vermiştir.

Dinî açıdan ise ibadet; kulun sahibine/yaratanına karşı, sahibi/yaratanı tarafından verilen görevleri kayıtsız şartsız kabullenip yerine getirmesi demektir. Gerçekte de ALLAH bir talimatname (Kur’an) ile kullarına bir takım görevler bildirmiş ve bu görevlerin dünyada, kayıtsız şartsız bir itaat ve teslimiyet içinde yapılmasını istemiştir. Seçtiği peygamber de usta bir öğretmen gibi verilen görevleri önce kendisi uygulamış, sonra diğer kullara göstermiş ve öğretmiştir.

İşte ibadet/kulluk yapmak; yukarıda bahsedilen görevlerin kullar tarafından yerine getirilmesidir. Bir başka ifade ile ibadet; Allah’ın hoşnut ve razı olduğu bütün eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle Allah’a gösterilen saygı ve hürmetin en yüksek derecesinin sergilendiği bir tutumdur.

Ancak, ibadet kelimesi dilimize Türkçe bir karşılık verilmeden aynen alındığı için, geniş halk kesimleri anlamını tam olarak bilmedikleri bu kavramdan, yine anlam ve içeriğini bilmedikleri üç-beş tane davranışı anlar olmuşlardır. Oysa ibadet, “İslâm’ın şartı beştir” gibi belirli davranışlarla sınırlı değildir. Allah’a ibadet etmek; insanın her adımında, her hareketinde, her sözünde, O’nun koyduğu kurallara uymak, O’nun hükümlerini yerine getirmek ve O’nun gösterdiği yoldan yürümek demektir.

Yalnızca O’ndan;

yardım istemek,

korkmak,

başkasını veli edinmemek,

başka koruyucu, kollayıcı kabul etmemek

ve

yalnızca O’na;

dayanmak,

güvenmek,

sığınmak,

Allah’a ibadetin boyutlarını oluşturur.

İbadetin sadece Allah’a yapılacağı ise Kur’an’da tekrar tekrar vurgulanmış, peygamber bile olsa Allah’tan başkasına yapılacak ibadetin şirk olacağı açıkça belirtilmiştir.


En son mustafa43 tarafından Paz Haz. 21 2009, 15:20 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: 5.bölüm   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPaz Haz. 21 2009, 14:57

Şirk:


الشّرك Şirk, sözlükte; mülk ve saltanatta ortaklık demektir. Dinî açıdan ise; Allah’ın yetki ve imtiyazlarından, zatî ve sübutî sıfatlarından, en güzel isim ve sıfatları arasında yer alan sıfat ve tasarruflarından birinin ya da bir kaçının, Allah’tan başka somut ya da soyut herhangi bir şeye yakıştırılması, verilmesi ya da uyarlanmasıdır.

Bu inanç ve eylemde bulunana “مشرك müşrik” denir. Müşrik; ateist/tanrı tanımaz veya sadece tanrı ikidir, üçtür vs. diyen değildir. Müşrikler Allah’a inanırlar ama bu inançla birlikte yedek ve yardımcı bir takım ilâhları da kabul ederler. Şirke af yoktur.


Tevhit:

التّوحيد Tevhidin sözlük anlamı; “birleme” demektir. Dinî açıdan da “Kelime-i Tevhit”de (lâ ilâhe illâllah) ifade bulduğu şekliyle; önce tüm ilâhları reddedip, sonra ilâh olarak sadece Allah’ı kabul etmektir. Pek tabiî ki bu kabul yalnızca bir söz halinde kalmamalı, tüm düşünce ve eylemlerde de kendini göstermelidir.

Kelime-i Tevhit’in yapısına dikkat edilirse, önce tüm ilâhların reddedilmesi gerekmektedir. Bunu yapabilmek için ise, insanın neyi reddedeceğini bilmesi, yani yapay ilâhları ve ilâh yerine konulanları iyi bilmesi gerekir. Ancak bu yapıldıktan sonradır ki, ilâh olarak sadece Allah’ın kabulü yapılacaktır. Allah’ın tek ilâh olarak kabul edilmesi ise Allah’ı tanımadan sadece “kabul ettim” demekle mümkün olmaz. Bunun için Allah’ın zatî, sübutî sıfatlarının ve güzel isimlerinin Kur’an’dan tanınması ve bunlara inanılması lâzımdır.

Aksi takdirde;

sahte ilâhlar belirlenip tanınmazsa, reddedilmesi mümkün olmaz ve

ALLAH gerektiği gibi tanınmazsa, tevhit inancı korunamaz.

Tevhit kelimesi Kur’an’da geçmez. Buna karşılık tevhit inancı çeşitli yönleriyle pek çok ayette dile getirilir. Özellikle Mekke’de inen ayetler, tam olarak kavranması amacıyla tevhit inancı üzerinde yoğunlaşır. Kur’an, tevhit inancını Allah’ın zatı, tekliği, sıfatları, evren ve insanla ilişkileri açılarından çeşitli boyutlarıyla ortaya koyar.


6 ve 7. Ayetler:

Bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun

dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola

ilet!


Hidayet:

Bu kelimenin tüm özelliklerini burada saymak mümkün değildir. Özetlersek hidayet; iyiye, güzele önderlik etmek, hak ve batılı ayırt etmeye yarayan bilgi ve belgeler vermek, peygamber yollamak ve kitap indirmek gibi hayırlı işlerdir. Hemen belirtmek gerekir ki, kötüye yol göstermek hidayet anlamına gelmez.

Hidayet Allah’a aittir. Peygamberler de dahil hiç kimsenin hidayet etmeye yetki ve gücü yoktur. Kur’an’da bunun böyle olduğunu bildiren tam 304 tane ayet vardır.


Sırat-ı müstekim:

Bu tamlama Kur’an ayetleri ışığında değerlendirilirse; “Allah’ın yolu”, “Hak yol”, “Allah’ın kitabı”, “İslâm dini”, “İslâm milleti” anlamları ortaya çıkar. Zaten en güzel tarif de bu surede verilmiştir: “üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yol”

Sırat-ı Müstekım ile ilgili şu ayetlere göz atabilirsiniz: Âl-i Imran suresi ayet 51; En’am suresi ayet 126, 153; Hıcr suresi ayet 41; Nahl suresi ayet 76; Meryem suresi ayet 36; Yasin suresi ayet 61 Ve Zuhruf suresi ayet 64.


Fatiha suresinin cümle yapıları:

Bu surede edebî sanatların bir çoğu mevcuttur. Ebu Hayan, el Bahr-ül Muhit adlı tefsirinde on tane edebî sanatın Fatiha suresinde mükemmel olarak uygulandığını bildirmiştir. Bu sanatlar; Beraat-i istihlâl (güzel başlangıç), İstiğrak lâmı, Hitap şeklini zenginleştirme, Lâm-ı tahsis, Hazf, Kasr, Leff-ü neşr, İltifat, Seci, Var olan bir şeyi yokmuş gibi kabul ederek devamını istemek, sanatlarıdır.

Bu sanatlardan üç tanesi surenin anlaşılması bakımından çok önemli ve dikkat çekicidir:

Hitap şeklini zenginleştirme: Bu sanatta haber cümlesi, cümledeki sözcük anlamından çıkıp dilek kipli cümle halini alır. Surede “Elhamdülillâhi Rabbilâlemin” cümlesi ile, inkâr eden muhataplara inkâr etmezlermiş gibi hitap edilerek, onların inkâr etmeyenler olmaları temenni edilmiştir.

İltifat: Gaipten (üçüncü şahıstan) muhataba (ikinci şahısa), muhataptan gaibe (üçüncü şahıs) ve gaipten mütekellime (birinci sahısa), mütekellimden muhataba geçiş suretiyle yapılır. Surede haber cümlesi “Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi Allah’adır” diye gaibe yönelik başlamışken buradan sonra söz akışı “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” diye muhataba yöneliyor. Bu tarz cümle yapısı Türkçe’de anlam bozukluğuna yol açmasına karşılık Arapça’da edebî sanattır.

Kasr: Özgeleştirmek demektir. Suredeki “İyyake ne’büdü ve iyyake nestein” cümlesinde, mef’ul/tümleç ve fiil arasında takdim tehir yapılmak ( öne almak, arkaya atmak) suretiyle özgeleştirme sanatı yapılmıştır. Bu sanatın uygulanış nedeni, dinleyeni daha bir kabul edecek noktaya getirmesi, dinleyenin tepkisini azaltması, dinleme gücünü tazelemesi ve dinlerken daha çok zevk vermesi gibi hususlardır.

Bu edebî sanatlar gözden kaçırıldığında sure anlaşılmaz, çıkmaza girilir. O zaman da “Medet ya Ebu Hüreyre” denir. O da hemen “Qale Rasülüllah” bile değil, “Qalellah” (ALLAH buyurdu ki) diye bir rivayet ortaya atıverir. Yani Kur’an’da olmayan sözde bir vahy ile imdada yetişir. İşte böyle:

“Yüce ALLAH buyurdu ki: Namaz suresini (Fatiha suresi) benimle kul arasında ikiye ayırdım. Yarısı benim için, yarısı kul içindir. Kulumun dilediği kendisine verilecektir. Kul; ‘elhamdü lillâhi Rabbilâlemin’ dediği zaman ALLAH; ‘kulum bana hamd etti’ der. Kul; ‘er Rahmanirrahîm’ dediği zaman ALLAH; ‘kulum benim şerefimi andı’ der. Kul; ‘maliki yevmiddin’ dediği zaman ALLAH; ‘kulum işimi bana havale etti’ der. Kul; ‘iyyake ne’büdü ve iyyake nesteînü’ dediği zaman ALLAH; ‘bu benimle kulum arasında bir sırdır, kulumun istediği kendisine verilecektir’ der. Kul; ‘ihdinassıratal müstekim’ dediği zaman ALLAH; ‘kulumun dilediği verilecektir’ der.” (Ebu Davud, Salât 132; Tirmizi, Tefsir, Nesai İftitah 23; İbn-i Mace, Edep 52)

Bu rivayetle surenin anlaşıldığı kanaatine varılır, üstelik Fatiha’nın sırları vs. diye de bir çok methiye düzülür.

Ama kimse çıkıp da, Allah’ın bu buyruğunun nerede olduğunu sormaz. Ve de Ebu Hüreyre’nin, Fatiha suresinin inişinden tam yirmi bir sene sonra ortaya çıkmış bir adam olduğunu hiç düşünmez.

Ya da sureyi okur ama suredeki Türkçe kurallara göre “anlam bozukluğu” sayılan söz akışına sesini çıkarmaz, sözde Müslümanlık taslar.

Bu sanatsal anlatımları dikkate alarak sureyi okursak, şu anlam ortaya çıkmaktadır:

“Ey insanlar! Rahman Rahîm ALLAH adına okuyorum, açıklama yapıyorum.

Tüm hamdler/övgüler, âlemlerin Rabbi, rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi Allah’a mahsustur. Sakın O’ndan başkasına hamd etmeyiniz. O’ndan başkasını övmeyiniz!

İbadet yalnızca O’na yapılır ve yardım sadece O’ndan istenir. Sakın O’ndan başkasına ibadet etmeyiniz/ kul olmayınız/ köle olmayınız.

O, bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola iletsin! Çünkü hidayet eden sadece O’dur.”

Bu açıklama, bu şekliyle yapılsa idi, fazlaca tepki doğurabilirdi. Edebî sanatlar marifetiyle mesaj yumuşak bir tarzda iletildi.

Toplum karşısındaki ilk görev peygamberimiz tarafından yerine getirildi. Mesajın sonucunu altıncı sure olan Tebbet suresinde öğreneceğiz.

Fatiha suresinde dikkat edilmesi gereken bir husus da; Kur’an’ın icazıdır, yani kısa ve öz anlatımıdır. Bu kısacık sure, imanıyla, ameliyle ve kıssasıyla tüm Kur’an’ı temsil eder mahiyettedir.


kaynak:http://fatihasuresi.com/
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nur_Sultan
Moderator
Nur_Sultan


Mesaj Sayısı : 3652
Kayıt tarihi : 21/09/08
Yaş : 55

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPtsi Haz. 22 2009, 10:27

O, bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola iletsin! Çünkü hidayet eden sadece O’dur.”Amin..

ALLAH razı olsun kardeş çok faydalı bir paylaşım.eline emeğine sağlık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
bedii
Aktif Üye
Aktif Üye
bedii


Mesaj Sayısı : 231
Kayıt tarihi : 20/04/09

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyPtsi Haz. 22 2009, 14:20

Allah razı olsun çiçek7 Allah razı olsun mustafa abi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri Empty
MesajKonu: Geri: Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri   Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri EmptyC.tesi Haz. 27 2009, 01:01

çiçek7 Allah razı olsun çiçek7
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Fatiha Suresinin Meal ve Tefsiri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kur'an-ı Kerim (Meal) Bilgi Yarışması
» Bu Aşkın Meali Bensem, Tefsiri Sensin
» Kâfirûn Sûresinin 14 Nüktesi
» Camideki Fatiha
» Fatiha'nın Sırları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Kur'an-ı Kerim :: Tefsir ve Meal-
Buraya geçin: