miftah Admin
Mesaj Sayısı : 3360 Kayıt tarihi : 26/07/08
| Konu: Zikr kavramı Çarş. Şub. 27 2013, 15:08 | |
| İçerik: Mubârek el-İnşirâh sûresini çalışırken zikr kavramı üzerine bir tefekkür denemesi...
“Zikr” teriminin ilk anlamı “zihinlerde her an diri tutmak üzere ve de tutarak hatırlamak ve/veya hatırlatmak”tır. İkinci olarak da “bir şeyi veya bir kimseyi zihinlerde her an diri tutulacak şekilde hatırlatan şey”, bir başka deyişle de “bir şeyi veya bir kimseyi zihinlerde her andiri tutulacak şekilde hatırlamaya değer kılan şey” anlamını taşır,dolayısıyla da “itibâr” yani, “saygınlık” boyutunu kazanır.
Hatırlamak için unutmak, en azındanihmâl etmiş olmak gerekir...
İnsan ismininkök anlamlarından birinin de ”n-s-y” vedolayısıyla “nisyân”,yani, “unutma” ile bağlantılıolduğu göz önünde bulundurulacak olursa, mubârek Kur’ân’ın bizi muntazaman “zihinlerimizde her an diri tutmak üzere vede tutarak hatırlama” ya dâvet etmesi kaçınılmazdır.
Ancak mubârek el-Baqara sûresinin 152. âyet-i kerîmesinde dile gelen, deyimyerindeyse “kul ile ALLAH arasındasındaki karşılıklık ilişkisi” kapsamındaki zikr nasıl anlaşılmalıdır?
2 el-Baqara 152: Artık Beni zikredin. Ben de sizi zikredeyim! Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.
Âlemlerin Rabbi ALLAH’ın, celle şânuhu,“unutma”sı ya da “ihmâl etmesi” asla sözkonusuolamayacağına göre, mubârek âyet-i kerîmede geçen “Ben de sizi zikredeyim” ifâdesi nasıl doğru anlaşılmalıdır?
Zikr terimininmubârek el-İnşirâh sûresinin 4.âyet-i kerîmesinde kazandığı/taşıdığı anlam bize bir açılım sağlayabilir:
94 el-İnşirâh 4: Ve yüceltmedik mi sana zikrini - yani, itibârını?
Bu bağlamda ve “Bırakın mubârek Kur’ân konuşsun!” yani,bir başka deyişle “Bırakın mubârek Kur’ân tefsîr etsin!” anlayışımızın ışığındamubârek el-Baqara sûresinin152. âyet-i kerîmesi şöyle anlaşılabilir:
“Artık Beni zikredin - yani, zihninizde her an diri tutarak hatırlayın. Ben de sizi zikredeyim - yani, sizi anayım ve dolayısıyla size itibâr kazandırayım! Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.”
Zikr bağlamında en çarpıcı ifâdelerin en başında hiç kuşku yok ki mubârek el-‘Ankebût sûresinin 45. âyet-ikerîmesinde geçer:
29 el-‘Ankebût 45: Sana o Kitâb’dan vahyedilmiş olan ne varsa tilâvet et ve salâtı ikâme et! Şu kesinbir gerçek ki, salât fahşâdan ve munkerden nehyeder! Ve ALLAH'ın zikri kesinlikle daha büyüktür başka herşeyden! Ve ALLAH amacına en uygun, en güzel yaptığınız ne varsa biliyor.
Mubârek âyet-i kerîmenin tahlîlini yapmaya çalışalım:
Dikkat edilmesi gereken hususlardan ilki hitâbın genel oluşudur: yani, başında, “Ey Peygamber!”, “EyMuhammed!” ya da mubârek Kur’ân’da zaten hiçbir yerde ve hiçbir şekildeyer almayan “Ey Habîbim!”ifâdesi yoktur – muhatâb mubârek Kur’ân’a/vahye îmân etmiş olan kimseler,Mü’min/Mü’mine Müslümanlardır. Merhûm üstâd Râğıb el-Isfahânî’ye göre “tilâvet” terimi “onu, ikisinin arasındakendilerinden olmayan herhangi bir şeyin bulunmayacağı bir ardışıklıkla takibetti, izledi’ anlamına gelen “telâhu” fiiliyle aynı kökü paylaşır.
Bu takib etme, izleme: (a) Bazen ‘bedensel’ olur, (b) Bazen ‘hükme uymak veya hükmü taklîd etmek’ şeklinde olur, (c) Bazen de ‘okuma ve anlamı tedebbür etmek, düşünmek’ şeklinde olur.
Dolayısıyla tilâvet, ‘içlerindeki emir ve nehiylere, teşvik ve korkutmalara ya da böyle olduğu düşünülen şeylere uymak’ şeklinde, ‘ALLAH’ın nâzil olmuş kitaplarını takib etmek, izlemek’demektir. tilâvet,“qıraat” kelimesindendaha özel anlamlıdır; dolayısıyla her tilâvet bir qıraattir ama her qıraat, tilâvet değildir!
Bu açıklamadan hareketle biz de tilâvet terimizi“vahyi ona uyma kararlılığı ve gayretiiçinde oku” şeklinde meâllendirmeyi uygun gördük.
“ALLAH’ınkulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemiolan namazı, ona azamî titizlik ve kararlılık içinde devam etmek sûretiyle diritutmak” şeklinde meâllendirmeyi uygun gördüğümüz salâtın ikamesiyle ilgili olarak “Salâtın İkamesi Bâbında...” adlımakalemize bakınız. Yine merhûm üstâd Râğıb el-Isfahânî’nin terimegetirdiği açıklamalardan hareket ederek, günümüz Türkçesinde yalnızca“cinsellik” bağlamında anlaşılır hâle gelmiş olan (fuhuş, fâhişe) fahşâ terimini“Hakk Dîn’in hiçbir şekilde uygun görmeyeceği, hem had safhada çirkin, hem de had safhada kötü olan tutum vedavranışlar sergilemek, sözler söylemek” şeklinde meâllendirmeyi uygungördük.
“Munker” kavramımubârek Kur’ân’ın en önemli kavramlarından biridir ve merhûm üstâd Râğıb el-Isfahânî’ye göre, “sağlıklı akılların, çirkinliğine ya dafenâlığına hükmedeceği ya da çirkin, fena bulunmasında akılların durup şerîatın,çirkinliğine ya da fenâlığına hükmedeceği her türlü fiil” anlamınıtaşır. Bu açıklamadan hareketle biz de munker kavramını “ALLAH’ın temel yasa, kural ve ölçü olarak bildirdiklerine/şeri’âta ters düşen, dolayısıyla da insan aklıyla çelişen herşey” şeklinde meâllendirmeyi uygun gördük.
Merhûm üstâd Râğıb el-Isfahânî’ye göre: es-sun’u ( الصنع ) “bir fiili güzel,uygun ya da mükemmel bir şekilde yapmak” demektir. Her sun’ bir fi’ildir;ama her fi’il bir sun’değildir. Fi’il hayvanlara ve cansızlara nisbet edilerek kullanılırken sun’ bunlara nisbet edilerek kullanılmaz. Biz de bu açıklamadan hareketle mubârek âyet-i kerîmede geçen “تَصْنَعُونَ” ifâdesini “amacına uygun, en güzel yaptığınız”şeklinde meâllendirmeyi uygun gördük.
Dolayısıyla mubârek el-‘Ankebût sûresinin 45. âyet-ikerîmesi, “satır arası açıklamalar”ınilâvesiyle şöyle okunup anlaşılmalıdır: “Sana oKitâb’dan vahyedilmiş olan ne varsa tilâvet et - yani,vahyi ona uyma kararlılığı ve gayreti içinde oku ve salâtı ikâme et - yani, ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi olan namazı, ona azamî titizlik ve kararlılık içinde devam etmek sûretiyle diri tut! Şu kesin bir gerçek ki, salât - yani, ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyupgeliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemi ve Hak Dîn’in direği olannamaz fahşâdan - yani, Hakk Dîn’in hiçbir şekilde uygun görmeyeceği, hem had safhada çirkin, hem de had safhada kötü olan tutum ve davranışlar sergilemekten, sözler söylemekten ve munkerden - yani,ALLAH’ın temel yasa, kural ve ölçü olarak bildirdiklerine/şeri’âta ters düşen,dolayısıyla da insan aklıyla çelişen herşeyden nehyeder - yani, bu bağlamda: alıkoyar! Ve ALLAH'ın zikri - yani, zihinlerde her an dipdiri tutularak hatırlanması kesinlikledaha büyüktür - yani, bu bağlamda: kıyaslanamayacak kadar önemli ve değerlidir başka her şeyden! Ve ALLAH amacına en uygun, en güzel yaptığınız ne varsa biliyor.”
O hâlde şu suâli sormak gerekir:mubârek âyet-i kerîmenin hükmünce Âlemlerin Rabbi ALLAH’ın, celle şânuhu, zikri,yani, zihinlerde her an dipdiri tutularak hatırlanması, başka herşeyden,kıyaslanamayacak kadar önemli ve değerli, yani, “daha büyük” ise, bu zikr nasıl gerçekleştirilecektir, bir başkadeyişle her Mü’min/Mü’mine Müslüman için aslî olan bu “meleke” nasıl kazanılacaktır?
Cevâbı mubârek TâHâ sûresinin 14. âyet-i kerîmesi veriyor:
20 TaHâ 14: Şu kesin bir gerçek ki, Benim, Ben ALLAH! Benden başka ilâh yok! Artık, yalnız Bana kulluk et ve Benim zikrimiçin - yani, Beni zihninde her an dipdiri tutarakhatırlayabilmek için salâtı ikâme et - yani, ALLAH’ın kulu olma şuurunu koruyup geliştirmenin ALLAH tarafından belirlenmiş yöntemiolan namazı, ona azamî titizlik ve kararlılık içinde devam etmek sûretiyle diri tut!
Bu bağlamda mutlaka gözönüne alınması gereken mubârek âyet-i kerîmeler ise şunlardır:
57 el-Hadîd 16: Zamanı gelmedi mi Hakk Dîn’e îmân etmiş ve Hakk Dîn’e îmânlarının gereğince yaşamayı bir hayat tarzı ve ilkesi hâline getirmiş olanlariçin kalblerinin ALLAH'ı ve o Hakk’tan –yani, İlâhî Hikmet doğrultusunda indirileni zikrederken - yani, zihinlerinde her an diri tutmak üzere hatırlarlarken huşû’ içinde olmalarının – yani, tam bir kulluk şuuru içinde ALLAH ve kelâmı karşısındaki acizliklerini fark etmelerinin? Ve kendilerine onlardan önce Kitâb - yani, vahiy verilmiş olanlar ve zamanın geçmesiyle kalbleri katılaşanlar gibi asla olmasınlar! Ve onlardan çoğu fâsıktır - yani, Hakk Dîn’in emir,kural ve ölçülerini kabûl ettiklerini söyledikleri hâlde bunların bir kısmınıya da tamamını hayatlarına geçirmeyi ihmâl ve/veya göz ardı ettikleri için yoldan çıkıp çok yalan söyleyen, Hakk Dîn’in günah olarak bildirdiklerini açıktan işleyen ve ALLAH’tan hiç utanmayan kimselerdir.
25 el-Furqân 29: Nitekim,o - yani, bu bağlamda: şeytân benio zikirden - yani, bu bağlamda: mubârek Kur’ân’dan ve onu ibret alınacak bir ders olması için zihnimde her andipdiri tutacak şekilde hatırlamaktan saptırdı, hem de o - yani, bubağlamda: mubârek Kur’ân bana geldikten sonra! Ve o şeytân insan için, o kendisinden yardım ve destek umarken, hep onubir yüzüstü bırakan olagelmiştir.
Hacı Münib Engin Noyan AÇIK YOL MEDRESESİ Sohbet Notları (1 Receb 1433/22 Mayıs 2012)
| |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: Zikr kavramı Perş. Şub. 28 2013, 00:58 | |
| | |
|