ALLAH AŞKI İÇİN BİR DAMLA GÖZYAŞI
Bir damla gözyaşı olup gözlerden akmasa bile; belki bir zerre tefekkür olup, yüreklerden akar ümidiyle
Evet ben aşktan söz edeceğim bu yazıda. Ama aşkların en güzelinden, aşkların en büyüğünden, aşkların en anlamlı olanından
Yani; Aşk-ı Hüsnadan
Dinlemek ister misin? O zaman birkaç dakikanı ayır ve aşağıdaki yazıyı oku. Ama sadece gözlerinle değil, yüreğinle de oku. Çünkü bu sadece bir yazı değil, bir Aşk. Ve unutma Aşk gözle değil, yürekle okunur !!!
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::: AŞK-I HÜSNA :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Hidayet
Evet, görünürde tek bir kelime belki ama aslında öyle çok şey ki!... Bu tek kelime; her türlü kötülükte yarışan, işe yaramaz, Rahmandan bihaber, iyilikten bihaber, hatta sevmekten bile bihaber bir avareye bile aşkı öğretiyor. Şu belki de hiçbirimizin hak etmediği halde, En Cömert olanın, cömertliği ile yüreklerimize karşılıksız olarak konuluverilen aşkı ...Yani; Aşk-ı Hüsna yı !!! Ve o avare insan bir anda, yaşamın anlamını, ölümün manasını, hayatın değerlerini, her iyiliğin bir hayır ve her hayrın bir sevap olduğunu öğrenip,hayırda yarışanlardan, yani o yüce zikirde bahsedilen insanlardan biri oluveriyor bu aşkla.
Yaşamı baştan sona değiştiren ve belki de, yaşanılanları ve yaşanacakları tümüyle doğrudan etkileyecek olan tek şey bu aşk.
Evet..Günahkarlığının farkında bile olamayan aciz herhangi bir İNSAN olmaktan,
Cennette onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: Hidayetiyle bizleri bu nimete kavuşturan ALLAHa hamd olsun! ALLAH bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik
.. Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız. diye seslenilir. (Araf Suresi-43)
ayetine muhatap olarak, cennetine girebilme ümidine sahip olabilen,
.kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, ALLAHtan başka dost bulamazsın.Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz.Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini arttırırız. (İsra Suresi-17)
ayetini okuduğu anda, bahsedilen cehennem azabının korkusundan ve bu gazaptan korunabileceği hidayeti kendisine bahşeden Rabbine duyduğu şükraniyet duygusunun yoğunluğuyla, GÖZYAŞLARI nı tutamayan bir KUL olma bahtiyarlığına
Fark ettiniz mi? Ne kadar da şanslıyız
Evet, belki cennetine giremedik henüz ama ümidimiz var. Evet, cehennemden azad olunmadık belki ama Rabbimin bizleri teselli edici bir sürü ayeti, Resüllullah(a.s.)ın da, kurtuluşumuz için önerdiği bir sürü tavsiyesi var. Ve en önemlisi, Rabbimizin bizlere bahşettiği İMAN var yüreklerimizde.
Daha ne isteriz ki şanslı olabilmek için;
La ilahe illallah deyip de, kalbinde bir zerre ağırlığınca İMAN bulunan kimse cehennemden çıkacaktır. hadisindeki müjdeyi duyduktan sonra ?!!
Evet, En Büyüğe kul olma şerefine nail olan şanslı insan,
eğer sen de,
kendisine verilen en büyük nimeti İMAN bilip, şükrünü eda etmekte, dünyada hiçbir şeyin hiçbir şey karşısında kalmadığı kadar aciz kaldığını düşünenlerden;
eğer sen de,
kendisine: < Hayatının sonuna kadar ALLAH zikrini bir kez olsun edemeden ölecek insanlardan ne farkın vardı da sana iman nasip edildi? Ya da bırak yaratıcısını, Onun en sevdiği kulunu, Resulünü tanıyamadan, bilemeden son nefesini verecek insanlardan ne farkın vardı da sana, bu insanların tanımaktan bile aciz bırakıldığı sevgilinin sözünden çıkmaman nasip edildi?> sorularını sorduğunda, o en güzel mahcubiyet duyguları içinde, gözyaşlarını sadece Onun rızası için dökmek luftedilen kullardan;
eğer sen de,
karşılıksız olarak verilen bu nimetin değerinin, anlayamayacağı kadar büyük olduğunu fark edip,Ne yaptın da bu nimeti hak ettin? sorusunu kendisine sorduğunda, cevap vermekten ne kadar uzak olduğunu idrak edip, ellerinden, utanç içinde gözyaşı dökmekten başka bir şey gelmeyenlerden;
eğer sen de, Rabbinin sınırlarını aşmaması gerektiği kendisine öğretildiği halde günah işlediğinde bile, karşısında Onu, Rabbini yine, El-Gaffar ve El-Gafur isimleriyle gördüğünde, utanmak kelimesinin yanında hiç kaldığı bir hicab duygusunu, vücudunun her hücresinde, en üst seviyede hissedebilenlerden;
eğer sen de,
işlemediği amelleri aklına geldikçe, hala lutfedilen Hidayet nimetine layık olamadığını idrak eden ve bu aklına geldikçe, hıçkırıklara boğulabilenlerden;
eğer sen de,
en büyük nimete, Müslüman olma nimetine sahip olduğunu geç anlayıp, daha öncesinde bir sürü günah işlediğini fark edip dünyadaki en büyük pişmanlığı yaşadıkları anda, işlediği tüm günahlara rağmen, Rabblerinin, kendilerine tevbe kapısını her zaman açık tuttuğunu bildirdiği ayetlerini okuduklarında,o küçücük yüreklerine, yeryüzündeki tüm aşklardan daha büyük ve güzel olan aşkı, ALLAH aşkını sığdırabilenlerden;
eğer sen de,
o alnı secdeye vardığı halde, ALLAHa en yakın olduğunu ve Onun önünde eğilmenin en büyük şeref olduğunu düşünerek, kendini yücelmiş hissedenlerden;
eğer sen de,
Lütfun da hoş, kahrın da
düsturunu kendine siper edinerek daima mesud olmayı başarabilen bahtiyarlardan;
eğer sen de,
İşittik ve itaat ettik. ayetini rehber kılıp, duyduğu her emirde, başka hiçbir şey düşünmeden bu zikri edebilenlerden;
eğer sen de;
Ey Rabbimiz,affına sığındık.Dönüş sanadır. ayetindeki dönüşü en güzel şekilde yapmak için çalışan, has niyetlilerden;
eğer sen de,
bu zamanda, sadece inancından dolayı, hiç sevilmeyen, hor görülen ve hiç haketmediği pek çok çirkin sıfatla anıldığı halde, bu nimete sevinebilen müslümanlardan;
eğer sen de,
Rabbini en güzel vekil bilip, El-Vekil ismini zikredip, bu zamanda insanların çoğunun bilmediği bir kelimeyi: Tevekkülü, sığınak bilenlerden;
eğer sen de,
yapılacak her türlü zulme, işkenceye ve elinden alınacak her türlü özgürlüğüne rağmen, kendini şanslı görebilecek olanlardan;
eğer sen de,
yaratıcısının; verdiği tüm güzel nimetlerine karşı, günah işleyerek, Ona karşı büyük bir saygısızlık eden kulunun cezasını hemen vermeyip kendisine mühlet veren, manasına gelen El-Halim ismini öğrendiğinde, Sana gereğince hamd etmekten acizim ALLAHım! Sen Yüceler Yücesisin! diyebilenlerden;
eğer sen de,
işlediği günah yükünün ağırlığı altında,ümidini yitirmek üzereyken,
..ALLAHın rahmet deryasındaki bunca genişliği kafirler bilseydi, cennetten ümidlerini kesmezlerdi. Hadis-i şerifini okuyup, Rabbinin kafirler için göstermiş olduğu bu rahmeti gördükten sonra, ALLAHım senin sonsuz rahmetinden sual olunmaz, Sen merhametliler merhametlisisin, Sana sonsuz hamd-ü senalar olsun. diyebilenlerden;
eğer sen de,
tevbe etmesi için pek çok gecenin, Rabbi tarafından mübarek diye adlandırılarak kendisine lutfedildiğini ve affa bahane ararcasına, tek bir damla gözyaşının bile bağışlanmaya vesile kılındığını öğrendiğinde, dilleri sustuğu halde, gözleri ve yürekleri ile Rabbim BENİ AFFET!! AFFET BENİ!! diye nida edebilen nadir insanlardan olmak lutfedilenlerden biri isen;
NE MUTLU SANA!!! NE MUTLU YÜREĞİNE Kİ : Yüreğinde En Güzeli taşıyabiliyorsan, en güzel yürek senin demektir
ALLAH AŞKI
Alıntı
ALLAH Aşkı En Asil Ahlaka Vesile Olur
ALLAHı aşkla sevmek demek; insanın kalbindeki ALLAH sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstüne geçmesi, en güçlü, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde kalpte hissedilmesidir.
ALLAH aşkı nasıl artar?
ALLAH aşkı müminlerde nasıl tecelli eder?
De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan ALLAHındır. (Enam Suresi 162) ayetinde haber verildiği gibi ALLAHı aşkla sevmek, insanın tüm hayatını ALLAHın rızası ve hoşnutluğu üzerine kurmasına dayanır. ALLAH sevgisi, dünyada hiçbir sevgiyle kıyaslanmayacak derecede yoğun bir sevgidir.
ALLAH, Kuranda, Hiç şüphesiz ALLAH, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar ALLAH yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevratta, İncilde ve Kuranda Onun üzerine gerçek olan bir vaaddir. ALLAHtan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 111) ayetinde haber verdiği gibi, müminlerin yaptıklarının karşılığını mutlaka verecektir.
Bu karşılık; Rabbimizin rızası, sevgisi ve lütfederse cennetidir. Fakat bir müminin ALLAHa olan aşkı, hiçbir zaman karşılığa dayalı değildir. Mümin ALLAHı karşılıksız olarak sever. Çünkü yaptıklarının karşılığını beklemek üzerine kurulu olan bir sevgiye gerçek aşk denemez. ALLAH aşkı hiçbir maddi karşılığı olmayan çok saf, temiz ve asil bir duygudur. Bu asil duygu, sadece Yüce Rabbimiz olan ALLAHın rızası için ALLAHı sevmek üzerine kuruludur.
Zorluk ve Çile Karşısında Gösterilen Güzel Ahlak
ALLAH Aşkının Bir Tecellisidir
Müminin ALLAH aşkının ispatı, dünyada imtihan olarak yaratılan zorlukları sevinçle karşılamasıdır. Müslüman daima çetin ortamlardan, zorluklardan yılmayacak tam aksine onları rahmet olarak görecek bir ruh yapısına sahip olursa bu gerçek bir aşkın alameti olur. Çünkü Yüce ALLAHın yarattığı imtihanın bir gereği olarak Müslümanlar en zor koşullarla ve en çetin zamanlarla denenirler. Örneğin Hz. Yusuf (a.s.) çocuk yaşta kuyuya atılmış, daha sonra vezirin eşinin iftirası ile uzun yıllar zindanda kalmıştır. Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış, tüm peygamberler (peygamberlerimizi tenzih ederiz) delilikle veya büyücülükle suçlanmışlar, ölümle tehdit edilmişlerdir. Fakat ALLAH, ne zorluk meydana getirirse getirsin müminler, ALLAHa olan aşklarında kararlılık göstermişlerdir. Ona olan aşklarını en güzel şekliyle ifade etmişler ve her koşulda Rabbimizin kendileri için yarattıklarını bir güzellik ve hayır olarak görmüşlerdir.
Samimi bir Müslüman, zorluk ve çile gerektiren ortamları, Yüce ALLAHın özel olarak yarattığını bilir. Hz. Yusuf (a.s.)ın kuyuda yaşadıkları, Hz. Musa (a.s.)ın firavunla mücadelesi, Hz. İbrahim (a.s.)ın ateşe atılması, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in mağarada müşriklerden gizlenmesi gibi zorluklar aslında ALLAHın kader ilminin birer tecellisidir.
Burada verilen birkaç örnekte olduğu gibi ALLAHın insanların kaderlerinde yarattığı her detay müminlerin, tehlikeli ve zor hareketlere karşı sabırlarının denendiği ortamlardır. Müminler her türlü zorluk ve çile ortamında sabırlı olur ve Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum. Her ne olursa olsun Sana olan aşkımdan, sevgimden ve muhabbetimden asla vazgeçmem. Ne kadar zorluk olursa olsun yine vazgeçmem. Daha da şiddetli sıkıntı olsa yine bırakmam. Canımı alsalar, malımı alsalar yine vazgeçmem diyebiliyorsa bu müminin samimi sevgisinin ve Yüce ALLAHa duyduğu derin aşkın gücünün tecellilerinden biridir. Ama asıl olan; zorluk zamanında, yani kişinin nefsiyle mücadele ettiği anlarda bu duasına uygun bir ruh hali ve akıl yapısı göstermesidir.
ALLAHı Aşkla, Coşkuyla Sevmek İnsana Neşe ve Huzur Verir
Samimi bir Müslümanın özelliği ALLAHı deli aşık ruhuyla sevmesidir. Mümin, her sabah coşkuyla kalktığında hemen aşkla sevdiği Rabbimizi aklına getirir. Bu sevginin neşesi ve sevinciyle güne başlar. Bu aşk onda bayram neşesi ve sevinci meydana getirir. Çünkü sonsuz bir aklın sonsuz bir gücün, sonsuz bir merhametin kontrolü ve koruması altında olduğunu ve ALLAHın kulu olduğunu hatırlar. Bu, çok rahatlatan, sevinç veren bir lütuftur. Ayrıca ALLAH kullarına sürekli nimetler verir. Müminin bu nimetleri her yerde görmesi Rabbimize olan aşkını ve imanının coşkusunu arttırır. Ayrıca ALLAH müminlere bir lütuf ve ikram olarak sonsuz cennet hayatını da müjdelemiştir. Bu lütfun sevinci de inananların yüreklerini kaplar ve sevgilerinin artmasına vesile olur.
Cenneti güzelleştiren de müminin ALLAHa olan aşkı ve tutkusudur. Cennetin o muhteşem görüntüsü, ihtişamı, güzel insanlar, giysiler ve evler ALLAH aşkı ile güzelleşir. Cennette de insanı mutlu eden, huzur ve coşku veren, ALLAHın kendisinden razı olması, ALLAHın yani asıl sevdiğinin sevgisini kazanmış olmanın getirdiği mutluluktur.
ALLAH Aşkı, Her An, Her Saniye Yaşanan ve Onun Tecellilerine de Yönelen Derin Bir Sevgidir
Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi müminin aşkla ALLAHa yönelmesi ve Onun tecellilerini de bu aşkla sevmesinin temelinde göklerde ve yerde olanların tümünün ALLAHın birer nimeti olduğunu unutmaması vardır. Müminin insan, çocuk, hayvan ve çiçek sevgisinin çok şiddetli olmasının nedeni budur. Bu nedenle baktığı herşeyde ALLAHı görür. ALLAH rızası için sevdiğinden, baktığı herşeye aşık olmaktan kendini alamaz. Bu aşk, ALLAH aşkından kaynaklanan doğal bir ruh halidir ve tutkulu imanla, akılla, derinlikle, fedakarlıkla ve çok yüksek ahlakla kazanılır.
Bu bilinçle hareket eden bir kişi gördüğü her güzellik karşısında ALLAHı tesbih eder. ALLAH rızası için muhabbet, sevgi duyar. Müminin sahip olduğu bu üstün ahlaka Kuranda şöyle bir örnek verilmektedir:
Biz Davuda Süleymanı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima ALLAHa) yönelip-dönen biriydi. Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim. Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. Onları bana geri getirin (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 30-33)
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere müminlerin tüm varlıklara yönelik sevgilerinin kaynağında, ALLAH aşkı ve ALLAHı zikretme amacı bulunur. Hz. Süleyman (a.s.) örneğinde olduğu gibi ALLAHın tecellilerinden alınan derin zevki ancak ALLAHı aşkla seven müminler anlar.
ALLAH Aşkı Ahlak Güzelliğini Arttırır
ALLAHa deli aşık olan bir mümin ALLAHı gücendirmekten, Onun rızasından mahrum kalmaktan korkar. Bu nedenle ALLAHa olan aşkını ifade edebilmek için ALLAHın emirlerine titiz olur, Onu çok sever ve saygılı olur. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve koruyucu olur, nefsine düşkün, çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz. Tam aksine affedici olur. Çünkü af ve merhamet, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, fedakarlık, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep ALLAH aşkı vardır.
Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da ALLAH aşkına dayanır. İmanın gücü, coşkusu, Yüce ALLAHın tecellilerine olan şefkat yani gerçek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı ALLAH aşkıdır. Bu aşk, insan ruhunda tarifi mümkün olmayan çok şiddetli bir haz oluşturur ve bu, kişinin iman ve akıl gücüyle orantılı olarak artar. Yüce ALLAHın mümin kullarına bu duyguyu yaşatması çok büyük bir nimettir. ALLAH, iman edenlerin gerçek dostunun ve yardımcısının ancak Kendisi olduğunu Kuranda şöyle bildirmektedir:
... Bilmez misin ki ALLAH, gerçekten her şeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü ALLAHındır. Sizin ALLAHtan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)
ilmiarastirma.net