mustafa43 Admin
Mesaj Sayısı : 12855 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Hasan Dağı... Ptsi Ekim 29 2012, 19:38 | |
| Aksaray Hasan Dağı...
Hasan Dağı’na adını veren Hasan Dede eski zamanlarda bu dağ üzerinde yaşamış ve çevrede saygınlık kazanmış bir kişi olarak biliniyor. Bazıları Hasan Dede’nin Danişmentoğullarının komutanlarından biri olduğunu ve Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan ile birlikte çeşitli savaşlara katıldığını belirtiyorlar. Bazıları ise Hasan Dede’yi bir evliya olarak görüyorlar.
Bölgede Hasan Dede ile ilgili olarak anlatılan bir de efsane var. Bu efsaneye göre Hasan Dede, dağın üzerinde tek başına yaşayan bilge bir kişidir. Aksaray’dan Ali Baba adlı bir derviş ile yakın arkadaşlığı vardır. Ali Baba Aksaray’da bir hamamda çalışmaktadır. Bir gün Ali Baba Hasan Dede’yi ziyarete gider. Mendilinin içinde bir avuç kor vardır. Sohbetleri süresince kor için için yanar ancak mendile bir şey olmaz. Aradan zaman geçer bu sefer Hasan Dede, Ali Baba’yı ziyaret etmek üzere Aksaray’a gider. Mendilinin içinde Hasan Dağı’ndan aldığı bir avuç kar vardır. Ali Baba ile hamamda uzun uzun konuşurlar bu süre içinde mendildeki kar hiç erimeden öylece kalır. Bir ara Hasan Dede’nin gözü hamamdan çıkan kadınlara takılır. O andan itibaren mendildeki kar erimeye başlar.
Bunun üzerine Ali Baba Hasan Dede’ye bakar ve şöyle der; “Hasan Dede, dağ başında ermişlik hüner değildir. Asıl hüner güzel kadınlar arasında ermiş kalabilmektir.”
Ali Baba’nın bu sözleri sonradan yörede halk arasında bir özdeyiş gibi uygun durumlarda kullanılır. Hasan Dede ölümünden sonra mezarının bu dağın zirvesine yapılmasını vasiyet eder. Ölümünden sonra vasiyeti üzerine mezarı dağın zirvesine yapılır. Bu dağ o günden itibaren Hasan Dağı adı ile anılmaya başlar. Bugün Hasan Dağı’nın zirvesine çıkanlar, zirvedeki krater çukurunun batı sırtı üzerinde Hasan Dede’nin taşlarla çevrilmiş mezarını görebilirler. Bu mezarın yanında birkaç mezar daha vardır. Ancak diğer mezarların kimlere ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
AKSARAY
Bu da Başka Bir Rivayet:
Hasan Dağı Efsanesi, Hasan Dede
Hasan Dede, Neyleyim Hasan Dağı’nı; Mendilin Akıttıktan Kelli Karın Suyunu! Hasan Dağı… Ah Hasan Dağı… Eşsizsin, teksin de neyleyim; bakışlarım kirlenmeden önceydi o. Rüzgarın, pamuk ellerde sallanan yelpazeydi; toprağın, kardelenlerde mis gibi kokan çiçek; yıldızların, düğün eviydi gökyüzünde çıra çıra” Tüm güzelliklerin göz alabildiğine uzanırdı önümde, yanımda, üstümde. Neyleyim… Gözlerim takılıp kalmadı mı hamamın haspalarına Neyleyim tuzla buza döndükten sonra dervişliğim! Bir Mendil Kor Kendimce hesap yapıp karanlıkta yola koyulmuştum: Su başında sabah namazına durup Harlıdere’ye tezden inerim. Aksaray’a da gün batmadan varırım inşALLAH. Ali Baba’ya uğrar, temizlenir; gecelerim. Ertesi sabah da alacaklarımı yüklenip… Ali Baba, Aksaray’da hamamda çalışır. Dervişin asilidir. Yüreği pîr ü paktır. Adımı duymuş. Bir gün yola düşüp gelmişti Hasan Dağı’na; “Kimdir bu Hasan Dede, benden yitik midir Hak yolunda ?” diyerek. Dervişin hası olduğunu göstermek için de hamamın külhanından yüklenip bir mendil köz getirmişti. Külü üflenmişinden hem… Misafirim olmuştu.
Sohbetimiz esnasında, Hasan Dağı’nın karlı buzlu havasında, mendilinin közüyle, ısınmıştık: “Ol” emrinden aşağı, dört tabiat, dört unsur Bezmi Elest kardeşiyiz…
“Destur!” Toplayıp mendilini közü, koruyla, dönüp gitmişti şafağın kızılında. Konuşacak kimsem, danışacak dostum, can kardeşim olmuştu. Zorlu da bir rakipti üstelik. Rakipti, çünkü Hak yoluna adamışsan kendini, en önde koşmak istersin “Dost”una. Bir Mendil Kar Çok sıcak bir gündü. Yaz güneşi, fırın ateşi gibiydi tepemizde, Nahita yanıyordu adeta, çöl ateşinde. Hasan Dağı’nın zirvesinde, yazın bile, birkaç avuç da olsa kar buz eksik olmaz. Karla doldurup mendilimi çıkmıştım yola. Vakitlice vardım yanına Ali Baba’nın. Hamamın yakıcı sıcağında, epeyce makbule geçmişti kar dolu mendil.
Sohbete dalmıştık yine: Üçler, yediler, kırklar… Vahdeti vücut, a’yanı sabite, aşk, varlık ve tecellî… Ebu Haşim, Zünnûn, Hallacı Mansur … “Hadi bana eyvallah!”Toplayıp mendilimi… Gideydim, gidebileydim, hamamın diğer yanından çıkan hanımlara bakmadan! Hasan Dede, Neyleyim Hasan Dağı’nı; Mendilin Akıttıktan Kelli Karın Suyunu! Yendin Beni Ali Baba Üzgündün, sohbet arkadaşının yüreğine ateş düşmüştü. Üzgündün, tövbesi ölene dek sürecekti dostunun, bunu biliyordun; ama yine de söyledin söylemen gerekeni: “Hasan Dede, Hasan Dede, Duy, ne diyor Ali Baba: Hasan Dağı’nın başında, Ermişlik hüner midir, Kurt, kuşun arasında? Bak, asıl hüner burada: Sınav, şehir meydanında, Hoş kadınlar arasında; Derviş kalmak pek de güçtür, Aksaray Hamamı’nda.” Yana yakıla döndüm. Hasan Dağı, öfkeliydi: Rüzgarı kaç kez yere vurdu beni. Kara bir bulut kapladı zirvesini, iri taneli yağmurları dinmedi, gözyaşlarıyla sabahladığım geceler, tövbeyle secdelere kapandığım günler boyunca. Mezarım Bekliyor Hasan Dağı'nı Hasan Dağı’nın Hasan Dede’siydim. ALLAH bağışlamış mıdır ya da bağışlar mı suçumu, bilemem. Dilimde dualarım, seccademde tövbelerim asılı durur.
Geleceği görürüm hayallerimde: Birileri mezarımın başına gelir, Rabbime dua ederler. Yakarmalarını dinlerim. Benim de dualarım onlarladır.
Selam Sevgi ve Dua ile... | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: Hasan Dağı... Salı Ekim 30 2012, 01:48 | |
| | |
|