ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak... Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
miftah
Admin
Admin
miftah


Mesaj Sayısı : 3360
Kayıt tarihi : 26/07/08

Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak... Empty
MesajKonu: Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak...   Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak... EmptySalı Ağus. 07 2012, 16:40


Bir soru soruldu ALLAH'ın takdiri ile ilgili... Soruyu aşağıda yazının arasında yazacağım. Siz soruyla şartlanmadan doğrudan cevabı okumaya başlayın lütfen.Okuyan herkesin beynine ve hafızasına nakşedip adeta kazıması gereken çok önemli bir olayı anlatacağım, kendi hayatımdan bir örnek... Ağır bir yazı olacak ve ne kadar anlayabileceksiniz bilmiyorum. Ama sora sora geldiniz bu cevaba... Umarım hazmedersiniz.




Çoğu kişinin sükûtu kaçınılamaz bir hayal âleminde yaşadığını görüyorum ne yazık ki... Her biriniz zannediyorsunuz ki bütün mesele hani o yıllardır anlattığımız hakikati, yani evrensel tek yapıyı görebilmektir. Nedir O? Vechullah'ın sahnelendiği tek yapıyı, yani Ruh-u Azam'ı görebilmek. Bazı mutasavvıflar O'na ayna derler. ALLAH ismi aynası... Tüm isimler ALLAH ismi başlığı altında olduğu için, isimler aynası değil de O isimlerin tümüne bir başlık atma babında ALLAH ismi aynası denir.







Yolun yolcuları sanıyor ki perdem kalkıp bu aynada Vechullah'ı görmeye başlayınca tüm sorunlar bitecek ve ben artık kâmil bir insan olacağım. Ben de bu düşünceye mütebessim bir yüz ifadesiyle ve bazen de hüzünle bakıyorum. Çünkü işin bu noktası yolun sonu değil başıdır. Eğer O aynayı görmüyorsanız, yola çıktığınız kabul etmeyin kendinizi... Daha kemalat okulunun anaokulunu bile bitirmemişsiniz demektir. Bırakın cenneti, cehennemin ne olduğunu dahi bilmiyorsunuz demektir. Çünkü asıl o noktanın idrakinden sonra cehenneme gireceksiniz. Şu anda yüzünüzde oluşan şaşkın ifadeyi görür gibiyim adeta... "Ne yaptın sen Ayşegül?! Vechullah'ı gören nasıl cennete girmez? Vechullah'ı görmek cennette girmek değil midir?"







Hayır değildir. Bilakis, o ilk görüş, cehenneme girmenin ta kendisidir. Yazılarımda ara sıra bir cümle ile bu gerçeği yazdım durdum ama kimse aldırmadı. Dedim ki mesele O'nu görmek değil, gördüğünden razı olabilmektir. Cennete O'nu gördüğünüzde değil, gördüğünüzden razı olabildiğinizde girersiniz. Yazdım mı yazmadım mı bunu? Yazdım, eskiden beri beni okuyanlar çok iyi hatırlar ki pek çok kere yazdım hem de...




Kim bilir kaç kez ve kaç kişi gelip bana şu soruyu sordu: "ALLAH neden Afrika'daki insanların aç kalmasına izin veriyor. Neden çocuk cinayetlerine veya caniliğe izin veriyor? Dünya üzerinde her gün bir başka haksızlık ve zülüm olurken neden bunlara müsaade ediyor?" (Bugün sorulan soru da buydu)




Bunları sormadınız mı? Ee, demek ki asıl failin ALLAH olduğunu gayet iyi biliyorsunuz ve görüyorsunuz ki gelip bana bu soruyu soruyordunuz ve hala soruyorsunuz. Size bir şey diyeyim mi? Görüp durduğunuzu görmezden gelerek kendinizi kandırmayı seçiyorsunuz ve her gün oynadığınız "sen ben o" oyununa dönüyorsunuz. Çünkü açıkça gördüğünüzü hazmedemiyorsunuz ve kolayı seçip hayalinize geri dönüyorsunuz. Eğer o hayali seçmeseniz gördüğünüzü hazmedemediğiniz ve razı olamadığınız için cehenneme girersiniz. O sebeple bucak bucak kaçıyorsunuz ondan... Yoksa Vechullah'ı ve asıl failin ALLAH olduğunu görmek hiç zor değil, hiç hem de... Sizin kabul edemediğiniz, tüm bu olan biteni inandığınız varlığın takdir ettiğini ve sahnelenen oyundaki figüranların arkasında ALLAH olduğu gerçeğini kabul edememek... Yalan mı? Hadi yalan deyin!




Ne yapıyorsunuz bu durumda biliyor musunuz? Yazayım..."Ya ben buna kafa yormayayım, yoksa imanım da gidecek elimden. Ben önceki inancıma geri dönüp evcilik oynamaya devam edeyim. ALLAH'ı hakiki fail olmaktan çıkarıp kafamda hayal ettiğim bir tanrı yapayım. İnandığım ve iyi ahlaklı olduğum sürece beni cennete koyacak bir tanrı. O'na bu kadar rol vermem yeter. Bundan ötesini düşünmek ve görmek canımı sıkar ve mevcut inancımı da kaybederim. En güzeli bu noktada durmak... Sen ben o var, ben sana iyilik ettim, sen bana kötülük ettin, o bana yardım etti vs. gibi illüzyonlar içinde paşa paşa yaşamak... İşte beni buna inanmak rahatlatır ancak!"




İşte her gün yaptığınız bu ne yazık ki... Bunu her gün yapıyorsunuz, her an... Oysa iç sesiniz gerçeği söyleyip duruyor ama siz kulaklarınızı tıkayıp oyuna devam ediyorsunuz. Ne zamana kadar? ALLAH sizi o oyuna dönemeyecek kadar zorlayıp cebren o sahneye bakmak zorunda bırakana dek... Kendinizi kandırmanıza müsaade etmeyene dek… Kafanızı çevirmek istedikçe çenenizden tutup sizi o sahneye bakmaya zorlayana dek. Kaçacak hiç bir yeriniz kalmayana dek...




Bunu da emin olun çok canınızı yakarak yapar. Kafanızı çevirdiğiniz o hayal âlemini de cehenneme çevirir ve artık baktığınız her yerde mecburen O'nu görür olursunuz. Hayal kurmanıza ve kendinizi kandırmanıza dahi izin vermez. İşte sizin dönüm noktanız orasıdır, cehenneme girişiniz de asıl o noktada olur. Sanıyor musunuz ki şimdi yaşadığınız sıkıntılar sıkıntıdır. Bana göre değil... İşte bu dediğimi yaşadığınız gün girersiniz cehenneme asıl, hem de taa dibine... Orada öyle bir yanarsınız ve öyle bir çaresiz kalırsınız ki, önünüzde iki seçenek kalır. Ya gördüğünüzden razı olursunuz ya da olamaz ebediyen cehennemde yanar durursunuz. Belki bu esnada şeytanın eline düşer ve imanınızı dahi kaybedersiniz. Bin perişan bir hale düşersiniz. Ancak ALLAH hidayet ederse oradan çıkabilirsiniz. Sadece iman ve aşkla... Ne akıl orada işinize yarar ne de bilgi... Hiç bir şey işinize yaramaz. Bir tek avuntu bile bırakmaz size...Hani teslimiyet teslimiyet diyoruz ya... Sanıyor musunuz ki dünyada yaşarken böyle bir şey mümkündür? Asıl teslimiyet, öldüğünüz gün gerçekleşir. Bakın ölünün haline de görün. Bedeni musalla taşında öylece çaresiz yatıyor. Bilinci de diğer boyutta aynı çaresizlikte... Kim olursanız olun, isterseniz allame-i cihan olun, bu çaresizliği günün birinde yaşayacaksınız. Ölümü yaşamayan var mı? Ve hangi teslimiyet noktasını idrak ederseniz edin, dünyada yaşarken tam teslimiyet söz konusu olamaz, boşuna hayal kurmayın! Hala yeryüzünde iki ayağınız üzerinde geziniyorsanız, az ya da çok bir gücünüz ve çareniz var demektir. Her ne kadar büyük bir illüzyon halinde yaşıyor olsanız da... Benliğiniz ölsün ya da ölmesin. Başına gökten uçak düştüğünü görüp de kenara kaçmayan bir tek adam getirin bana. Bu kişi peygamber dahi olsa, o uçak gökten düşerken kenara kaçar. Ama musalla taşındaki ölü kaçamaz. İsterse de bunu yapamaz. Hatta artık bir beyni olmadığı için ve dolayısıyla aklını da kullanamadığı için o uçak gelip başına düşer ve o dünyadaki gibi kaçmayı dahi akıl edemez, ama korkusunu ve dehşetini yaşar.




Dünyada teslimiyet mümkün değil mi? Evet, belki ne olduğunu anlamak mümkündür. Nasıl mı? Tıpkı musalla taşındaki ölü gibi çaresiz bırakıldığınızda... Haa, demek ki kimse dünyada yaşarken kolay kolay teslim olamaz, ancak bazen teslim alınır. Teslimiyeti de bu anlarda idrak eder ve meleke oluşur.







İşte size bahsettiğim çaresizlik böyle bir çaresizliktir. O çaresizlik anında bir yandan başınıza dert, sıkıntı, felaket ve kıyamet yağarken ve sizin elinizden de bunlara engel olacak tüm güçleri almışken, başınıza gelen her şeyin asıl failini size gösterir ALLAH. Görmek istemeseniz de, görmekten kaçsanız da gösterir. Başınızı çevirdiğiniz her yönde ateşten size O seslenir ve artık işitmemeniz ve görmemeniz mümkün değildir. Zaten ıstırabın en büyüğü de bu anda yaşanır. İnandığınız, çok sevdiğiniz, belki de O öyle emretti diye itaatkâr bir kul olup hayır ve iyilikten başka her türlü günahtan kaçtığınız, rızasını kazanmak için yanlış bir şey yapmamaya çalışarak takva ile yaşadığınız halde size ödül yerine adeta ceza veren, hayatınızı kıyamet gibi olaylarla alt üst eden, canınızı yakan, haksızlığa uğratan, zillete düşüren, yapayalnız bırakan, inanmayanları bile sizden rahat yaşattığına şahit olduğunuz O ALLAH'ı görüp de yaşadığınız çaresizlik, yıkım ve hayal kırıklığı ve tam bu anda girdiğiniz korkunç yalnızlık hissi, sıkıntı ve cehennem azabından söz ediyorum. Daha büyük bir ıstırap ve ümitsizlik tanıyor musunuz? Ben bilmiyorum!




İşte bu anda ne kuantum fiziği, ne astronomi, ne biyoloji ne de başka bir bildiğiniz işinize yarar. Hiç bir şey işinize yaramaz, akla tutunamazsınız. Tutundukça yanarsınız. Akıl görmek içindir, gördüğünü hazmetmek ise aşk işidir. Yıllardır bunu anlatmaya çalışıyorum. Gördüğünün arka planını ve teknik yapısını bilmen, onu hazmetmene yeter mi sanıyorsun? Demedik mi size arabayı kullanmak için ehliyet gerek, araba motorunun nasıl çalıştığını bilmeniz işinize yaramaz. Oturur direksiyona kalakalırsın orada... Arabaya ait her şeyi biliyorsun ama arabayı sürmeyi bilmiyorsun...? Neyse...




Bu andaki idrak şaki olan kişide ölüm ötesi yaşamda gerçekleşir genelde ve azabı sonsuza dek sürebilir ki o vakit ebedi cehenneme girmiş olur zaten. Said kişilerden bazıları bunu ölüm ötesinde yaşar ve eğer dünyada iman ve aşk verilmiş kişi ise, kısmen de olsa hayatın içinde teslimiyet haline girdiği anlar olup kokusunu almışsa, ALLAH'ın hidayeti, rahmeti ve yardımıyla o an çok uzun sürmez inşALLAH. Bazılarında çok uzun da sürebilir ki bu da imanlı kişinin cehennemden nasibidir. Herkes ona girip çıkacaktır. Bazıları da bu gerçekle dünyada yaşarken yüzleşir ve bu gerçeği uzun sürede hazmedip kabullenir veya razı olur. Bazılarının ölüm ötesi yaşama kadar sürer bu idrak süreci... Bazıları da ALLAH'ın yardımıyla çok kısa sürede atlatır. Ölüm ötesinde de arkası yarın benzeri devamını yaşar ama dünyada kokusunu alıp tattığı bir şey olup eğer iman ve aşkla o noktayı aşabildiyse, orada da işi kolaydır inşALLAH. Doğrusunu ALLAH bilir.







Bir kadir gecesi yaşadım bu idrak anını... Öyle çok uzun bir süre önce olduğunu falan sanmayın, bir kaç yıl önce...




Paratoner misali bela, felaket ve dertler başıma yağıyordu adeta. Artık bir beşer olarak dayanma sınırımın en son demindeydim. Her şeyi doğru yapmaya çalışıyordum. Şeriata ve nebevi ahlaka uygun yaşamaya çalışıyordum. ALLAH'ın emrettiği gibi yaşamak için dünyadaki her türlü zevkten vazgeçmiştim. O'nun rızasını kazanmak için deliler gibi çırpınıyor ve hayırdan hayra koşuyordum. Adeta bir iyilik meleği gibi yaşamaya çalışıyordum. Hesaplarıma göre yaşadığım bu felaketleri, sıkıntıları ve belaları hak edecek kayda değer bir yanlışım ve affedilmeyecek büyük bir günahım yoktu. Evet, günahların doğurganı olan bir nefsim vardı ama onu elimden geldiğince dizginliyordum. Fakat sanki ALLAH'ın gazabına uğramış gibiydim.İşte o bahsettiğim kadir gecesi öncesinde yine büyük bir felaket haberi almıştım. Dizlerimin üzerine çöktüm, sarsılarak avaz avaz, adeta böğüre böğüre ağladım. Çünkü başıma gelen her şeyin failini açıkça görüyordum artık. Başımı çevirecek yerim yönüm kalmamıştı. Artık her yönde yalnız O'nu görüyordum. Ama emrinden çıkmamak için hayatımdan vazgeçtiğim, yap dediği her şeyi yaptığım, çok sevdiğim, inandığım O ALLAH başıma felaket yağdırıyordu. Yapayalnız, çaresiz ve zillet içinde bırakmıştı beni... Yalvarıyordum ve işittiğini biliyordum ama cevap vermiyordu. Bana acımıyor gibiydi. "Bilmeden bir günah işledimse beni bağışla!" diye ağlıyordum, yalvarıyordum ama yüzüme dönüp bakmıyordu. Ben böyle dizlerim üzerine çökmüş çaresizliğin son noktasını yaşıyor ve avaz avaz ağlıyorken, tevbe ediyorken, o anda bir başka sıkıntı haberi daha geldi. İşte o vakit kendimi yerlere attım. Artık emindim, lanetlenmiştim mutlaka! Bir şey yapmıştım ama hatamı ve suçumu bilmiyordum, anlamıyordum belki de... Darılmıştı ALLAH'ım bana... Sordum O'na ne yaptığımı ama bir cevap gelmedi. Kalbimden de bir ses yoktu artık. Issızdı her yer. O ve benden başka hiç bir şey yoktu dünyamda... Çıkan tek ses de benden çıkıyordu. Ağlıyordum, kendimi yerden yere atıyordum ama O sessiz ve ıssızdı. O anda bir şeyi idrak ettirdi bana. Bir kötülük yapmamıştım, emrettiği dışında hareket etmemiştim. Başıma gelenlerin sebebi öyle bir şey değildi. "O halde neden?" diye bağırdım, "Neden?!!" Cevap yoktu... Uzun süre hiç bir şey düşünemez bir vaziyette öylece kaldım.




Bir Kadir gecesinde herkes ibadet ediyordu, ama ben neredeyse isyanın eşiğindeydim veya belki de isyanlardaydım. Herkesin umutlarını tazelediği bir gecede ben ümitlerimi kaybetmek üzereydim. Sordum O'na: "Bugün kadir gecesi... Sana ibadet ve dua edip imanımı tazelemem, ümitlenmem gereken bir gecede elimden tüm ümitlerimi aldın. İmanım ne durumda bilmiyorum. Beni cehennemine mi atacaksın, şaki miyim, o sebeple mi?" Yine büyük bir sessizlik... Kalbim de konuşmuyor, sanki dilsiz. Koskoca kainat sessiz ve ıssız… Böylece saatlerce ağladım. Sesim kısılana dek, gözyaşlarım bitende dek...




O an benim için bir dönüm noktasıydı. Hayatımın en büyük dönemeci... Yapayalnızdım. Yok yok, hayır, yalnız değildim. Huzur-u ilahideydim. Ben ve O yalnızdık. Ama yüzüme bakılmıyor dualarıma cevap verilmiyordu. Kapılardan yüzüne bakılmaksızın kovulan, gözyaşlarıyla ıslanmış bir kedi yavrusu gibiydim. Aklım durmuştu, çünkü tüm bunları neden hak ettiğimi bilmiyordum. O noktada aklıma uyarsam imanımı kaybedecektim. Çünkü o ana dek yaşadıklarımın ve o an yaşadığımın mantıkla kavranır bir yanı yoktu. Ya aklımı bırakacaktım gönüllü olarak ya da aklım beni bırakacaktı ben istemeden ki çıldırmış olacaktım. Hayatım da öyle bir noktaya gelmişti ki bir sonraki anımı göremiyordum. Cebimde param yok, gidecek yerim yok, yardım isteyecek bir kimsem yok, bir saat sonrasında ne olacağım belirsiz. Zaten beladan başka bir şey de gelmiyordu başıma... Evimizden ocağımızdan ayrı düşmüşüz. Gurbette kimimiz kimsemiz yok, sadece kızım ve ben... Tek evladım bunalıma girmiş, saatlerce odasına kapanıp baygınlık geçirene dek ağlıyor. Alıştığı çevreden ve arkadaşlarından uzakta, tanımadığı bir yerde ve sürekli bir evin içinde yaşadığı için depresyon geçiriyor. Onu teselli edecek bir şey bulamıyorum. Sıkıntıdan bütün vücudunda yaralar çıkmış, kanıyor. Gencecik bir can gözlerimin önünde sönüyor. Bir kaç gün önce bir haber gelmiş ki acısı yüreğimde yanıyor. Hayattaki tek kardeşimi hapse atmışlar. Çok az bir para cezasını ödeyemediğim için... Üstelik kardeşim çok hasta olduğu halde... Orada onu öldüresiye dövmüşler ve bacağını kırıp yatağını da altından almışlar. Soğuk betonun üzerinde yatırdıkları haberi gelmiş. O gün de başımı sokacağım evimi de kaybedeceğim haberini almışım. Anlayacağınız her günüm, her anım başka bir sıkıntı ve dertle geçiyordu. Her şeyin sonuna gelmiş gibiydim. O an huzur-u ilahideydim, ama ümit vaat edecek bir tek teselli bulamamıştım. Bir güzel ilham, bir tatlı sesleniş yoktu. Tutunacağım bir imanım bile yoktu belki de artık. Dünyam mahvolmuştu ama o geceki isyankâr tavrımla ahiretim de mahvolmuştu belki de... İnandığım, hayatımı adadığım ALLAH'ım yüzüme bile bakmıyordu. Terk etmişti sanki beni...Sonra sabaha karşı şöyle bir sesleniş işittim kalbimden, hem de gümbür gümbür:"Sen kimsin ki O'na hesap soruyorsun? Bu ne cüret?! Hesabı sadece ALLAH sorar. Sen O'na hesap da soramazsın, pazarlık da edemezsin. O, sonsuz kâinatın yüce Rabbi ve yaratanı ALLAH'tır ve dilediğini yapar! Kullarına hesap vermez! Haddini bil!"Bu seslenişi işitince korktum, sindim ve iyice kolum kanadım kırıldı. Kudret ve güç O'nundu, çaresiz olan bendim. Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Ya o noktada olan her şeye boyun büküp meçhul yarınlarıma doğru sessizce yol alacaktım ki bu da hayatımda olup biten her şeye her nasılsa olduğu gibi bir teslimiyet olacaktı. Ya da inancımı ve belki de yanı sıra aklımı da yitirecektim. Sonunda fark ettim ki o anda bile sığınacağım O'ndan başka hiç bir şeyim yok. Son derece acizim, çaresizim, güç ve kudret yalnız O'nun. O dilediğini yapar. O'nunla bir pazarlık etme ya da hesap sorma hakkım yok. Kimim ki ben... Evet, belki cehennemliktim, belki bir hata işleyip lanetlenmiştim. Ama ne yapabilirdim ki bunun için? Beni cehenneme atacak diye, açıkça görüp durduğum ALLAH'ı inkar mı edecektim? Nasıl? O'nu her an görüp dururken bu nasıl olacaktı? O'ndan daha güçlü ve kudretli ne vardı ki sığınacağım, yardım isteyeceğim, kapısına varacağım? Tüm yollarımda O vardı artık. Bana O'nsuz bir yaşam yoktu, cehennemin dibinde bile olsam.Güneşin doğmasına az bir zaman kalmıştı, seher vaktiydi. Artık ağlamayı ve sorgulamayı bırakmıştım. Zaten cevabımı da almıştım. Kendimi güç bela toparladım ve O'na seslendim:"Ya rabbi, âlemlerin rabbi olan ALLAH'ım! Senden başka gidecek kapım yok, sığınacağım bir Rab, Melik ve İlah yok. Benim her şeyim Sensin, başka hiç kimsem kalmadı. Ne yana dönsem yalnız Sen... Düşündüm de beni cehennemine atsan bile, her gün alevli ateşine soksan bile yine de sırtımı dönüp gidecek Senden başka yerim ve yönüm yok. Senden gayrını görecek gözüm de yok... Sevecek başka kimsem de yok. Her şeyden razıyım, verdiğin ve vereceğin her şeyden. Beni kendi halime terk etme, Sensiz bırakma... Şu anda fark ettim ki, yüzüme bakmasan bile, alevli cehennemlerine atsan bile, Senin huzurunda bulunmak ve Senin varlığını hissetmek ve farkında olmak bana yeter. Eğer benden bunu da alırsan çıldırırım. Buna dayanamam. Bunun ötesinde her ne olursa olsun razıyım. Sen benim biricik ALLAH'ımsın. Celalinden de cemalinden de razıyım. Cehennemine atsan da razıyım. Ama huzurundan kovma, beni Sessiz bırakma. Seni görmeden, seni bilmeden yaşamaya mahkûm etme de ne olursa olsun razıyım o takdirinden..."İşte o anda ne olduysa oldu canlarım. Bir anda üzerime bir sükûnet, huzur ve mutluluk hissi indi. Sanki dünyam değişti. Sanki o ana dek hiç bir sıkıntı yaşamamış gibiydim. Kabuslu bir rüyadan uyanmış gibiydim. Beni ateşler içinde yanarken alıp sanki cennetin orta yerine koydular. Gözümle müşahede ettiğim bir şey yoktu ama hissini yaşıyordum. İnanamadım üzerimdeki hale... Hemen kalkıp namaza durdum. Son secdede yine ağlıyordum ama artık çektiğim ıstıraptan değil, sebepsiz ağlıyordum. Akan gözyaşlarım içimi yıkıyordu adeta.. O arı duru su, tüm ateşleri söndürdü. Bir nehre dönüştü, sanki bebek Musa'nın sandığını taşıyan Nil nehri gibi beni bilmediğim bir cennette taşıdı. Secdeden başımı kaldırdım. Dua edip salâvatlarımı okuduktan sonra bana şu ayet ilham edildi:ALLAH, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: ALLAH yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da ALLAH'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. ALLAH'tan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.(Tevbe, 111)O anda büyük müjdeli bir vaat almıştım. O mutlulukla sağıma ve soluma selam verdim. Hayatımın sonraki günlerinde artık ana karnındaki bebek gibi davranmaya başladım. Sessiz ve sadece O'na tevekkül ederek yaşamaya başladım. Başıma ne gelirse gelsin verdiğim sözden dönmeyip sessizce O'nu seyretmeye gayret ettim. Bundan büyük bir zevk almaya başladım. Garip ama daha önce aşkın bu yüzünü hiç yaşamadığımı da o zaman anladım. Ve tuhaf bir biçimde başımdaki tüm sıkıntılar, dertler, belalar ve felaketler bir bir kalkmaya başladı. Üzerimizdeki kara bulutlar dağıldı. Hayatıma sihirli bir değnekle dokunulmuşçasına her türlü hüzün benden ve ailemden uzaklaştı. O gün bu gün böyle çok şükür. Zaman zaman bazı imtihanlarla verdiğim söz hatırlatılıyor ama büsbütün unutmama da izin verilmiyor hamdolsun.ALLAH'ın kâinatta yürüyen ilahi bir nizamı ve düzeni vardır. Bu düzen bizim beşeri akıl ve değer yargılarıyla kavrayamayacağımız bir nizam ve düzendir. Üç ile beşin toplanması veya birbirine bölünmesi gibi basit değildir bu hesap kitap. Beşer aklının idraki üzerinde evrensel çapta, zamansız ve mekânsız boyutta mikrodan makroya uyum içinde olmak üzere yapılmış, olmuş bitmiş hesaplardır. Bu nizam ve düzenin O'nun sıfat ve esmasının sahnelenmesi için kurgulandığı ve sahnelendiğini defalarca yazdım. Sen veya ben bu sahnede sandığımız kadar önemli değiliz, sadece kuluz. Üstelik elimizde herhangi bir güç de yok, olduğu aldanışından başka... Dün yoktuk, ebeden de yokuz. Kâinat ve tüm mahlûkattaki her oluş, "hiç var olmayanın" inandığına veya beklentilerine göre değil "asıl VAR OL'AN'ın" bilgisi, hikmeti, takdiri ve gücüyle şekillenir. Ancak O VAR OL'AN, rahmet ve merhamet gibi çok yüce vasıflara sahip olduğundan dolayı, ümitsizliğe düşmeksizin OL'AN'dan razı olup her OL'uşun sonunun nereye varacağını tevekkül ile beklemek gerekir."... Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. ALLAH bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216)




Velhasıl kelam, zor olan O'nu görmek değil canlarım. Asıl zor olan gördüğünden razı olabilmektir. O halde O'nu görmeye hazır mısınız?




Yaşadığınız hayat ve algıladığınız her şey, bunların tümü hayal... Gerçek değil, sadece rüya... Kimse ölüp de kaybolmuyor, başka bir boyuta geçiyor sadece... Dünyada yaşadığı hayatı bir süre sonra hatırlamıyor bile... Rüyadan uyanmış gibi dünya onun için yok olup gidiyor, hiç yaşanmamış gibi... Seyrettiğin filme ya da akşam gördüğün rüyaya ne kadar inanıp ciddiye alıyorsun? Öldüğünde dünya da öyle olacak... O halde bu kadar da önemseme olup biteni... Genç kızlığımda biraz romantiktim, ara sıra aşk romanları okurdum. Ama bir türlü sonuna kadar sabredemez ve kitabın sonuna bakardım. Sonra başa dönüp okuduğumda, aşıkların kavuşamaması ve başlarına gelenler beni üzmezdi. Çünkü sonunda kavuşacaklarını biliyor olurdum. Eğer yaşamımıza da bütünden baksak ya da sonunu bilsek, başımıza gelen hiç bir şeye aldırmazdık. Mutlu sonu biliyor olduğumuz için... Ama bize romanın sonuna bakma fırsatı verilmiyor. Ayetlerle genel anlamda bir ümit veriliyor ama elimize "yakınımdır" yazan kartı veren yok. Niye? Çünkü böyle özel bir garanti verilirse, imtihan olmaz, olgunlaşma gelmez, nefsten kurtulamayız. Yakınlık idrak edilemez. Bir de böyle bakın hayata, sonunun güzel olduğuna inanarak ve ALLAH'a güvenerek! Bakın Tevbe suresi 111. ayette genel de olsa çok önemli bir vaat var, garantörü ALLAH olan büyük bir vaat! Hal böyleyken insan ALLAH'ı sorgulamaya utanır. Haksız mıyım?Kamil olayım, evliyadan olayım, âlim olayım, cennete varayım, mertebe kapayım vs. geçin bunları... Boş, hepsi boş! Hepsini bir yana bırakın. Bir şey olmak isteyip de olursunuz belki... Ama Şakir Yıldız kardeşime göre, evliyadan olmak isteyip de olanı yoktur. Ona bir şeylerin olmasını (değişmesini) istemekle değil, bilakis OL'AN'dan razı olmakla varılır. Öyleyse bırakın onu bunu da bu yüzleşmeye hazır mısınız, asıl ondan haber verin? Çünkü bugün veya belki de yarın, mutlaka bu yüzleşmeyi yaşayacaksınız. Kim olursanız olun ve ne istiyor ya da istemiyor olursanız olun. İmtihanların en büyüğü budur, teslimiyeti yaşayıp yaşayamadığınızı, yani İslam olup olmadığınızı sınayan büyük imtihan! Diğer bir deyişle ALLAH'a secdeye davet..? Öyle düğün alayındaki gibi davul zurna çalarak veya tezahürat yapan ponpon kızlar eşliğinde davet edilecek değilsiniz elbette. Yukarıda misal olsun diye anlattım nasıl davet edileceğinizi... Dua edelim ki ölüm ötesinde aklımız da bizi terk etmişken bu yüzleşmeyi ve daveti yaşamayalım. Çünkü o zaman bu yüzleşme ve davete icabet çok daha zor şartlar altında yaşanır. Nasıl sonuçlanacağını ise sadece ALLAH bilir!Ve... Dünya yaşamında bu yüzleşmeden huzur ve selamet içinde çıkmaktan daha büyük bir nimet, servet ve mutluluk yoktur. Gerisi yalan ve boştur. Çünkü öldükten ve dünya hayatı bittikten sonra her şey için çok geç olabilir. Bakınız ayetteOnlara): "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur" (denilecek). "Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz? Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek). (Tur, 14-16)Bu ayetin neden söz ettiğini anlayanın dünyada hiç bir şey umurunda olmaz! Hem de hiç bir şey! Ne para, ne saltanat, ne mertebe ve mevki, ne eş-aşk-meşk, ne de zevk veya keyif... Bakın ne buyrulmuş? "İster sabredin ister etmeyin!" artık kimsenin umurunda olmayacak bu haliniz demektir. Umarım bunun ne demek olduğunu anlayabiliyorsunuzdur.Beni bu kadar açık konuşmaya mecbur ettiniz sorularınızla... Ve ben de sorana değil sordurana göre hareket ederim.ALLAH cümlemizin perdelerini kaldırsın ve hakikatle yüzleştirip hazmını da versin, razı olarak. İnanan herkesin sonunun selamet olması dileğiyle...Ey benim sevda çiçeğim, aşk bahçem, nazenin yarim, biricik rabbim, ALLAH'ım. Yolun meşakkatlerine dayanamazlar, kaldıramazlar diye korkuyorum. Yardımını ve şefaatini esirgeme çaresiz ve aciz kullarından! Bu kuluna yaşattığın zorlukları, acıları ve sıkıntıları yaşatmadan, hırpalamadan, üzmeden idrak etmelerini nasip etmeni dilerim. Başka yolu yoksa bile Senin her şeye gücün yeter! Dilersen OL'mayacak, OL'duramayacağın bir şey yoktur. Çektiğim tüm sıkıntıları ve acıları onlar için verilmiş bir kefaret kabul et ve kolaylaştır yollarını... Lütfünle, şefkatinle, merhametinle muamele et, rahmetinle kuşat sevdiklerimi, dostlarımı, arkadaşlarımı... Bizi bağışla, hatalarımızı affet, kusurlarımızı örtüp gizle! Son nefesimizi La ilahe illallah diyerek verebilmeyi nasip et. Bizi ebedi hayatımızda habibinle buluştur, O'nunla "BİRLİK"te al cennetine...
A.Samur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak... Empty
MesajKonu: Geri: Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak...   Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak... EmptyÇarş. Ağus. 08 2012, 01:12

çiçek18 Allah razı olsun çiçek18
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Zor Olan Görmek Değil Gördüğünden Razı Olmak...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kadere Razı Olmak
» Senden Uzak Olmak Kolay Değil
» Biz Senden Razı İdik,ALLAH'ta Razı Olsun.
» Bir Sevda Vardı..Adı Masal Olan..Yalan Olan..
» Eğer Değil Çünkü Değil Rağmen Sevin...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: İslami Konular :: Genel İslami Konular-
Buraya geçin: