ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... Empty
MesajKonu: Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...   Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... EmptyÇarş. Şub. 15 2012, 21:10

Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...


Benim adım Hicran, ölümden bir önceki nefes bir önceki an...

Yüreğimde ne varsa dilimde, kalemimde. Gerçek insanlar tanıdığım kadar maskeli olanlarla da karşılaştım. Yüzüme gülerken maskelerinin düştüğünü hissettim buna rağmen gülümsedim onlara ama sevmediğim hiç kimseye ‘'seni seviyorum'' demedim, diyemedim. Aldatmadım kimseyi bu yüzden vicdanım rahat. Sustum bazen sorular karşısında ama yalan söylemedim, sevdiklerimden de karşılık beklemedim. Çünkü biliyorum ki herkesin yüreği bir başka çarpar ve herkes başka sever.

Üzüldüm mü? Evet bazen üzüldüm ama aldanmadım. Yeri geldi af diledim, yeri geldi af ettim ama yaşadığım hiç bir şeyi unutmadım. Belki de en büyük aptallığımdı bu. Etrafımı saran buz duvarlara rağmen asla korkmadım beş duyumu yitirmekten. Tek korkum yüreğimin buz tutmasıydı ona da izin vermedim hiçbir zaman. Biliyorum ki donsa da bütün duyularım ben yüreğimle görecek, yüreğimle duyacak, yüreğimle dokunacak, yüreğimle işitecek ve yüreğimle seslenecektim…

Çok şey öğrendim insanlardan. Bana şüpheyle bakanlardan şüphe etmeyi öğrendim mesela, cesur olanlardan cesareti, kötülerden kötülüğü, iyilerden iyiliği... Ön yargılı olmaktan ziyade ön kaygılı olmayı yeğledim hep insanlara karşı. Belki de bu yüzdendir ilk anda herkese hep soğuk bir cam ardından bakıyor olmam. Kaygılarım çoğaldıkça insanlardan uzaklaştım, yok oldukça sevdim onları.

Bir tek şunu beceremedim hayatım boyunca çok çabaladığım halde güzellikleri taşa, kötü an(ı)ları suya yazabilmeyi…Ben her ikisini de taşa yazanlardanım ama şöyle teselli ediyorum kendimi; acılar öldürmüyor olduruyor, olgunlaştırıyor insanı. Yakıyor, acıtıyor, pişiriyor ama öldürmüyor.

Hayat bir şiirdir yaşanır bilinmez, yazılır silinmez!

Daha yedi yaşımdayken, gökyüzündeki dolunaya bakıp:

beyaz hırkalı bir dede
gülümsüyor hepimize
ay dede ay dede
söylesene
senin yüzün nerede

Deyip ve sonrasında yaşamım boyunca, gördüğüm, dokunduğum ya da görüp dokunamadığım ama yüreğimle hissettiğim ne varsa düşürdüm kalemimden boş sayfalara. Empati kurabilmenin en basit yoluydu bence yazmak. Hele ki söz konusu şiir ise… İnsanın içini titreten, kelime oyunları ve imgelerle süslenmiş, okuyucuyu alıp uzaklara götüren ya da kendinden bir şeyler bulabildiği ve hatta yüzüne ayna tutulmuş gibi bazen kendini gördüğü, kalemin kağıt üzerindeki en etkili dansıdır şiir bence… Yazarken yüreği de kalemi de özgür bırakmak gerekli diye düşünüyorum. Böylece okuyan herkesin yüreğinin bir köşesine dokunabilsin yazılanlar.

Her şeyin bir yolu, bir kolayı vardır. Öğrenilir, alışılır aşılır. Benim tek öğrenemediğim kendimi anlatmak, ifade edebilmek oldu belki de. İşte bundandır kalem ve kağıtlarla barışıklığım, aramızdaki o en yakınımdakileri bile zaman zaman deliye döndüren aşk.

Okuma yazma bilmiyorken gazete kağıtlarını alır, büyük puntolarla yazılmış içi boş harfleri boyardım usanmadan, rengarenk. Ama en çok maviye boyardım bu yüzden ilk mavi boyalı kalemlerim biterdi. Sayfada içini dolduracağım harf kalmayınca da, makası elime alır hiç üşenmeden minik parçalar halinde keser, bütün içi boyanmış harfleri etrafa saçardım. Harfler uçuşurdu odanın içinde ya da bana öyle gelirdi. Annem her seferinde söylenirdi ‘' Nedir bu gazete sayfalarının senin elinden çektiği?'' diye. Gazetelere mi acırdı yoksa kendine mi o tartışılır tabi. O dağınıklığı toplarken, ben bir suçlu gibi köşeme çekilir bir sonraki günün gazetesini beklerdim sessizce.

Böyle başladı kağıt ve kalemlerle aramızdaki aşk. Zamanla boş kağıtları kendim doldurmayı öğrendim. Kağıtlara döktükçe içimde birikenleri, hafifledim. Artık gökyüzüne savurduğum harflerle birlikte ben de kanat çırpıyordum adeta. Soruyordum, sorguluyordum hayatı. Yanıt alabiliyor muydum? Belki, emin değilim. Kim çözebilmiş ki o muammayı?

hayat gördüklerimizden mi ibaret
ya da gördüğümüzü sandıklarımızdan
yoksa yaşadıklarımız sadece bir halüsinasyon mu
nedir gerçek olan,
yaşananlar mı,
yaşanacak olanlar mı
yoksa hayal ettiklerimiz mi
ve kaç mevsimdir hayat
ya da kaç mevsimi vardır insanın
hangi mevsim doğar insan ve hangi mevsim ölür
ya da hangi mevsim
aşkın gerçek yüzünü görür?

Yazmak hayata gülümseyerek baktığım tek pencerem oldu benim. Perdelerini asla çekmediğim ve camlarını sürekli açık tuttuğum bir pencere üstelik, ki güneş hep ısıtsın yüzümü, rüzgar hep okşasın saçlarımı ve yağmur damlaları hep öpsün dudaklarımı diye.

Hayata uzattığım eldi yazmak ve hayatın bana uzattığı eli tutmak tüm gücümle. İçimdeki hiç büyümeyen minik kız için ve içimde büyütüp dünyaya getirdiğim çocuklarım için beslediğim, emzirdiğim engin bir deniz ve o denizde özgürce mavi yolculuklara çıkmak gibi vazgeçilmez bir tutkuydu.

O denize düştüm gün geldi ama korkmadım, düştüğüm kendi denizimdi çünkü ve maviye sarıldım sımsıkı.

Yazıp iyice dağıttım, yaşayıp toparladıklarımı, yaşayıp dağıttıklarımı da yazarak toplamaya çalıştım. Olmadı, beceremedim. Ne yazmak ne de yaşamak dağıtılanları toplamaya yetmedi bir türlü. Ama şunu kazandırdı bana; anladım ki hayat gerçekten çok kısa ve asla geri dönüş mümkün değil. Geçmişte dağılanları toparlamaya çalışarak vakit harcayacağıma ileriye bakmalıyım dedim kendi kendime. Gardımı aldım hayat karşısında ve bıraktım öylece dağılanları. Ti' ye aldım bazen de hayatı büyük bir zevkle hem de…

üç adımlık dediler
hayatı
frenlerim tutmadı
dördüncü adımı attım
taşlandım

önüm dere imiş
göremedim
paçaları sıvayamadan
yaşlandım

~hiç sorun değil kendimi güneşe astım kurumayı bekliyorum~

Gerekirse tekrar tekrar dağıtırım, hem yaşayarak hem yazarak, varsın toplanmasın.
Yeter ki yaşadığımın farkında olarak yaşlanayım.

Çünkü anladım ki;
Bugün Artık Dündür Yarında Bugün.

Çünkü biliyorum ki;
Başka Bir Hayatım Olmayacak ve Başka Bir Ben Doğmayacak.

Çünkü farkettim ki gerçekten
Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı.

İşte o dağınık kalan bazı şeyler tecrübelerimizin diğer adı ve hepsini bıraktım dağınık kaldı.

Karar verdim ne kadar dağıtırsam dağıtayım, mavi yaşayıp mavi öleceğim ben, siyah boyalara inat.
Üstelik ardımda gökkuşağı renginde bir öykü bırakarak.

Hicran Aydın Akçakaya


Selam Sevgi ve Dua ile...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... Empty
MesajKonu: Geri: Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...   Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... EmptyPerş. Şub. 16 2012, 01:15

çiçek7 Allah razı olsun çiçek7
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nur_Sultan
Moderator
Nur_Sultan


Mesaj Sayısı : 3652
Kayıt tarihi : 21/09/08
Yaş : 55

Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... Empty
MesajKonu: Geri: Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...   Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı... EmptyPerş. Şub. 16 2012, 17:43

MaVi_GüL demiş ki:
çiçek7 Allah razı olsun çiçek7
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bazı Şeyler Dağınık Kalmalı
» Bazı Şeyler...
» Bugün Kalbim Çok Dağınık
» Bırak Dağınık Kalsın Düşlerin…
» Bana Bir Şeyler Anlat

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Sanat ve Edebiyat :: Denemeler-
Buraya geçin: