Eylül...
Birileri gurur duymalıydı onunla.
Üstelik ; üzülmeliydi habersiz yürekler.
Bunca zaman çözemedikleri vazgeçilmezliği,
Bilmeleri gerekiyordu.
Çark caddesinde çamura batıyordu ayakları.
Şikayetçi değildi bu durumdan.
İlk defa ondan öğrendim metaneti,
Ve kanlıca yoğurdunun pudra şekeri ile bütünleştiğini.
Alışık değildi oysa ruhum,
Basit bir yaklaşım sanıyordu yaşadıklarını,
Fakat ; Oda anladı yanıldığını.
Yılların şairiydim ben,
Duygusallığını gökyüzünden çekip almış,
Ve nice yılları geride bırakmış.
Oysa farklıydı izlenimler.
Şiirin derinliğini fısıldıyordu Eylül.
Ve yaşamayı tüm güzellikleri.
Barışık ol diyordu hayatla,
İnsanları sevmemi söylüyordu usul usul.
Büyükçe bir meşale vardı ellerinde,
Yürüdüğüm yollar aydınlıktı.
Karşıma hiç kimse çıkmıyor,
Hiç birşey bu kadar huzur vermiyordu.
Ama bir başkaydı sanki gece,
Göz kırpıyordu karanlığın içindeki kara gözlerime.
Adeta ; Şu gördüğün ay senin,bu yıldızlar senin için diyordu.
Ne büyük yangındı Eylül.
Yanına yaklaştığımda alevleri vardı saçlarımı tarayan.
İlk defa korkmadım o büyük kıvılcım karmaşasında,
İlk defa geri adım atmadı ayaklarım.
Görünmeyen bir tebessüm vardı adeta.
Umuda yolculuk diyordu Eylül.
Toplanmış valizlerim kendiliğinden,
Bir bilet duruyor masamda,
İstikamet insanlar !
Bu değildi öğrendiğim mutsuz soluklanışlarımdan,
Alışık değildim böyle gizemli davetlere,
Kapalı kapılar ardında,
Hiç tanımadığım bir umut tuttu ellerimden.
Fakat gülmeyi bilmiyordu Eylül.
Oysa ne çok hakediyordu.
Çok sürmedi vedası,
Ve hiç teferruatlı değildi renkler,
Valizlerim ellerimde,yıldızlar yer yüzünde,
Ve ben küle dönmüş bir ateşin baş köşesinde,
Anlamalıydım ;
Çünkü Hoşcakal yazıyordu gözlerimin baktığı yerde.
Selam Sevgi ve Dua ile...