Mihrabı tuvalet yapılan cami
Türlü kılıklara giren camilerin hapishane dahi yapıldığına dair bir tanıklığı sizlerle paylaşmak istiyorum. Divriğili değerli tarihçi Necdet Sakaoğlu'nun anlattığını naklediyorum.
"Çocukluğumu geçirdiğim kasabada, Cedid Mustafa Paşa Camisi hapishane olarak kullanılıyordu. Taş bir bina olduğu için tercih edilmişti; zaten o yıllarda camilerin çoğu kapalıydı. Mahkûmlar ayaklarını pencereden dışarı çıkarırlar, türkü söylerlerdi akşama kadar. Sokaktan geçerken, mahkûmlardan korkardık, sanki pencereden üzerimize atlayacaklar gibi gelir, ta uzaktan geçmeye çalışırdık. Camide tuvalet de, su da yoktu. Yıllar sonra benden yaşça daha büyük olan ve o yılları daha iyi hatırlayan bir emekli hâkime, mahkûmların tuvalet ihtiyaçlarını nasıl giderdiğini sordum. "Mihrabın önüne büyük bir küp konmuştu. İki yanına inşaat iskelesi gibi iskele kurulmuş, iki de tahta uzatılmıştı. Mahkûmlar bu iskeleye çıkıp küpü kullanıyorlardı. Küp dolunca da gardiyan, kulpundan sırık geçirip iki mahkûmun omzuna veriyor, dereye boşalttırıyordu."
Camilerimize bu alçakça hakaretlerin yapıldığı tarihlerde İstanbul'da garip bir hazırlık vardı. Şimdi Taksim Gezi Parkı diye bildiğimiz parkın adı, o zamanlar İnönü'nün adını taşıyordu ve merdivenlerle çıkılan meydan girişinin ortasına devasa bir heykel kaidesinin dikilmesi gündemdeydi. Yiyecek ekmek bulamayan İstanbullular heyecan içinde(!) nasıl bir "şaheser"le karşılaşacaklarının heyecanıyla yanıp tutuşuyorlardı. Askerlerine kışla, mahpuslarına hapishane, atlarına ahır bulamayan devletimiz, Viyana'daki bir heykeltıraşa 1 milyon küsur lira ödemiş, devasa kaidesi için de 300 bin lira kadar bir para harcamakta sakınca görmemişti. Ve tam 35 ton ağırlığındaki muazzam heykel 1944 yılında yurda getirilmiş ama hemen ardından çok partili hayata geçildiği için bir türlü yerine dikilememişti.
Şimdi İnönü'nün Taşlık'taki evinin bahçesinde bulunan heykelin parasının günümüzde kaç lira tuttuğunu iktisatçılar hesap ededursun, biz Kılıçdaroğlu'na soralım:
O günün parasıyla çoluk çocuk bütün Türkiye nüfusunun en azından bir gün karnını doyurabilecek olan bu kadar parayı çöpe atmanın hesabını nasıl vereceksiniz? bir. Askerine kışla yapamayan devletin en acil ihtiyacı Viyana'ya heykel siparişi vermek midir, iki.
"Kışla yok, yer yok"muş! Sanki Taksim Kışlası'nı yıktırıp da gezi parkı yaptıran bizzat İnönü değilmiş gibi. Ne pişkinlik Yarabbi!
Mustafa Armağan
(Zaman, 17.07.2011)
Camilerin ahır yapılmasına dair
Tarihçi ve yazar Mustafa Armağan, Başbakan Erdoğan ile CHP lideri Kılıçdaroğlu arasındaki camilerin ahır yapılması tartışmasına açıklık getirdi.
Armağan, şu görüşleri dile getirdi:
“Kılıçdaroğlu’nun sözlerini talihsizlik olarak nitelendiriyorum. Camiden kışla olmaz. Üstelik camileri kışla değil ahır yaptılar. Bursa’daki Alacahırka, Diyarbakır’daki Ulu Camii ahır olarak kullanıldı. Bugün bile hatırlayanlar var. Sultanahmet Camii asker alma dairesi yapıldı. Kışla vardı maksat camileri kapatmaktı. Türkiye’nin en büyük camileri bile kapatılarak ahır yapıldı. Milletin ahır yapılan camileri temizlemesine bile tek parti yönetimi tarafından izin verilmedi. Bunun tarihi kaynaklar anlatmaktadır. Bununla ilgili pek çok tarihi vesika vardır. Diyarbakırlılar İsmet Paşa’ya yalvardı o zaman “Ramazan geliyor ne olur açın camimizi” diye. İsmet Paşa, ‘Evlerinde kılsınlar’ cevabını verdi. Camilerin kışla olması da kabul edilemez. Cami camidir." selam sevgi ve dua ile[b][i]