Dil Yarası
Dil yarası, açılmaya görsün bir kez, kapanması zor olur. Sevdiklerine karşı sivri dilli olmaktan kurtulamamış bir adamın acı hikâyesini okumak ister misiniz? Cevabınız evet ise yazıma buyurun lütfen. Pencerenin önünde elinde bir fincan kahve, dışarıda son hızla yağan yağmuru seyrediyordu. İyi ki evdeyim dedi kendi kendine. Yağmurlu havalarda sokakta olmayı sevmezdi. Ama evinde olursa pencereden izlemeye bayılırdı. Sokaklar yıkanıyor, temizleniyor. Keşke yaptığım yanlışlar da böyle yıkanıp temizlense diye düşündü. Ama o da biliyordu, bazı yanlışları telafi etmek, temizlemek mümkün değildi. En son yaptığı hatanın acısını çekiyordu günlerdir. Çok pişmandı fakat son pişmanlık fayda etmiyordu. Şu dilime, sözlerime hâkim olmayı ne zaman becereceğim ben ya, ne sivri dilli adamım, yapmayacağım deyip, aynı şeyi yapmaktan nefret ediyorum diye söylendi kendi kendine. Dil yarası, açılmaya görsün bir kez, kapanması zor olurdu. Bunu çok iyi bildiği halde sevdiklerine karşı sivri dilli olmaktan kurtaramamıştı kendisini. Biraz da patavatsızdı. En son söylenecek şeyi bile en başında pat diye söylerdi. Hiç yutkunmayı bilmezdi.
Kahvesinden bir yudum aldı, dışarıda hızla yağan yağmurun içini de yıkayıp temizlemesini istedi bir an. Keşke bu kadar kolay olsaydı. Bu özelliği yüzünden pek çok insan çıkıp gitmişti hayatından. Kalanlarsa ona karşı hep tedbirli ve mesafeliydiler. Hayat mıydı bu? İnsanlar yeterince yakın olmuyorlardı ona. Son yaşadığı ise her şeyin tuzu biberi olmuştu.
Sinan, pencerenin önündeki koltuğa yığılırcasına oturdu. Değişmeliydi. Bunu tek başına yapamıyordu o halde profesyonel yardım almalıydı. Yoksa hayatında candan olan kimsesi kalmayacaktı. Oysa iyi bir insandı. Yardımsever, dürüst, çalışkan ve sıcakkanlı bir adamdı. Hatta kendince, duygusal bir yanı bile vardı. Esprili, sürprizler hazırlamaktan keyif alan bir adamdı. Ama patavatsızın tekiydi. Sonunda karısını da hayatından kaçırmayı başarmıştı.
Gülsün ile 5 yıl önce tanışmışlar, birbirlerine aşık olmuşlar, tanıştıktan iki yıl sonra evlenmişlerdi. Gülsün onun içindeki gizli çocuğu çok sevmişti. Sivri dilli olmasına alışması zaman almıştı. Ama bu adama aşık olmuştu. Sinan çok dürüst ve açık yürekli bir insandı. Bu Gülsün için önemliydi. Varsın sivri dilli olsun, yeter ki dürüst olsun, sevgimiz pek çok şeyin üstesinden gelir diye düşünmüştü. Çünkü Sinanın sevgisinden emindi. Ne de olsa sevgi pek çok kusuru örtebiliyordu. Sonra aynı görüşte oldukları çok önemli bir konu vardı. Sinan çocuk sahibi olmayı kesinlikle istemiyordu. Bu dünyaya bir çocuk getirmenin yanlış olduğuna inanıyordu. Şu saçma sapan olmuş düzene kendi çocuğunu kurban etmekten korkuyor, bu yüzden de çocuk sahibi olmayı hiç mi hiç düşünmüyordu. Bunu açıkça Gülsüne söylediği gün, Gülsün duyduklarına inanamamıştı. Bak kızım, yarın öbür gün evlenmeye falan kalkışırsak, bil ki ben çocuk istemiyorum demişti. Bu konu Gülsünün kanayan yarasıydı. Oysa çocukları çok severdi. Nasıl isterdi kendine benzeyen bir kızının olmasını? Onu giydirip, elinden tutup çocuk parkına götürmeyi, öpüp koklayıp büyütmeyi nasıl isterdi? Ama mümkün değildi. Gülsün, kısırdı. Normal şartlarda doğum yapması olası değildi. Bunu bir türlü Sinana söyleyemiyordu. Bu yüzden ilişkilerinin ciddileşmesinden korkuyordu. Hem bu adamı seviyor, hem zorluklarına göğüs geriyor, hem de iş ciddileşirse ayrılmak zorunda kalacağını biliyordu. Sinanın bu sözleri içini rahatlatmıştı. Durumunu uygun bir dille anlattığı sevdiği adama. Sinan bu konuyu körün istediği bir göz, ALLAH verdi iki göz diyerek geçiştirdi, kendisi için sorun olmayacağını söyledi. Evlenmek istediklerinden emin olduktan sonra da hayatlarını birleştirdiler. Genel anlamda ilişkileri iyi gidiyordu. Sinanın sivri dilli ve biraz inatçı olması, Gülsünü hep zorladı. Ama idare etmeyi başarıyordu. İkili ilişkilerde bir taraf alttan alınca, daha hoşgörülü olunca, sorunlar çabuk çözülüyordu. Fakat özveri hep Gülsünden geliyordu. Alışmıştı böyle yaşamaya. Asi bir yapısı yoktu. Uyumluydu. Sonra, ne zor şartlarda evliliklerini yürüten kadınlar vardı. Bunları düşündüğünde haline şükrediyordu. Biraz sabır, hoşgörü ve özveriyle üstesinden geliyordu. Ve Sinanın içindeki küçük çocuk, ona annelik hislerini yaşatıyordu. Sevdiği adamı bir anne gibi koruyor, sahipleniyordu. Ama Gülsünün hesaba katmadığı bir şey vardı. İnsan sabrının bir sınırı olduğu, bardağı taşıran son damlanın tehlikeli olduğu ve dil yarasının çok acı olduğu. Sonunda hesaba katmadıkları Gülsünün başına geldi. Yüreğinde ve ruhunda açılan dil yarası öyle acıydı ki, Sinanın hayatından çıkıp gitti.
En son yaşadıkları kavgada olanları düşünen ve her anını yeniden yaşayan Sinan gözyaşlarına boğuldu. Nasıl yaptım, nasıl söyledim ben bunları? Kız benim kahrımı çekiyor yıllardır, ya ben ne yaptım? derken, yaşadığı pişmanlık tüm ruhunu kaplamıştı. Acı çekiyordu
Son zamanlarda karısını çok ihmal etmişti. Erkek erkeğe zaman geçirmeler fazlalaşmış eve geç gelmeye başlamıştı. Zaten yoğun bir iş temposu vardı. Hafta sonunda bile çalıştığı oluyordu. Karısı iyice yalnız kalmıştı. Gülsün hem çalışıyor, hem evlerinin her ihtiyacını karşılıyor hem de Sinanı idare ediyordu. Araları biraz gerilmişti son haftalarda. Ve o kavga. Eve geç geldiği, üstelik gecikeceğini haber vermediği gece yaşananlar
Karısı, onun hayatında yeni bir kadın olduğunu düşündüğünü açıkça söylemişti. Kavga bundan patlak vermişti. Gülsün o güne kadar bastırdığı her şeyi, bir kıskançlık kriziyle birlikte bağırarak vurdu Sinanın yüzüne. Karısının bu taşmış haline alışık olmayan Sinan adeta çıldırdı. Zaten hayatında bir kadın falan da yoktu. Haksızlığa uğradığını savunup, açtı ağzını, yumdu gözünü. Kavga, hız kesmeden büyüdü. Sinan sivri dilini tutamadı. Hiç söylenmemesi gereken bir şeyi söyleyiverdi. Bedenin gibi, kafan da ruhunda kısır senin, beni anlamıyorsun dedi. İşte bu cümle, Gülsünün hayatından çıkıp gitmesini sağlayan yani suyu taşıran son damla oldu.
Şimdi otur kara kara düşün, nasıl affettiririm kendimi, nasıl alırım gönlünü, nasıl kazanırım onu yeniden? diye, söylendi kendi kendine. Belki profesyonel yardım alıp, değişmek için elinden geleni yapacağına karar vermiş olması; yok, hatta hemen bu kararı uygulamaya koyması, Gülsünü geri getirebilirdi. Zaten Sinanın bundan başka bir çaresi de kalmamıştı. Her şeyden önce bunu kendisi için yapmalıydı.
Şadan HERGÜNER