ALLAH ruhları yaratırken ne yapacağımızı biliyordu, neden imtihana tabi tuttu?
Cenab-ı Hakk'ın isim ve sıfatları çoktur. Her birisi hüküm ve tecelli bakımından farklıdır. Mesela, ilim, her şeyin plan ve programını hazırlar. Onun için zaman kaydı ve sınırı olmadığından, her şeyin gelecekteki ahval ve vaziyetlerini bilir ve ona göre program yapar. Böylece o sıfat tecelli etmiş olur.
Bu vaziyetle kalsa, yani sadece plan ve programla kalsa, diğer isim ve sıfatlar atıl kalır. Ve tecelli etmemiş olurlar. Halbuki kudret ve irade gibi sıfatlar da o plan ve programı, yapılmış şeylerin tatbikini ve hayata geçirilmesini ister, ve manasını göstermek ister.
Rezzak, hakiki manada rızık vermek ister. Hay ismi, hayatlandırmak ister. Mümit, hayata son vermek ister, ve hakeza… Bunu diğer isim ve sıfatlara da tatbik edebiliriz.
Buradan şunu da anlıyoruz: Şu kainat, sadece insanın imtihan hikmeti üzerine bina edilmemiştir. Asıl ve en önemli hikmet, ALLAH’ın isim ve sıfatlarını tecelli ve manalarını ifade etmesidir.
Bu yüzden, sonu belli de olsa, bu imtihan ve şu kainat kurulmak, her bir isim ve sıfatın gereğidir.
Bir de hukukta, mahkeme kurulmadan, mahkum cezalandırılamaz kaidesi gereğince, ALLAH şu kullarını hakiki anlamda imtihan etmeden, cennet ve cehenneme koyması düşünülemez. Bu tarz, bir çok isim ve sıfatlarına zıt olurdu. Bu manaya yukarda işaret edilmişti.
Şayet imtihansız olarak direk cennet ve cehenneme konulsak, o zaman itiraz ve şekvaya hakkımız olurdu. Bu da ALLAH’ın izzet ve azamet ve adalet isimlerine zıt olurdu.
Bu konuyu şöyle bir misalle açalım: Öğretmen, öğrencisine dese ki: Ben senin durumunu iyi biliyorum, seni imtihan etsem mutlaka zayıf alacaksın, onun için imtihan etmeden sana zayıf notu veriyorum. Öğrenci haklı olarak itiraz edecektir. İşte böyle bir itirazın yolunu kapamak için imtihanın gerekli olduğu sabit olur.
Diğer taraftan, Kader, ALLAH'ın ilmidir. Yani başımıza gelecekleri bilmesidir. Ancak bilmek, bilinen şeye tabidir. İlim, bilmektir; malum ise bilinendir. Bilmek bilinene tabidir.
Mesela; parmaklarımın altındaki şu cihazın ismini klavye olarak biliyorum. Benim bilmem ilim, klavye ise malumdur. Ben, cihaza klavye dediğim için, cihazın ismi klavye olmadı. Belki o, klavye olduğu için, ben klavye dedim ve bildim. Benim bilmem, maluma bağlı oldu.
Yani, ALLAH'ın bildiği, bizim ne yapacağımızdır. ALLAH bildiği için, biz yapıyor değiliz; bizim yapacağımızı ALLAH, ezeli ilmiyle biliyor.
Selam Sevgi ve Dua ile...