ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Mehmet Akif Ersoy Köşesi Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Mehmet Akif Ersoy Köşesi

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Mehmet Akif Ersoy Köşesi Empty
MesajKonu: Mehmet Akif Ersoy Köşesi   Mehmet Akif Ersoy Köşesi EmptyPaz Mart 07 2010, 18:02

ALLAH nasip ederse vaktim oldukça ve nefesim yettikçe
burada M.akif'in orjinal ve sadeleştirilmiş (Safahat) şiirlerini
sizlerle paylaşmaya çalışacağım.Rabbim muvaffak eylesin inşallah.


Giriş


Bana sor sevgili kari,sana ben söyliyeyim,
Ne hüviyyette şu karşında duran eş'arım;
Bir yığın söz ki,samimiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu bilirim,çünkü,ne san'atkarım.
Şi'r için ''göz yaşı'' derler;onu bilmem,yalnız,
Aczimin giryesidir bence bütün asarım!
Ağlarım,ağlatamam;hissederim söyliyemem;
Dili yok kalbimin,ondan ne kadar bizarım!
Oku,şayed sana hisli bir yürek lazımsa;
Oku,zira onu yazdım iki söz yazdımsa.


orjinali


Bana sor sevgili okur,sana ben söyleyeyim,
Ne mahiyette şu karşında duran şiirim?
Bir yığın sözki içtenliğidir ancak hüneri.
Ne sana bilirim,çünkü,ne sanatkarım.
Şiir için ''göz yaşı'' derler,onu bilmem yalnız
Aczimin göz yaşlarıdır bence bütün eserim.
Ağlarım,ağlatamam,hissederim,söyleyemem;
Dili yok kalbimin,bundanda ne kadar muzdaribim.
Oku,eğer sana bir duygulu yürek lazımsa,
Oku,zira onu yazdım,iki söz yazdımsa.


sadeleştirilmişi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Mehmet Akif Ersoy Köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Akif Ersoy Köşesi   Mehmet Akif Ersoy Köşesi EmptyPaz Mart 07 2010, 19:23

FATİH CAMİİ



Yatarken yerde ilhâdıyle haşr olmuş sefil efkâr,

Yarıp edvârı yükselmiş bu müdhiş heykel-i ikrâr,



Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler,

Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;



Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel,

Gelir fevkınden eyler sermedî binlerce nûr îsâr.



Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu:

Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür'etkâr!



O revzenler, nazarlardan nihân dîdâra müstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.



Bu kudsî ma'bedin üstünde tâbân fevc fevc ervâh

Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevc envâr.



Tecessüd eylemiş gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru;

Semâdan yâhud inmiş hâke, Sînâ-reng olup, Dîdâr!



Tabiat perde-pûş-i zulmet olmuş, hâbe dalmışken,

O, gûya kalb-i nûrânîsidir leylin, durur bîdâr.



Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-i âşıktır,

Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr.



Nümâyan cebhesinden Sadr-ı İslâm'ın meâlîsi:

O sadrın feyz-i enfâsıyle gûyâ bir yığın ahcâr,



Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsâl-i nûr olmuş.

Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr,



Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr:



Bu bir ma'bed değil, Mâ'bûd'a yükselmiş ibâdettir;

Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr.



Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:

Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.




Bir infilâk-ı safâdır ki yâr-ı cânımdır,

Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.



Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ;

Sabâ da hâb-ı sükûndan ayılmamıştı daha,



Fezâ yı rûhda aksetti, es-salâ-perdâz

Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz.



İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk,

Ezânı beklemez oldum; açılmadan âfâk,



Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan

Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan



Göründü; Fâtih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık!



Sokuldum artık onun sîne-i münevverine,

Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.





Fezâ-yı ma'bedin encüm-nümâ meşâ'ilini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziyâ kavâfilini



Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda...

Neler düşündüm o sâ'atte bilseniz orada!





Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence.



Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"



Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,



Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!



Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:



Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;



Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz



Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!



Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!



Koçar koşar duramaz... âkıbet denir "âmîn"

Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn,



Alır çocuklar, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde



Derin bir uykuya...

Derken bu hâtırât-ı lâtîf



Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;



Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam huşû'a müstağrak



Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

O kâinât-ı huzu'u yerinden oynattı;



Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb'âdı!

Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr



Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,

Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,



Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet'te;



Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!

İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,



Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,



Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz...



Ne oldu Arş'a kadar yükselen o sûz ü güdâz?

O çûş içindeki îman?



Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînan.



orjinali






Dinsizlikle karışmış aşağılık fikirler yerle bir olmuş da,
Yükselmiş bu iman abidesi yarark asırları.

Kapkara bir sapıklık bulutu şeklinde eski devirler,
Bu mabedin civarından kaçar,bir an bile duramazlar.

istikbal,hakikat ışığıyla dolu bir sabah gibi
Üzerinde doğup,ebediyyen nurlu aydınlığını döker.

İlahi alemingüzelliğini kucaklamak ister;
Cesaretle,umutla kol açmış minareler.

O pencereler,gözlerden uzak ilahi güzelliğe dalmış,
Birer gözdür ki açılmış önünde bütün sırlar.

Bu kutsal mabedin üstünde akın akın ruhhlar parlamakta,
Bu yüce kubbenin altında dalga dalga nurlar coşmakta.

Sabahın baygın ruhu sanki cisimleşmiş,
Yahut da ilahi güzellik,sanki Sina'da olduğu gibi yere inmiş.

Tabiat,karanlığın örtüsü altında uykuya dalmışken,
O sanki aydınlık kalbi gecenin,uyumadan bekler.

Evet,bir kalptir o,bir coşkulu aşık kalbi,
Ki içinden çıkıp yükselir her dem inleyen zikirler.

Cephesinde İslam'ın göğsündeki yüce anlam görünür,
O göğsün feyizli nefesleriyle sanki bir yığın taş,
Kalkarak,yükselerek, aydınlığın timsali olmuş.

Nasıl timsali olmazki,şu pek sakin duran duvar,
Asırlardan beri batılın saldırılarına karşı,
Bir kez olsun yılmadan,usanmadan göğüs gerer.

Bu bir mabed değil,ALLAH'a yükselmiş ibadettir,
Bu bir tablo değil,sanki Hakk'a ulaşan nazarlardır.
Semadan inmemiştir şüphesiz,lakin semavidir,
Yeyüzüyle ilişkisiz feyizli bir tecelliyi havidir.

Sabahı pek severim,o en güzel zamanımdır,
Benim en candan dostumdur,neşemin arttığı andır.

Göğün eli gecenin örtüsünü henüz açmamıştı,
Sabah rüzgarıda sakin uykusundan daha ayılmamıştı.

Henüz uykudan kalkmış müezzinin sesi,
Ki bu hazin bir ses idi,ruhuma aksetti.

İçimi dalga dalga sardı bir coşkunluk,
Ezanı bekleyemedim açılmadan ufuk.

Karanlığa sarınmış yatan sokaklardan,
Coşku içinde geçtim,önümde bir meydan.

Göründü,Fatih'e gelmiştim,anladım azıcık,
Gidince mabede,baktım ki bekliyor uyanık.

Sokuldum artık onun aydınlık kucağına,
Oturdum öndeki küçük maksurelerden birine.

Kubbenin boşluğundaki yıldız gibi kandilleri,
O parıl parıl sıralanmış ışıklar kafilesini.

Görünce çocukluk günlerimi hatırladım da...
Neler düşündüm o saatte bilseniz orada.

Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir:''Bu gece,
Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence.

Giderseniz gelin ama namazda uslu durun;
Yaramazlık edecekseniz,işte ev oturun.

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi,
Namaza durdu mu,tabi koyverir peşimi.

Dalar giderdi,ben artık başıboş kalırdım,
Hasırlar üstünde coşkuyla nasılda koşardım.

Hayal otuz yıl önceki hali gözün önünden,
Geçirdi,başladım artık yanımda görmeye ben.

Beyaz sarıklı temiz,yaşça elli beş ancak,
Vücutça dinç,fakat saç sakal epeyce ak.

Heybetli bir adam ki kılar edeple namaz,
Yanında küçücük bir kızcağızla pek yaramaz.

Yeşil sarıklı bir oğlanki başında püskülü yok,
İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk.

Sarık hemen bozulur,sonra şöyle bir dolanır,
Biraz geçer,yine bayrak gibi dalgalanır.

Koşar koşar duramaz,amin denir sonunda,
Namaz biter,o zaman yaşlı adam kalkarda.

Alır çocukları oğlan fener çeker önde,
Gelir düşer eve yorgun,dalar evde.

Derin bir uykuya...Derken bu tatlı hatıralar
Çekildi yerine,artık hakikatin o koyulaşmış.

Çehresi başladı karşımdan şekilden şekile girmeye
Zamanda kalmadı zaten hayali dinlemeye:

Sağım,solum,önüm,arkam tevazuya gömülmüş,
İnsan gölgeleri iken,bir ses yükselerek
O tevazu alemini yerinden oynattı,
Sanki mahşer yerine döndürdü ortalığı.

Art arda dizilmiş saflar,velveleli sıra dağlar oldu,
Ve safların her birinden duyuldu yürek yakan
İniltili yakarışlar,hüzünlü yakarışlar,
Rahmetin kalbini sızlattı şüphesiz bu inlayişler.,

Eğildi sonra o dağlar huzurunda ALLAH'ın,
Kapandı secdeye sonra korkusuyla ALLAH'ın.

İnayetiyle ALLAH kaldırınca her birini,
Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda yüreklerden öyle bir dehşetli feryat koptu,
Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak bunu.

Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler...
Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakılmalar.

O coşku içindeki iman?
Evet çağlayarak işte rahmeti ALLAH'ın,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh,
Güvenmenin huzurun ruhu...


sadeleştirilmişi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nur_Sultan
Moderator
Nur_Sultan


Mesaj Sayısı : 3652
Kayıt tarihi : 21/09/08
Yaş : 55

Mehmet Akif Ersoy Köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Akif Ersoy Köşesi   Mehmet Akif Ersoy Köşesi EmptyPaz Mart 07 2010, 21:28

ALLAH nasip ederse vaktim oldukça ve nefesim yettikçe
burada M.akif'in orjinal ve sadeleştirilmiş (Safahat) şiirlerini
sizlerle paylaşmaya çalışacağım.Rabbim muvaffak eylesin inşallah.



ALLAH razı olsun bizde de var daha önce okumuştum. ama, epey oldu.
sadeleştirmen güzel olmuş. yoksa çoğunu anlamıyoruz.
Rabbim devamını nasip eylesin inşAllah eline emeğine sağlık..

çiçek9 çiçek9
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Mehmet Akif Ersoy Köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Mehmet Akif Ersoy Köşesi   Mehmet Akif Ersoy Köşesi EmptyPtsi Mart 08 2010, 01:52

çiçek6 Allah razı olsun çiçek6
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mehmet Akif Ersoy Köşesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sol Yanımın Alt Köşesi
» İstiklal Marşı Ve Akif
» Mehmet Doğramacı
» Fatih Sultan Mehmet in Hz.Muhammed e yazdığı şiir
» Fatih Sultan Mehmet Han

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Sanat ve Edebiyat :: Şiirler-
Buraya geçin: