Hz. Peygamber, Kur’an’la beraber sünneti göz önünde bulundurarak yaşanan hayatın insanı hidayete ve saadete götüreceğini, sünnetten uzaklaşarak veya onu terk ederek yaşanan hayatın sonunun da dalalet, sapkınlık ve hüsran olacağını belirtmektedir.
Vefatından kısa bir süre önce söylendiği anlaşılan bir hadisinde Efendimiz şöyle buyururlar:
“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı bir şekilde sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız.
Bunlardan biri Allah’ın Kitab’ı, diğeri de Resûlünün sünnetidir. [2]
”Allah Resûlünün bizlere bir emaneti ve mirası olan sünneti yaşamak ve yaşatmak dinin ayakta kalmasına, sünneti red veya terk etmek ise dinî anlayış ve yaşayışımızın bozulmasına sebep olur. Efendimiz bu hususa değindiği bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır: “Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar.
Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar.[3]
” Sünnet, Allah’ın son Kitab’ı olan Kur’ân-ı Kerîm’in açıklayıcısı olması bakımından dinimizde önemli bir yere sahiptir.
Kuran-ı Kerim’in nasıl yaşanacağı, namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını, zekatın nelerden ne kadar verileceğini, haccın ne şekilde yapılacağını hep hadislerden öğreniyoruz.
Bu hususlar bize, sünnet olmadan Kur’an’ın birçok âyetini anlamanın ve İslâm’ı doğru bir şekilde yaşamanın mümkün olamayacağını göstermektedir.