mustafa43 Admin
Mesaj Sayısı : 12855 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Züleyha ki Yusuf’u Sevdi İbtida Neyi ve Kimi Sevdiğini Bilmedi Çarş. Kas. 13 2013, 22:19 | |
| Züleyha ki Yusuf’u Sevdi İbtida Neyi ve Kimi Sevdiğini Bilmedi
Çok zordu Yusuf'u görmeyen gözün Züleyha'yı anlaması, Çok kolaydı Yusuf'u görmeyen gözün Züleyha'yı kınaması
Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”
A’râf, 176
Esirgeyen ve bağışlayan ALLAH’ın adıyla.
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi, önce çile vardı ihsan arkadan geldi, önce iştiyak, arkadan sebat geldi. Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi, adam ki ona bütün isimler öğretildi. Yusuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli, Züleyha’nın kaderi Yusuf’a tecelli. Kuyu zindan, kuyu zindan, önce çile arkadan ihsan, Züleyha vazgeçti mi maşukundan...
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim; cümle gibi aşk da ne senin ne benim. Sözde, aşkta ne benim, ne senin. Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya, ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut, mayıs gülü, ışıklı nisan yağmuru ne kadar ALLAH’tansa, mülk gibi söz de ve aşkta O’ndan...
Sen tahtına yazıcı kimi oturtsan da, beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen, hiç bir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, gönül tahtına O’ndan özge sultan olmuyor. Değil mi ki her şey O’ndan, gidecek yer yok O’ndan başka, gelinen yer yok O’ndan başka. İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icrabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.
Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığı yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder. Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir; bir çiçeği, bir kuşu,denizi, yağmuru, gökyüzünü, yazıyı,yazıyı yazanı, kalemi tutanı,bir yaratılmışı hasılı...
Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yûsuf’u sevdiğini zannedebilir. Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir. Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir. Her aşk O’na çıkar sonunda, O’ndan başkasını sevmek imkânsız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir...
Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret. Küçük bir biliş farkı, mülk gibi aşk da ALLAH’tan. Ruhunda O, kalbin de O, aklın da O, tenin de O, canın da O, cismin de O. Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret. Sevginin yanılgısı yok, yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek, bilmemek yanlış kılar sevgiyi...
Züleyha ki Yusuf’u sevdi, İbtida neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yusuf’u değil, Yusuf’ta tecellâ eden nuru sevdiğini fark etti. Yusuf'taki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha sûretinde tecellâ ettiğini fark etti. Biri sûretten nura yükselirken diğeri nurun sûrette tecellâ ettiğini idrak etti...
İşte bütün hikâye; kim düştü kuyuya, Yusuf mu, Yakub mu, Züleyha mı. Zindan kimin kader, Yusuf’un mu, Yakub’un mu, yoksa Züleyha’nın mı. Yusuf, Yakub ve Züleyha yok aslında, hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir. Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde, her Yûsuf u Züleyha, bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu nasıl mazmun diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan’ının önsözünde, yani ki Mukaddime’sinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp atıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sözün hükmü tam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun...
Nazan Bekiroğlu
Selam Sevgi ve Dua ile... | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: Züleyha ki Yusuf’u Sevdi İbtida Neyi ve Kimi Sevdiğini Bilmedi Perş. Kas. 14 2013, 01:45 | |
| | |
|