beyza57 Dost Üye
Mesaj Sayısı : 567 Kayıt tarihi : 25/08/08 Nerden : hollanda
| Konu: Bir Daha, Bin Kere Şükür Paz Eyl. 27 2009, 01:45 | |
| Bir Daha, Bin Kere Şükür Cafer Durmuş
Şükür, yapılan iyiliği takdir edip övmektir, nimetin değerini bilmektir. İlim ile, hâl ile ve amel ile olmak üzere üç türlüdür. Alimlerin şükrü dil ile, âbidlerin şükrü fiil ile, âriflerin şükrü ise hâl ile olur.
Kur’ân-ı Kerim, bizi lütuf ve ihsanıyla kuşatan Rahman’a şükretmeye davet ediyor. Bunca nimetin kadrini bilip kavlen, fiilen ve hâlen şükretmeye çağırıyor.
Yetmiş beş âyet-i kerîme şükürle ilgili ve bu ayetlerin on tanesinde “Umulur ki şükredersiniz” buyruluyor. Üç âyet-i kerîmede “Ne de az şükrediyorsunuz” ihtarı geliyor. Bunlardan biri Mülk suresinde bulunuyor ki, oradaki soru cümlesi insanı sarsıyor:“(Habibim!) De ki. Sizi yaratan, size kulak(lar), gözler ve gönüller veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?” (Bkz; 67/23)
Şükür, yapılan iyiliği takdir edip övmektir, nimetin değerini bilmektir. İlim ile, hâl ile ve amel ile olmak üzere üç türlüdür. Alimlerin şükrü dil ile, âbidlerin şükrü fiil ile, âriflerin şükrü ise hâl ile olur.
Abdülkadir Geylanî (rh.a.); dil ile yapılan şükrün nimetin Halık’tan olduğunu kabul ederek, onu halka nisbet etmemek olduğunu söylemiştir.
Geceler boyu ibadet etmeyi “şükreden bir kul olmanın gereği” olarak beyan eden Peygamberimiz (s.a.v.), “Bir adam doğduğu günden yaşlanıp öldüğü güne kadar Allah’a ibadet etse, yine de kıyamet gününde (Allah’ın kendisine verdiği nimetlere gereğince şükredemediğini düşünerek) amellerini az görür.” (Ahmed bin Hanbel, IV/185) buyuruyor. Milletimiz bu hadisi özümsediğini, “Bin dilim olsa şükründen acizim” atasözüyle ne güzel ifade etmiştir.
Tefsirde belirtildiğine göre âyet-i kerîmedeki “Enşe’eküm = Sizi yarattı” sözünün manası; “Sizi bütün ilahî hakikatleri almaya kabiliyetli olarak inşa etti ve en güzel surette yarattı” demektir. O’nun âyetlerini dinlemeniz için size kulaklar, görmeniz için gözler verdi. O halde bunların her biri, hakkın razı olacağı işlerde kullanmak ve O’nun hoşnut olmayacağı işlerde isti‘mâl etmemek üzere ayrı ayrı şükrü gerektirir demektir.
***
İbn-i Arabî şöyle demiştir: “Kainatta Allah’ı en çok zikreden cemâdâttır. Onlar daima Rablerini tesbih ile meşgul olurlar. Başka bir ihtiyaçları olmadığı için zamanın geçmesi ve iklimlerin değişmesi de onları ilgilendirmez.
Bunlardan sonra zikretmede sırasıyla nebâtât ve hayvânât gelir. Dördüncüsü ise insan cinsidir. Çünkü insanın ihtiyaçları çok fazla ve problemleri çok çeşitlidir. Ve bu fazlalık nisbetinde onun irâdî zikri azalmaktadır.
Nitekim “Zikreden kullarım azdır” (Sebe’, 34/13) buyrulmaktadır. Bununla birlikte, sayıca diğer mahlukattan az olsa da insanın bilinçli olarak yaptığı zikir ve şükür hepsinden değerlidir.”
İbadet ve taatin yukarıda sözü edilen değeri bulması için, insan öncelikle O’na hakkıyla kulluk etmekten aciz olduğunun bilincinde olmalı. Şükretmenin de O’nun ihsanı cümlesinden olduğunu unutmamalı. Bundan sonradır ki, her nimeti yerli yerince kullanarak bütün azalarıyla Allah’a şükretmenin cehdini kuşanabilir.
Âyet-i kerimeyi okurken şöyle düşünüyorum: Bir insana sevip saydığı bir kişi sitem etse, kendisinden iyilik görüp minnettar kaldığı bir büyüğü herhangi bir konuda, “Senden daha iyisini beklerdim” diyerek çalışmalarını yetersiz bulsa, bu tür ikazları nasıl da ciddiye alır.
Düşünün: Burada, lutfettiği nimetlerin en önemlilerini hatırlattıktan sonra “Ne de az şükrediyorsunuz” buyuran ALLAH Teâlâ’dır. Bu ilahî ikaz bizi ne kadar sarsıyor?
O ki, “Ey iman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin ve eğer yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin.” (Bakara, 2/172) buyruğu ile, şükretmeyi kulluğun gereği olarak talim etmektedir. Başka bir ayette “Şükrederseniz nimetinizi artırırım” (İbrahim, 14/7) buyurmaktadır.
Bütün bunlardan şunu anlayabiliriz: Şükürsüzlük maddî, manevî mahrumiyeti mucibdir. Ve en büyük mahrumiyet de maneviyat yoksunluğudur. Kulun her halde Allah’a şükretmekle mükellef olduğunu bilmemesidir. Ve ALLAH, bizi bu duruma düşmekten sakındırmaktadır…
Bizden önceki nesiller mahrumiyetlerle sınandılar. Şimdiki neslin gözünde büyüyen güçlüklere ALLAH için göğüs gerdiler. Ve bunu iman nimetine şükretmenin gereği bildiler.
Şimdi biz bollukla, genişlikle imtihan olunuyoruz. Bu şartlarda nasıl davranacağımıza bakılıyor. Allah’ın bize emaneten bahşettiği nimetlerin gerçek sahibi olduğumuz vehmine kapılarak, bundan nefsimize bir pay mı çıkaracağız? Yoksa bunların her birini kendi alanında hizmete sevk ederek fiilen şükredecek miyiz?
Bizden beklenen, Kur’ân-ı Kerim’de defalarca tekrarlanan ilahî ikazı dikkate almak olmalı. Gözü, kulağı, eli ayağı ve bütün imkanları, nimetin şükrü sayılacak hizmetlere sevk etmek olmalı. En önemlisi, bu sevkiyatı sürekli kılacak uzvu, gönlü O’nun rızasına rabt etmek olmalı. Gadab-ı ilâhîyi celb edecek amellerden titizlikle sakınmak olmalı.
Duânın Kapsama Alanı
“Ey Rabbimiz, beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz, duamı kabul eyle.
Ey Rabbimiz, (amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla.” (Bkz; 14/40-41)
Hanif milletin atası, Hz. İbrahim’in kuşatıcı duaları insanlığa yol gösteriyor. O, dualarında maziyi, hâli ve istikbali kuşatacak şekilde çerçeveyi geniş tutardı. Allah’tan istedikleri basit ve fani şeyler değildi; büyük günde kurtuluşa ermekti.
Öyleyse bizim de dualarımız kuşatıcı olmalı ve duanın makbuliyetine sebep olacak şartlara riâyet etmeli:
Dua ederken mümkünse abdestli bulunmalı, kıbleye müteveccihen edeble huzura durmalı, besmele ve hamdele ile niyaza başlamalı.
Hafif bir sesle ve kabul olunacağını ümit ederek, huşu ve tazarru ile yalvarmalı. Başka gidecek kapı olmadığı bilinciyle dua etmeli.
Dualarımızda bu günkü insanlık için iyilik temennileri, gelecek kuşaklar için hayır dualar ve bu dünyadan göçmüş olanlar için mağfiret talebi olmalı. Çünkü dualar, kuşatıcılığı nisbetinde kabule şâyân olacaktır.
“Dua ibadetin özüdür” buyuran Sevgili Peygamberimiz, muhtelif hadislerinde bu edebleri bize öğretiyor. “Allah’ım, bana ve Muhammed’e merhamet eyle” diyen şahsın duasını, “Geniş olanı daralttın” diye tashih ediyor. “Temiz ağızlarla Allah’a yalvarın” buyuruyor. Bu nasıl olur yâ Rasûlallah sorusunu, “Birinizin diğerine dua etmesiyle” diye cevaplandırıyor.www.altinoluk.com 1997 - 2009 - Bütün | |
|
mustafa43 Admin
Mesaj Sayısı : 12855 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: s.a Paz Eyl. 27 2009, 03:52 | |
| | |
|
Nur_Sultan Moderator
Mesaj Sayısı : 3652 Kayıt tarihi : 21/09/08 Yaş : 55
| Konu: Geri: Bir Daha, Bin Kere Şükür Paz Eyl. 27 2009, 22:16 | |
| | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| |