ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Eskiden Çocuk Olmak...   Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Eskiden Çocuk Olmak...

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
mustafa43
Admin
Admin
mustafa43


Mesaj Sayısı : 12855
Kayıt tarihi : 03/07/08

Eskiden Çocuk Olmak...   Empty
MesajKonu: Eskiden Çocuk Olmak...    Eskiden Çocuk Olmak...   EmptySalı Tem. 23 2013, 22:32

Eskiden Çocuk Olmak...   Isks

Eskiden Çocuk Olmak...

Buzdolabının üstünü görebilmek için boyumuzun uzamasını dilediğimiz günlerdi. Çok merak ederdik acaba ne var üstünde diye. Çoğu zaman bir sandalye yardım ederdi görebilmemize. Küçüktük daha merdiven çıkmak zor gelirdi. Bağırırdık balkonların altından aanaaa, annemiz çıkınca da para aaat. O parayı istememizin sayısız nedeni olurdu. Çünkü ya kapıdan baloncu geçerdi, ya topumuz patlardı yanlış kale çizgilerinde ya da komşumuzun kızı bakkala gidip, elinde bir şeylerle geri dönerdi. Sayısız kere seslenirdik annemize anaaa para at diye... Smile

Küçüktük daha kışın karla oynamak için çıktığımız sokaklara yazın toprakla oynamak için çıkardık. Ama sanki yaz daha bir güzeldi. Çamurdan yapılan pastalar, ip atlamalar, evin arka bahçesindeki otların ormana dönüştüğü piknikler ve tabi komşu bahçelerin ağaçlarına dalıp kiraz toplamalar. Her ağaca çıktığımızda “Biri gelir” diye aşağıda nöbetçi bıraktığımız arkadaşın bizi ağaçta unutması. Hem de elindeki kirazlarla beraber. Gerisi mi, gerisini tahmin edersiniz işte önce bahçe sahibinin sesi, sonra da uzakta görünen kendisi... Smile

Küçüktük daha akşamüstleri başlardı asıl oyunlar. Yakan toplar, dokuz taşlar, elim sendeler ve tabi ki keyfi ancak hava kararınca çıkan saklambaçlar. Gece saatlerine kadar oyun oynadıktan sonra, açlıktan ölmek üzere olduğumuzu hissedince eve giderdik. O saate kadar bizi bin kere eve çağırmış olan annemizden korkarak. Ne kadar saklasak nafile annemiz her seferinde anlardı üstümüzü ne kadar çok kirlettiğimizi. Üstünüz başınız toz toprak içinde, ben sizi böyle mi yolladım sokağa diye kızardı bize. Nasıl olsa tecrübeliydik biz de dooğru banyoya... Smile

Küçüktük daha ama artık büyüdük, her ne kadar bir tarafımız hep çocuk kalsa da. Ve artık biliyoruz buzdolabının üstünde ne olduğunu ne olmadığını, daha doğrusu hiçbir şey olmadığını. Evin bilmediğimiz, yetişemediğimiz bütün yüksekliklerini görüyoruz. Ama o çocukluktaki sırları bir türlü çözemiyoruz. Bir çoğumuz unuttuk hayal kurmayı ve hatta küçüklükten kalma hayallerimizin birçoğunu. Şimdi küçüktük daha diyoruz eskiye dönüp bakınca ve umursamıyoruz buzdolabının üzerindekileri...

Büyümeyi mühim bir şey mi sanıyoruz acaba. Evet evet biz büyümeyi mühim bir şey sandık durduk ömrümüz boyunca. Eğer büyümenin asıl anlamını söyleselerdi, hiç istemezdim büyümeyi, inan bana! Ben büyüdükçe dertlerim de büyüyormuş oysa. Çocukluğunuzdan ne kaldı size? Kalbinizin büyümemiş yanı neresi? Nerede saklanıyor en saf duygularınız...

Asfaltın ortasında tebeşirle çizilmiş koca bir seksek gördüğünüzde, etraftakilerin bakışlarına aldırmadan zıplıyor musunuz? 1, 2, 3, sayarken içinizden tekerlemeler söylüyor musunuz. Yaptığınız pastanın kremasını döktükten sonra, o eski alışkanlıkla, tencerede kalanlara parmağınızı daldırıyor musunuz. Küçük bir muzurluktu bu çocuklukta. Annemizin kremayı dökmesini dört gözle beklerdik. Sonra kızardı annemiz sıcak sıcak puding yenmez! Karnınız ağrır diye ve elimize vururdu kaşıkla, acıtmadan...

Akşam vakitleri balkonunuza çıkıp da saklambaç oynayan çocukların yerlerini bulmaya çalışıyor musunuz. Yoksa kalbinizin çıkmaz sokaklarında çocuklar bağırmıyor mu ebeee elim sende diye. Yoksa kapınızı çalmıyor mu çocuklar balkonunuza kaçan toplarını istemek için. Yoksa siz babanızın elinden tutup yürümeyi özlemiyor musunuz. Kırmızı bir lastik top yakan topları hatırlatmıyor mu size. Canınız hiç elma şekeri çekmiyor mu sizin. Ama pastanelerden değil, sokak aralarındaki el arabalarında satılanlardan...

Yoksa parkların yanından geçerken sallanmak istemiyor musunuz. Salıncağa oturmak ve yanınızdakine beni sallar mısın. Ama taa bulutlara uçacak kadar çok salla diye ısrar etmek, sallanırken rüzgârın tadını çıkarmak, kahkahalarla gülmek istemiyor musunuz gerçekten. Bugün bir iyilik yapın, benim için değil. Arkadaşlarınız veya aileniz için de değil. Sadece kendiniz için hadi bir iyilik yapın ve bir günlüğüne çocuk olun yine. Bugün el sallayın uçaklara, yol verin hiç tanımadıklarınıza ve çocuk olun yeniden. Katılın çocuk oyunlarına elma şekeri alın bugün, ilk gördüğünüz parkta salıncağa binin sallanın doyasıya. Bugün çocuk olun yeniden...

Kahvaltı sonraları apartman girişindeki kapı zillerinin çalmasıyla sokağa çıktığımız günlerdi. Sokağa çıktığımız ve öğle yemeklerine gelmediğimiz günler. Annemiz balkondan çıkıp hadi yemeğe diye bağırsa, biz korkuya kapılırdık. Ya eve girdikten sonra tekrar sokağa çıkmamıza izin vermezse. İşte o zaman kapıya kadar gider, ekmek arası salatalık domateslerle geri dönerdik. Susadığımızdaysa, içimizden birinin evine gidip bütün suyu bir seferde içerdik...

Bizim için bir kola vardı o zamanlar, bir de sarı kola. Bu kadar basitti hayat adı, sanı, markası hiç önemli değildi içtiğimiz kolanın. Leblebi tozlarıyla, dövmeli sakızlar vardı hayatımızda. Sakızlardan çıkan dövmeleri evleri duvarına yapıştırır ve her seferinde azar işitirdik ev sahibinden. Silmekle çıkmayan dövmeleri kazımak gerekirdi çünkü. Şimdi ev duvarımızda eskiden kalma dövmeler var. Hiçbir zaman kazımaya kıyamadığımız...

Biz bakkaldan ki o zamanlar süper marketler değil, sadece bakkallar vardı hiç markalı yiyecekler istemedik. Elimizde sarı 500 lirayla bakkala gider ve 500 liralık çekirdek isterdik. Bakkal amca bir çuvalın içinden aldığı iki çay bardağı dolusu çekirdeği, kendi elleriyle yaptığı kâğıt külaha doldururdu. Hiçbir evin bahçesinde çitleyemezdik çekirdeğimizi. Yere attığımız için kızardı büyüklerimiz. Biz de kaldırım taşlarına oturup, orda çitlerdik. Ve yola atardık içi boşalmış çekirdekleri. Dedim ya, bizim için bir kola" vardı o zamanlar, bir de sarı kola işte bu kadar basitti hayat...

Siz sobanın yanındaki mavi leğende yıkandığınızı hatırlıyor musunuz? Hani çok küçüktünüz ve banyo çok soğuktu. Hatırlıyor musunuz annenizin hasta olursun telaşlarını. İki odası salona açılan üç odalı evlerin şenliğiydi soba. Ne güzeldi sobalar salonda olurdu genelde. Dışarıdan biri gelse, doğru sobanın yanına giderdi. Elleri hemen sobanın üstüne uzanırdı. Dışarının soğuğu dışarıda kalırdı...

Ne güzel şeydi soba yıkanan çamaşırlar hemen sobanın üzerindeki tellere asılır, artanlarsa sobaya en yakın olan koltuğa serilirdi. Odayı nem kaplardı ve yıkanan çamaşırlardan yayılan beyaz sabun kokusu moral verirdi. Ne güzel şeydi soba üzerinden hiç eksilmeyen su güğümüyle, çizilen kestanenin cızırtısıyla, tuzlanan mantarın kokusuyla ve hatta külünde barınan patatesiyle. Kış akşamları sohbetlerle ısınan odaya zevk katardı. Ne güzel şeydi soba her ne kadar sadece bulunduğu odayı ısıtsa da, kışları odalarımızdaki yataklardan çıkartıp kendi etrafındaki yer döşeklerinde uyutsa da çok güzel şeydi...

Şimdi evlerimizde iş yerlerimizde kalorifer var. Cildimizi kurutuyor diye şikayet ediyoruz. Tabi üzerine su güğümü koyamıyor, ortamdaki nemi dengeleyemiyoruz. Artık kestane, mantar, patates koyup zevkine varamıyoruz akşam vakitleri. Yaylı yataklardan kurtulmayı, yer döşeğinin rahatlığını unutuyoruz yavaş yavaş. Döşeklerimizi dolaplarımızın en üst köşelerine kaldırıyoruz, belki de hiç indirmemek üzere...

Teknolojiye ve rahatlığa teslim olurken şimdi, bir ayağımız hep geride kalıyor. Çünkü geçmişte kalan gizemli güzellikleri özlüyoruz. Bir yanımız hep çocuk kalıyor sanki. Karı izlemek istiyorum saatlerce, geceleri karı izlemek bambaşka bir güzellik bana göre. Simsiyah geceye yağan, binlerce bembeyaz tane. Son yıllarda yağan onca kara rağmen bütün gün bir tek çocuk bile görmedim karla savaşan. Cadde üstündeki bir apartmanın neresine kardan adam yapabilirler ki...

Şimdiki çocuklar bizim kadar şanslı değiller galiba ağaca tırmanmayı bilmeyen o kadar çok çocuk var ki. Eskiden ilik oynardık biz. Gazoz kapakları toplar, onları sayar ve yere dizerdik. Sonra kapakları tek tek ters çevirmeye çalışırdık. Çevirdiğimiz kapak bizim olurdu. En az kapak toplayan ütülürdü. Çocukça duyulan en güzel gururdu...

Elvan gazozları vardı o zaman. On yüz baloncuk yuttum derdi televizyondaki kız. Ama şimdi ne üten var ne ütülen, ne de o Elvan gazozları. Şimdi insanlar güzel restoranlarda yemek yiyip, rahatlamak için maden suyu içiyorlar. Zaten şişeler de pek kullanılmaz oldu. Kutu kolaların açma halkaları ortaya çıkınca gazoz kapakları unutuldu...

Geçmişin lastik toplarının yerini bilgisayar oyunları aldı. Gece yarılarına kadar oynanan sokak saklambaçları gitti ve yerine televizyondaki diziler geldi. Bugünün çocukları bilmiyor ilik oynamayı. Futbol kartı toplamayı, toprağa misket çukuru açmayı, çamurdan pasta yapmanın verdiği zevki bilmiyor bugünün çocukları...

Ama geçmişi bilenler yarına taşımalı bunları gazoz kapağı bulamasalar da maden suyu kapaklarını biriktirip ilik oynamayı öğretmeliler çocuklarına. Taşları üst üste dizip vurmaya çalışırsın topla. Biz böyle oynardık çocukluğumuzda diyerek anlatmalılar dokuz taşı. Sormalılar insanlara siz sobalı evlerde büyüyen bir çocukluğa mı sahipsiniz diye. Ne kadar ilerlesek de, bir ayağımız hep kalsın bir adım geride...

Her yer bembeyaz yine gökten tek tek düşüyor kar taneleri, yine bembeyaz bir kar yağıyor çocukluğuma. O zamanlar ilk yağan kar, kışın çocuklar için getirdiği en güzel hediyeydi. Kar, ya bir anda başlardı yağmaya, ya da sabah uyandığımızda çığlıklar atarak sevindiğimiz bir manzara olurdu. Eğer uykumuzda yağmamışsa, karın tutmasına dua ederek otururduk cam kenarında. ALLAH dualarımızı kabul ederse, fırlardık sokağa...

Önce montlar, atkılar ve en önemlisi eldivenler, botları da giydik mi hazırdık artık karla savaşmaya. Ya evin yakınındaki boş arazide altımızda poşetlerle kayardık ya da hep beraber yeni bir kardan adam yapardık. Bütün çocuklar paylaşırdı ne getireceklerini. Birimiz havuçtan sorumluydu, birimiz zeytinlerden. Hiç kömür olmadan düğme yapılır mı? Birimiz de kömürlerden tabi. En yakın ağaçların alt dalları koparılır ve sevinçle süpürge yapılırdı. Küçüktük daha ve hiçbirimiz kardan adama güzel kollar yapamazdık. Yine de süpürgeyi saplardık gövdesine...

Neredeyse ellerimiz morarana, ayaklarımız donana ve üstümüz sırılsıklam olana kadar oynardık karda. İki seçenek çıkardı önümüze ya buz tutana kadar dışarıda kalacak ya da sıcacık evlerimizde ısınacaktık. Ne duruyorduk ki hadi evlere...

Dışarı çıkmamıza kolayca izin veren annemiz o zaman kızardı işte. Üstünüzü başınızı kardan temizlemeden eve giremezsiniz derdi. Evin içinde kahkahalarla zıplardık, biz zıpladıkça karlar dökülürdü, ne eğlenceliydi. Eve girince de doğru banyoya. Çeşmeden taşım sular ne kadar soğuk olurdu ama donan ellerimize sıcacık gelirdi. Oysa şofbenimiz de yoktu daha yıllar geçince öğrendik, çeşmeden doldurulan
suyun aslında soğuk olduğunu...

Sıcacık sobanın etrafındaki minderlerde mayışmaya hazırdık artık. Uykumuz gelene kadar oturacaktık sobanın kenarında. Ve yorgunluğun da getirdiği uykuyla uyuyuverecektik orada. Uyuyanın üstüne kar yağar derler, uyanıkken yağan karlardan sonra annemiz üstümüze birer battaniye örterdi. Uyurken yağan karlardan korumak amaçlı...

Ne güzeldi o günler, karın sevinci, taze havucun kokusu, sobanın gürültüsü. Şimdi o çocukluktan gelen büyükler isyan ediyor yağan kara yine kapanacak yollar diye iç geçiriyorlar. En güzeli çocukluğuma yağan karlar...

Selam Sevgi ve Dua ile...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Eskiden Çocuk Olmak...   Empty
MesajKonu: Geri: Eskiden Çocuk Olmak...    Eskiden Çocuk Olmak...   EmptyÇarş. Tem. 24 2013, 02:51

çiçek16Allah razı olsun  çiçek16 
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Eskiden Çocuk Olmak...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Köyde Çocuk Olmak
» Çocuk Olmak Güzeldi
» Çocuk Olmak İstiyorum
» Çıkmaz Sokakta Çocuk Olmak...
» Eskiden...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: Sanat ve Edebiyat :: Makaleler-
Buraya geçin: