ebeda
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ebeda

Sonu Olmayan Bir Yolda Birlikte Yürüyenlerin Sitesi
 
AnasayfaAnasayfa  Hicret ve hizmet aski Empty  Radyo  Latest imagesLatest images  AramaArama  Giriş yap  Kayıt OlKayıt Ol  
Son Konular
Konu Son Yazan GöndermeTarihi
Cuma Şub. 09 2024, 12:26
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:25
Cuma Şub. 09 2024, 12:24
Çarş. Ara. 06 2023, 12:37
Çarş. Ara. 06 2023, 12:26
Çarş. Ara. 06 2023, 12:20
Ptsi Ara. 04 2023, 15:55
Ptsi Kas. 06 2023, 20:33
Ptsi Kas. 06 2023, 20:23
Ptsi Kas. 06 2023, 20:19
Ptsi Kas. 06 2023, 20:17
Ptsi Kas. 06 2023, 20:16
Ptsi Kas. 06 2023, 20:15
Ptsi Kas. 06 2023, 20:14

 

 Hicret ve hizmet aski

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
beyza57
Dost Üye
Dost Üye
beyza57


Mesaj Sayısı : 567
Kayıt tarihi : 25/08/08
Nerden : hollanda

Hicret ve hizmet aski Empty
MesajKonu: Hicret ve hizmet aski   Hicret ve hizmet aski EmptySalı Haz. 23 2009, 06:30



Hicret ve hizmet aski R812301
Tövbe sona ermedikçe, hicret bitmez”

Asri zamanların bizden alıp götürdüğü derinliklerden biri de hicret duygusu…

İlim öğrenmekte, ibadet etmekte, zikirde ve hizmette geri kalma ve bunun ardından da manevi gerilimini, aşk ve şevkini kaybetme… Ardından yerine kök salmışlık, et ve kafa hantallığı, hane düşkünlüğü, rahata düşkünlük…

Gönlümüzün Sultanı (sav)in ‘büyük cihad’ dediği, nefsiyle savaşmaya güç yetiremeyenlerin, ağızlarında ‘entelektüel geviş getirme’ malzemesi oldu cihad… Oldu da ne oldu?! Hem kendilerini oyaladılar, hem de onlara bel bağlayan nicelerini… Bari, ALLAH adına nefislerimizi düzeltebilseydik. Bari, bir kudsi ruhun elinden tutup manevi hicretimizi tamamlasaydık!..

İslami duyarlılığa sahip çevrelere baktığımızda, kültürel seviyesi yüksek kesimin, özellikle de okur-yazar takımımızın en büyük sıkıntısı, sözleriyle amellerinin çelişkili oluşu değil midir? İnandığı gibi yaşayamayan, ama hayallerinde ve sözlerinde dünyaları fetheden, sarhoşluk verici zafer naralarıyla ‘sahte fatihler’dir onlar.

Tasavvuf ehlinin gayesi

Tasavvuf ehlinin ve aynı kaynaktan beslenen hakikat ehlinin, böyle sahte kahramanlıklarla oyalanmaya vakti yoktur. Onlar, şu ahir zamanın zifiri karanlıklarında, zulmet deryasında yüzen Ümmet-i Muhammed’in elinden tutup tövbe ile yıkanmalarını sağlamak suretiyle, ruhlarda dirilişe vesile olmaya çalışmaktadırlar.

Onlar her işlerinde Resul-ü Zişan (sav)in sünnet ve hadislerini esas alırlar: “Tövbe sona ermedikçe hicret sona ermez; güneş batıdan doğuncaya kadar da tövbe son bulmaz.” (Dârimî, Siyer, 70)

Onların gayesi, hakiki mü’minlerin çoğalmasını sağlamak ve toplumun, hatta bütün insanlığın, hakiki insanlık olan İslam ahlakına boyanmasını sağlamaktır. İdrak etmişlerdir ki yeryüzünü kan gölüne değil, cennet bahçesine çevirecek olan, İslam’ın gönüllere huzur veren ahlakı ve insani değerleridir.

Onların misyonu, Ashab-ı Suffa’ya dayanır. ALLAH ve Resulünün bildirdikleri ilimle amel etmek, hal ve davranışlarıyla, Gönüller Sultanı (sav)in ahlakına bürünmek ve başkalarına örnek bir hayatı, hal diliyle yaşayarak tebliğ etmektir.

Hicret’te birinci basamak; nefisle cihad

Zira, şu Hak’la batılın birbirine karıştığı, ahlaki, fikri ve içtimai fitnelerin kol gezdiği zamanda, en önemli vazife, öncelikle; insi ve cinni şeytanların telkinlerine kanmamak için tövbe kalkanına sığınmak, kendi imanını düşünerek ibadet ve taata sarılmaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: "Ortalık kargaşa içindeyken ibâdet etmek, bana hicret etmek gibidir." (Müslim, Fiten 130; Tirmizî, Fiten 31; İbn Mâce, Fiten 14)

Bununla birlikte, isyan ve günahların melekleri titrettiği bir ortamda, haramlardan, ateşten kaçar gibi kaçmaktır. “Bir adam, Rasûlullah (sav)a sordu: ‘Yâ Resûlallah, hangi hicret daha fazîletlidir?’ Allah’ın elçisi buyurdu ki: ‘... Allah’ın yasakladığı/haram kıldığı şeyleri terk etmendir.” (Nesâî, Biat 12, hadis no: 4148; Ebû Dâcvud, Vitr 12, hds. 1449, Dârimî, Salât 135, hads 1431)

Onlar için nefislerinin arzularına muhalefet etmek ‘en büyük cihad’ ve ‘en büyük hicrettir’. Bununla birlikte, gerekli olgunluğa ulaştıktan sonra, gerektiğinde maddi anlamdaki hicretten de kaçınmazlar. Hatta, bütün yeryüzü mescit ve bütün insanlar da Allah’ın birer kuludur onların nazarında.

Hizmet etmek isteyen, önce hicret etmeli, süfli, aşağılık duygulardan. İman çerağını gönüllerde tutuşturabilmek için aşkla şevkle dolmalı önce. Kendini aşamamışken, başkalarını nasıl tutuşturacak?...



Hicret ve hizmet aski R812302
Manevi hicret; seyr-u süluk

Süfli duygulardan hicretten sonra, erbabına, gücü yetene, manevi hicret yolları açılır.

“Ey iman edenler! ALLAH'a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide,35) Ayet-i kerimesinin müjdesine ulaşmak için Allah’a doğru giden, kudsi bir değişim sürecidir süluk.

“Mü’minler(in hepsi) Allah’ın dostudur…” (Bakara, 257) fakat Allah’a manen yakın olma şerefi her mü’mine nasip olmaz. ‘Velayet-i hassa’ denilen ‘özel velilik’ (dostluk) yolu, istisnalar hariç, ancak Resûlullah’ın maneviyatının varisleri olan Rabbani alimlerin rehberliğinde gidilebilen bir yoldur. Bu meyanda Hz. Yunus (r.aleyh) geçtiği yolların çetinliğini ifade eder:

Bu yol uzundur
Menzili çoktur
Geçidi yoktur
Derin sular var

Ariflerin belirttiği gibi, iman dairesine girdikten sonra sonsuz velâyet dereceleri, farklı kulluk makamları, birbirinden güzel manevi haller, bitmez tükenmez manevi zevkler ve ilimler mevcuttur. Herkesin ALLAH katındaki derecesi, değeri ve fazileti değişiktir.

Her mümin sahip olduğu ilim, amel, yakîn, teslimiyet, marifet, muhabbet, ibadet, hizmet, edep ve takva ölçüsünde ALLAH katında sevilir, O’na yakınlık kazanır, ilâhi huzurda kabul görür. Maddi rızklar gibi manevi rızklar da farklıdır. ALLAH-u Teala dilediği kullarına bol ikram ve ihsanlarda bulunur. Bir kuluna vermediğini, diğerine verir. Bu ilâhi tercihi şu ayetlerden anlıyoruz:

“Baksana, biz insanların bir kısmını diğerine nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük bakımından daha hayırlıdır.” (İsra, 20)

“Herkes için yapmış olduğu amellerden dolayı farklı dereceler vardır.” (Ahkâf, 19)

Seyr-u süluktan maksat, nefsin yaratılıştan gelen kötü / şeytani sıfatlardan uzaklaşıp, Allah’ın razı olduğu iyi / Rahmani sıfatlara bürünmesidir. İnsanın kötü yanını da iyiye çevirip, bir bütün, olgun insan olmasını sağlamaktır.

Bugün, bu manevi yolculuğun sonlarına varmak iyiden iyiye zorlaşmışsa da, mü’mine yakışan, en azından asgari bir seviyeye ulaşabilmek olmalıdır.

Nefsinin kötü hastalıklarını bilip tanımadan, onlara feraset, akıl ve ilmin yardımıyla göz kulak olmadan, başkalarına örnek olmaya kalkmak, kâr yerine zarar getirir. Hele hizmet ve tebliğ erbabının, kalbin üzerindeki kalın zulmani perdeleri ortadan kaldırmadan, zikir nuruyla dopdolu olmadan işe girişmesi, hizmeti değil, olsa olsa ‘hezimet’i netice verir.

“Ameller niyetlere göre”

Mü'minlerin emiri Ömer İbni Hattâb (radıyallahu anh), Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem)i şöyle buyururken dinledim, diyor:

"Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır. Kimin niyeti ALLAH'a ve Resûlü'ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da ALLAH'a ve Resûlü'ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir. " (Buhârî, Bed'ü'l-vahy 1, Îmân 41; Müslim, İmâret 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Talâk 11; Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 16.)

Hadiste sözü edilen hicretten maksat, kafirlerin elinde bulunan vatanı bırakıp İslam yurduna göçmek demektir. Hz. Peygamber ile ashabı, Mekke'den Medine'ye bu maksatla göçmüşlerdir. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem)in ifade buyurduğu mana şudur:

Bir adam hicret ederken dünyevî bir çıkar düşünmemiş, sadece ALLAH'ın rızasını kazanmayı ve Resulullah'ı hoşnut etmeyi hedef almışsa, hicreti makbul olmuştur; ALLAH ve Resulü'ne hicret etme sevabını elde etmiştir. Kim de hicret ediyor görünse bile, aslında bir dünyalık elde etme arzusuyla yola çıkmışsa, onun hicreti makbul sayılmaz ve hiçbir sevap kazanamaz.

Bu gerçeği ALLAH Teala şöyle belirtmiştir: "Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını çoğaltırız. Dünya kazancını isteyene de dünyalık veririz; ama onun ahirette bir nasibi olmaz". (Şura süresi/42, 20)

Şimdi muhasebe ve hizmet zamanı

ALLAH için birkaç saatliğine de olsa evini terk edemeyenler, nasıl yerini-yurdunu terk edecek? Veya nasıl manevi anlamda, nefsinin arzularını terk edip Allah’ın emir ve yasaklarına hicret edecek?!..

Oysa, en yalın ifadesiyle hicret; ALLAH için bir şeyi terk edip yine ALLAH için olana ulaşmaktır. Ulaşamasa da o uğurda didinmek, uğraşların en yücesi değil midir? Rabbimizden bizden istediği, her zaman başarılı olmamız değil, sadece cüzi irademizi, tercihimizi hayır yoluna kullanmak ve O’nun izin verdiği, yardım ettiği ölçüde başarılı olmaya çalışmaktır.

Hicret de böyle… Bütün amellerde olduğu gibi hicrete giden yol da kalplerdeki niyetle başlıyor. Önce sağlam bir iman, sonra inancını hayata taşımak, keyfinin ve çevrenin arzu ve isteklerini terk edip Allah’ın emrettiklerini yapmaya çalışmak.



Hicret ve hizmet aski R812303
Allah’ın yardımı niyete göredir

Abdullah İbni Ömer'in alim ve zahid oğlu, Medine'nin yedi fakihinden biri olan Salim, halife Ömer İbni Abdülaziz'e yazdığı mektupta şöyle demiştir:

"Şunu iyi bil ki, ALLAH Teala'nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, ALLAH'ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, ALLAH'ın yardımı da o kadar azalır."

Yapılan bir ibadet ve herkesin takdirini kazanan bir hizmet, görünüş bakımından kusursuz olabilir; ancak o ibadet ve güzel hizmetin samimi bir niyetle ve sadece ALLAH'ın rızasını kazanmak maksadıyla yapılması şarttır.

İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem ALLAH rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin ALLAH katında hiçbir kıymeti yoktur. Yapılan işleri ALLAH katında değerli kılan, bizim ihlas ve samimiyetimiz, yani o işleri sadece ALLAH rızası için yapmış olmamızdır.

Mesela insanlar beni görsün ve takdir etsin diye namaz kılmak, zekat vermek (gizli) şirk derecesinde büyük bir günahtır. Fakat gösterişi aklından geçirmeyen bir mü'minin, başkalarını o ibadeti yapmaya teşvik etmek niyetiyle, herkesin göreceği bir yerde namaz kılıp zekat vermesi faziletli bir davranıştır. Böyle bir mü'min hem görevini yapmış hem de iyi niyetinden dolayı ayrıca sevap kazanmış olur.

Hizmet aşkıyla hicret

Hayatı bir kanaviçe gibi dokumak. İlmek ilmek, süslemek gönül gergefini. ALLAH için yapmak ve ALLAH için olmak...

Kalbini, pırlantaları çatlatırcasına değerli olan ihlasla bezemek…

Nefsin rahatlık arzusunu yendikten sonra, başkalarına da ulaştırmak bu ALLAH iştiyakını… İşte, hizmet denilen, o ateşin gömleği sırtına geçirebilmek kahramanlığı… Ümmetin nöbetini tutmak…

ALLAH adına, muhtaca kol-kanat germek, ALLAH aşkını, muhabbetini çoraklaşan ahir zaman insanının sinesine akıtmak…

Yanmadan yakılma... İçten içe tutuşma… İnsanlığın kaybettiği insani değerleri iç aleminde yeniden olgunlaştırıp, yepyeni bir hayat tarzı sunma…

Şartlar gerektirdiğinde, etiyle-canıyla da hicret edebilmeli. Çoluk-çocuğa takılmadan, tohumlarını da ardında sürükleyerek. Kimseyi kırmadan ama kimseye de bağlanıp kalmadan.

“Kim ALLAH yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim ALLAH'a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükafatı ALLAH'a düşer. ALLAH çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa, 100)

İşte böyle gidilince, gidilen yer cennet bahçesi gibi olur. Her yerde lalelerden öbekler oluşur. Tohumlar atılır bir bir sinelere. Sabırla ve şefkatle bakmalıdır, yeni fidanlara. Ta ki, büyüyüp serpilebilsinler onlar da, koca çınarlar gibi. Toprağın derinliklerine kök salmış Osmanlı çınarları gibi…

Heyhat! Bu birkaç aşamalı hicreti, bu engebeli, zahmeti çok yolları kimler aşabiliyor? Kaçımız yerimizden kıpırdayabiliyoruz? Artık bir silkelenme, titreyip kendimize dönme zamanı gelmedi mi?

Evet, geldi ve geçiyor.

Önce nefsin hevasından sıyrılabilen, sonra Allah’ın inayeti, Maneviyat Büyüklerinin himmetiyle, manevi derecelere erişen nice hizmet kahramanı, nice hizmetlere girişiyorlar. Belki bazen, tam olarak yaptıkları işin bilincinde olamasalar da manevi bir telkinle uçuyorlar ötelere…

Ne mutlu hizmet aşkıyla kanatlanabilen gönül ehline…


Önemli Notlar

1.Hicret; Allah’ın razı olmadığı bir şeyi terk edip ALLAH için olana ulaşmaktır.

2.Nefsin hevasını, günahları terk etmek, ibadet ve taate sarılmak da hicrettir.

3.Yapılan işlerden sevap kazanabilmek için o işlere iyi/sahih bir niyetle başlamak ve devam ettirmek gerekir.

4.ALLAH rızası gözetilmeden yapılan işlerden sevap kazanılamaz.

5.İnsan ALLAH için olmalı, dünyevî bir çıkar için dini kullanmamalı, Hak yoldan sapmamalıdır.

6.Gerçek hizmet erbabı, en azından, nefsinin hastalıklarına sahip çıkabilen, yenik düşmeyendir.

7.Hizmet aşkı -çoğu defa- hicreti zorunlu kılar.
SÜLEYMAN KARAKAŞ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MaVi_GüL
Admin
Admin
MaVi_GüL


Mesaj Sayısı : 16821
Kayıt tarihi : 03/07/08

Hicret ve hizmet aski Empty
MesajKonu: Geri: Hicret ve hizmet aski   Hicret ve hizmet aski EmptyÇarş. Haz. 24 2009, 00:50

çiçek7 Allah razı olsun çiçek7
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hicret ve hizmet aski
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Hizmet Kime Hizmet Ediyor...
» Aşkı Yaradan'a Hamd Olsun Aşkı Bulmayan Yürekler İhanetlerine Yansın
» Hizmet Yolunda
» MEDİNEYE HİCRET
» Ruhumdaki Hicret

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ebeda :: İslami Konular :: Genel İslami Konular-
Buraya geçin: