mustafa43 Admin
Mesaj Sayısı : 12855 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Sakladığım Büyük Sır Paz Nis. 14 2013, 16:04 | |
| Sakladığım Büyük Sır
Yenilmiş bedenimin sorgusunu sunuyorum avuçlarına matematiksel bir hesapla çöz şimdi bendeki yokluğunu. Gitmelerini topla sözlerini çarp özlemimi böl sensizliği çıkar. Yeni bir senenin arifesindeyken sensizliği doldur boş çuvallara. İfadesi mümkün olmayan bir yaşamın özetini döküyorum sayfalara. Satır arlarına sıkıştırılmış aşk yanlısı suçlarım kasıtlı hükmünde.
Defterim dürülürken üstü karlanmış pişmanlıklarımı çıkarıyorlar gün yüzüne. Sırça köşklerin en ulaşılmaz yerlerinde infaz ediliyor gecelerim. Besleme çocuklar gibi kapı eşiklerinde kurban sunarken kimliğimi suskunluktan dilime yapışan en büyük pay düşüyor; eylül vurgunu saç diplerime. Masalsı bir gülüş solgunluğunu ömrüme hediye sayıyorum bir anda...
Destursuz girdiğin bu yüreğin hangi bilinmez hangi savurgan ve hangi yıkıntılar içinde kaybolduğunu bir anlatabileydim. Olmadı yapamadım ey. Bana göre değilmiş sensizliği omuzlayıp bu patikalarda umarsızca dolanmak. Bana göre değilmiş yar kayıp şehirlerin anafor izlerini görmezden gelip kimliğimi yeniyetme aşklarla boyamak yapamadım...
Demlendiğin kalıpların içinden oynatamadım seni bir türlü. Kıymık batmış ellerim hep gözlerime imrenircesine kan kustu. Dolgusu yerinden oynayan ağır sözlerini hiçliğimle örttüm kimse görmesin ve kimse seni cellâdım bilmesin diye. Ama sen ilan ettin bir kere ben bu cana bilerek ve isteyerek kıydım diye. Ne sorgu ne sual duruşmaya çıkarmadan kanıtsız şekilsiz biçimsiz yani olduğum gibi yani içimde devleşen varlığınla yani canımla yani bütün sen oluşumla infaz ettin bedenimi...
Gıkım çıkmadı karşında donukluğuma soğuk sular serpseler de hissetmedim ey. Öylesi ve ölesi bir darbe vurdun ki sen savunamadım kalkan bulamadım senden başka. Sen ki en belirgin korunaktın bana hani sığınırdım yüreğine, dokunmadan usulca inerdim gözlerinin derinine. Hiç üşümezdim hiç titremezdim o derinlikte. Ellerini öyle tutardım ki bütün uçurumlar düzlük olurdu o an, çöl yangınları hiç gelirdi bana; yokluğunu düşünürken yaşadığım o acıyla...
Misilleme yapardım; sanki bir gün hem çölü hem de yokluğunu yaşayacak gibi. Saklanırdım gönülsüzce bilinmedik dağların eteklerine, kuytu köşeler arardım yokluğun bulamasın beni göz göze gelmeyelim diye. Kaçak yaşamaya alıştırdı beni bu korkular, aynalar bile tanımadı bu yorgun bu bitkin gözleri. Açlığıma yenik düşen bütünsüz hislerimi sattım yoksulluk pazarlarında. Bir yarımı bıraktım; tam olmayacak kendime...
Belirsiz nesneleri ucuza sayan tellallar acıyarak baktı o an gözlerime. Böylesi harcanana kadar böylesi kayıplara karışana kadar neredeydin dercesine. Bir yokluk yolcusuydum oysa. Adımlarımı usul usul saran dikenleri izlerse aşka düşkünler kanayan yanlarımın ne kadar küf koktuğunu hissedecekler. Görecekler bir hayat nasıl tükenirmiş sevda uğruna nasıl kazanırmış yâri ömrünün son demine kadar duayla. Öyle bir kurban olmalı ki aşk’a ebediyete kadar diri kalmalı adanan o can...
Leyl vaktidir şimdi fer fecir okur nidaları saklı yüreğimi. Ok yaydan çıkar ve sevgilinin kalbini kanatır bir anda kuyusunda Yusuf güzelliğim Yusuf temizliğim Yusuf terk edilişim idam edilir. Nehirlere uzanamaz bu hercai sefilliğim Züleyha'sı olma bu aşkın. Bir elif masumluğu çöker suretime mum alevinden dem vururum. Pervanesi olmaz bu cezası ödenmemiş suçluluğun. Ruhumda büyüyen o zamansız cemrelerin sahibine bir ahh yollarım asırlar öncesinden. Köz yığınları arasında küle dönen kalbimin kokusunu bıraktığı kuyulardan nehirlere akıtırım tükenmişliğimi. Zamana uyak düşen bütün hatıraların üzerine kayalar dizip özüme dönerim...
Selam Sevgi ve Dua ile... | |
|
MaVi_GüL Admin
Mesaj Sayısı : 16821 Kayıt tarihi : 03/07/08
| Konu: Geri: Sakladığım Büyük Sır Ptsi Nis. 15 2013, 01:35 | |
| | |
|